Vay Tiền Online Chuyển Khoản Ngay. 1- Starry Night Over the Rhone Eylül 1888 2- Noon - Rest from Work - After Millet Ocak 1890 3- The Yellow House 1888 4- Self-Portrait with Dark Felt Hat 1886 5- Landscape with Snow Şubat 1888 6- Self-Portrait with Bandaged Ear 1889 7- Sunset at Montmajour 1888 8- Arles View from the Wheat Fields Haziran 1888 9- The portrait of Eugène Boch 1888 10- At Eternity's Gate Mayıs 1890 11- Les Alyscamps 28 Ekim 1888–31 Ekim 1888 12- The Potato Eaters 13 Nisan 1885–Mayıs 1885 13- Cafe Terrace At Night 16 Eylül 1888 14- Self-Portrait with Straw Hat 1887 15- The Red Vineyard Kasım 1888 16- Couple Walking in the Trees 1889 17- Sorrow 1882 18- Daubigny's Garden Mayıs 1890–Temmuz 1890 19- Olive Trees with Yellow Sky and Sun Kasım 1889 20- Irises 1889 21- Doctor Gachet's Garden in Auvers Mayıs 1890 22- Peasant Woman Against a Background of Wheat 1890 23- Still Life Vase with Oleanders 1888 24- The Night Cafe 5 Eylül 1888–8 Eylül 1888 25- Farmhouse Among Trees 1883 26- Pietà - after Delacroix 1889 27- The Church at Auvers Haziran 1890 28- Starry Night Haziran 1889 29- Farms near Auvers Temmuz 1890 30- Portrait of Père Tanguy 1887 31- The Harvest 1888 32- Vase with Red Poppies 1886 33- Houses at Auvers Haziran 1890–Temmuz 1890 34- Portrait of the Postman Joseph Roulin Nisan 1888 35- The Olive Trees 1889 36- Vase with Twelve Sunflowers 1888 37- La Mousmé 1888 38- The Poet's Garden 1888 39- View of Arles, Flowering Orchards Nisan 1889 40- Wheat Field with Cypresses 1889 41- Wheatfield with Crows Temmuz 1890 42- Self-Portrait Dedicated to Paul Gauguin Eylül 1888 43- Portrait of Dr. Gachet 1890
Hollandalı post-empresyonist ünlü ressam Vincent Willem van Gogh, 37 yıllık yaşamının sadece son 10 yılında resim 2000’e yakın yaptı. En ünlü resimlerini ise son 2 yılında yaptı. Bu ünlü resimlerden 5 tanesini ve her bir resmin hikayesini özetledik. Bu yazılarımızı da okumanızı öneriyoruz Vincent Van Gogh’un Kaleminden Hayatına Dair 21 Mektup Van Gogh’un Eserleri ve Hayatı 1. Arles’deki Yatak Odası Bedroom In Arles, 1889 Van Gogh yatak odasını resmeden neredeyse birbiriyle aynı üç farklı resim yaptı. Van Gogh için bu resim, farklı renklerle mutlak sükuneti tanımlıyordu. Şu anda Amsterdam Müzesi’nde bulunan ilk resim, Ekim 1888’de yapıldı ve Van Gogh hastanedeyken meydana gelen bir sel sırasında hasar gördü. Ekim 1888, Tuval Üzerine Yağlıboya, 72 x 90 cm, Van Gogh Müzesi, Amsterdam Neredeyse bir yıl kadar sonra Van Gogh bu resmin iki kopyasını daha yaptı. Bunlardan birincisi, ilkiyle aynı boyda ve şu anda Chicago’daki Art Institute’da bulunuyor. Eylül 1889, Tuval Üzerine Yağlıboya, 72 x 90 cm, Art of Institute, Chicago Annesi ve kız kardeşi için yaptığı resim ise daha küçük boyda ve şu anda Paris’te Musée d’Orsay’da bulunuyor. Eylül sonu 1889, Tuval Üzerine Yağlıboya, x cm., Musée d’Orsay, Paris, Fransa Bu versiyonlarda, zemin kaplamasının, duvar dokularının, sehpanın üzerindekilerin, duvarda asılı portrelerin değiştiğini görüyoruz. Zemin renginin değişimi, ilerlemiş ruhsal bunalımının göstergesi olarak sayılabilir. En son yaptığı versiyonda, duvardaki portrelere kendini ve kız kardeşini yerleştirir. Van Gogh Müzesi’nde bu yatak odası ilk versiyona uygun olarak yeniden dekore edilmiş, bu fotoğrafa bakabilirsiniz. Amsterdam’daki Van Gogh Müzesi’nde yer alan Van Gogh’un resmettiği yatak odasının kopyası 2. Yıldızlı Gece The Starry Night, 1889 Yıldızlı Gece, 1889, Tuval Üzerine Yağlıboya, 74 x 92 cm, Modern Sanatlar Müzesi, New York, Amerika Birleşik Devletleri Yıldızlı Gece muhtemelen Van Gogh’un en ünlü ve üzerine en fazla tartışma yapılan resmidir. Van Gogh’un boyaları kullanmadaki özgün tekniği ve kendine has fırça darbeleri ile hemen fark edilen bu resim pek çok şiire, romana konu olmasının yanı sıra Don McLean’in ünlü şarkısına da ilham kaynağı olmuştur. Van Gogh, Yıldızlı Gece resmini Saint-Remy’deki akıl hastanesinde yatarken ve sıkça gelen nöbetler yüzünden akıl sağlığının çok da düzenli olmadığı bir zamanda yaptı, odasının camından güneşin doğuşunu izlemiş ve çok etkilenmişti. Bu konuda, Van Gogh’un bu resmi gerçeğine bakarak değil, yalnızca hayal gücünü kullanarak yaptığını söyleyen görüşler de mevcut. Bir görüşe göre, Ay’ın ve Venüs’ün görünmesini, kardeşine yazdığı mektupları göz önüne alarak, araştırmacılar 25 Mayıs 1889’da saat gökyüzünün bu görünümde olduğunu belirlemiş ve Van Gogh’un bu tabloyu güneşin doğuşunu izleyerek yaptığını öne sürmüşlerdir. Bu eser, Van Gogh’un yıldızları resmettiği ilk tablosudur. Diğeri ise Ren Nehrinde Yıldızlı Bir Gece, 1888 3. Cafe Terrace At Night, 1888 Café Terrace at Night, 1888, Tuval Üzerine Yağlıboya, x cm, Kröller-Müller Müzesi, Otterlo, Hollanda Van Gogh bu resmi yapmaya, bu kafeyi gece gördüğünde karar vermiş. Renklerinden çok etkilendiği için, resmi gözünün gördüğü şekilde, az ışık altında gece yapmaya karar vermiş. Van Gogh mektubunda bu resimden şöyle bahsediyor Van Gogh Cafe, Arles, Fransa “Yıldızlı bir akşamda o kafenin dışarıdan görünüşü, en az yıldızlar kadar parlak. Tabloyu karanlıkta gördüğüm renklerle resmedeceğim. Kafenin sarısı benim gördüğüm sarı olmayabilir, hatta yerdeki taşların rengi başka bile olabilir… Şu bir gerçek ki, gece ışığında yeşil yerine mavi görebilirim, lilayı mor seçebilirim. Ama beyaz ışıktan, mum ışığına geçtiğin zaman en zengin sarıları ve turuncuları yakalayabiliyorsun.” 4. Ayçiçekleri Sunflowers, 12 Sunflowers In A Vase, 1888 Ayçiçekleri, Van Gogh’un dünya çapında en popüler olan eserlerindendir. Van Gogh’un ilk yaptığı seride, olgunlaşmış kesik ayçiçeklerinin bir zemin üzerinde resmedildiği görülür. Ayçiçekleri İkinci seride ise, vazoda farklı sayılardan oluşan ayçiçekleri görüyoruz. Ayçiçekleri Gauguin’in kendisini ziyaret edeceğini öğrenen Van Gogh, onu etkilemek ve onun kalacağı odayı dekore etmek amacıyla ayçiçeği resimleri yapmaya karar verir. Bu ayçiçeği denemelerini Gauguin çok beğenir. Ancak, aralarındaki ilişki yaşadıkları bir tartışma sonucu Van Gogh’un sinir krizi geçirip kulağını kesmesi ve ardından akıl hastanesine kaldırılmasıyla son bulacaktır. Gauguin’i etkilemenin yanında, bu resimler sayesinde Van Gogh ayçiçeklerini kendi sembolü haline getirmiştir tıpkı Monet’in nilüferleri gibi. Vazodaki ayçiçeklerinin üçüncüsü 1888’de yapıldı ve şu anda Londra’da National Gallery’de. Sonuncusu ise 1889’da yapıldı ve Amsterdam’daki Van Gogh Müzesi’nde. Vazonun üzerinde ressamın “Vincent” şeklinde imzasını görebilirsiniz. İmza ilk versiyonda vazoun alt kısmında, son versiyonda ise üst kısmında. Henüz açmamış, olgun ve solmak üzere olan farklı ayçiçeklerini tek bir vazoda resmettiği için Van Gogh’un bu resmiyle yaşamın gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık gibi farklı evrelerini sembolize ettiği de düşünülür. 5. Sargılı Kulaklı Otoportre Self Portrait With Bandaged Ear, 1889 Sargılı Kulaklı Otoportre, 1889. Tuval Üzerine Yağlıboya. 60 x 49 cm. Courtauld Institute, Londra Van Gogh ile Gauguin arasında yaşanan ve Van Gogh’un kulağını kesip bir fahişeye hediye etmesiyle sonuçlanan olayın 2 hafta sonrasında yapılmış bu resim. Ressam bu otoportreyi, yaşadıklarından sonra tamamen değişmiş olan imajının bir yansıması olarak ortaya çıkarmıştır. Hastaneden çıkmasının ardından normale döndüğünü ve kendi kendine idare edebildiğini içten içe ispatlamaya çalışmaktadır. Akıl hastanesine kapatılmasının gerekli olmadığını doktorlarına göstermeye çalışmaktadır. Resimde arka planda boş bir tuval ve canlı renkleri ile dikkat çeken bir Japon baskısı vardır. Van Gogh Fuji Dağı ve iki geyşayı gösteren bu baskıyı Sato Toriyako’nun eserinden almıştır. Orijinal eseri kendi tablosuna yerleştirirken bir miktar değişiklik yapmıştır. Arka plandaki boş tuval ile canlı Japon baskısı bir karşıtlık yaratmaktadır. Belki de bu ressamın hayranlık duyduğu Uzak Doğu sanatı ile kendininkini karşılaştırmasının göstergesidir. Bu yazıyı derlerken, çok faydalı kaynaklar keşfettik. Hepsinin listesini aşağıda bulabilir ve vaktiniz olduğunda göz atabilirsiniz.
Vincent van Gogh; 30 mart 1853 yılında doğmuş Hollandalı ard izlenimci ressamdır. Eserleri arasında dünyanın en tanınmış ve en pahalıları yer almaktadır. Bunlardan bazıları patates yiyenler, yıldızlı gece resimdeki, ayçiçekleri’dir. Uzun yıllar sanat simsarlığı fimasında çalışmışkısa dönem bir öğretmenlik deneyiminden sonra Belçikada farkir bir madenci firmasında misyonel olmuştur. Resim kariyerine 1880 yılında başlamıştır. Koyu ve kasvetli resimler yapan Gogh Paristeki izlenimcilik akımından etkilenerek canlı resimlere geçiş yapmıştır. Ve dünyanın en çok tanınan ressamları arasında yer almaktadır. Kötü beslenme, aşırı çalışma, uykusuzluk ve alkole düşkünlüğü sebebiyle hastalığa yakalanmış olup hastalığı hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır. Şizofreni, frengi, meniere hastalığı ve güneş çarpması üzerinde durulmaktadır. Gogh 1890 yılında vefat etmiştir. Yazı dolaşımı
Yıldızlı Gece, Ayçiçekleri, Gece Kahvesi başta olmak üzere pek çok ünlü tablosuyla hatırladığımız Hollandalı ressam Vincent van Gogh’un önemli eserlerine ve hayatına göz atalım. Van Gogh, 30 Mart 1853’te Hollanda Brabant’ta Groot-Zundert kasabasında doğar. 1864’te yatılı okula gönderilir. Evinden ilk kez ayrılmak zorunda kalan Van Gogh bu yılların kendinde yarattığı derin sıkıntıyı yetişkinliğinde bile anımsayacaktır. 1866’da II. Willem Koleji’ne geçiş yapar ve resim öğretmeni Constantijn C. Huysmans’ın dersleri vasıtasıyla resim ile tanışır. Driveway, 1872-73 1868’in Mart ayında okulu yarıda bırakarak eve dönen Van Gogh, daha sonra hayatının bu dönemini “Gençliğim kasvetli, soğuk ve sıkıcıydı…” sözleri ile tasvir eder. Bölge papazı olan babası Theodorus van Gogh, oğlunun sanat ticareti ile uğraşmasını ister. Bu nedenle, 16 yaşında Goupil Galerileri’nde çalışmaya başlar. Lahey şubesinde üç yıl, Londra şubesinde iki yıl, sonrasında 1875’te Paris’teki merkezde kısa bir süre çalışır. Van Gogh’un dine yöneldiği dönemidir, işyerinde de sorunlar yaşamaya başlayınca işine son verilir. Vincent Van Gogh’un Kaleminden Hayatına Dair 21 Mektup Bilmeniz Gereken 5 Van Gogh Tablosu Au Charbonnage Café, 1878 Önce Ramsgate’de, sonra okul taşınınca Isleworth’te başka bir okulda gönüllü öğretmenlik yapar. Ailesinin yanına geri döner, bir kitapçı dükkanında çalışır. Teoloji okumak amacıyla hazırlanırken vazgeçer, Brüksel’de din okuluna gider, üç ay sonra buradan da ayrılır ve 1879’da Belçika’da bulunan Borinage maden ocağı bölgesine misyoner olarak gider. Orada kaldığı zaman içinde, kendi deyimiyle çaresizliğin ne olduğunu bulur. Maden işçilerinin tüm güçlüklerini ve fakirliklerini paylaşır, çoğu zaman elinde ne varsa onlara verir. Kendini bedensel ve zihinsel olarak çok yorduğu bir dönemdir, bundan sonra sağlığına hiçbir zaman kavuşamaz. Road In Etten, 1881 1880 yazında yaşantısını resme adamanın yapacağı en iyi iş olduğu kararını verir. Kendisine, elinden gelen her yardımı hiç esirgemeyen kardeşi Theo’ya bu düşüncesini açıklar. Maden işçileri ve yaşantılarının çizimleriyle doldurduğu resim defterini alarak, 1880’de anatomi ve perspektif çalışmak için Brüksel’e, sonra da ailesinin kısa bir zaman önce yerleştiği Etten’e gider. Ailesinin sanat eğilimlerine şiddetle karşı çıkmasının yanında, dul kuzeni Kee Vos’a duyduğu aşkın karşılık görmemesi de derin acılar yaşamasına neden olur. 1881 kışını Lahey’de geçirir, ressam Anton Mauve’den resim dersleri alır. Clasina Maria Hoornik Sien adlı bir fahişe ile aynı evi paylaşır, kardeşi Theo bu ilişkiye karşı çıkar ve Sien’den ayrılır, tekrar ailesinin yanına Nuenen’e döner. Bu sırada, komşusu Margot Begemann ile ilişkisi vardır, ancak ailesi karşı çıkmaktadır ve kadının intihar teşebbüsü ile bu ilişki trajik biçimde son bulur. Sien Under Umbrella With Girl, 1882 Van Gogh, Sien’i çok resmetmiştir. Tanıştıklarında Sien’in bir kızı var ve hamiledir. Sien Nursing Baby, 1882 “Tanrı’ya şükür şu güne kadar onu da çocuğunu da soğuktan da açlıktan da koruyabildim, kendi ekmeğimi onunla paylaşarak. Onunla ilk karşılaştığımızda başta görünüşü dikkatimi çekmişti. Ona banyolar yaptırdım, bulabildiğim ölçüde besleyici yemekler yedirdim, biraz toparlandı, güçlendi. Onunla birlikte Leyden’e gittim; doğum yapabileceği bir hastahane var orada. Hastaymış, bebeğinin rahim içindeki duruşu kötüymüş meğerse, ameliyat edilmesi gerekti, neyse bebeği karnın içinde döndürmeyi başardılar. Kurtulma olasılığı yüksek, Haziran’da doğacak. Şimdi bu kadın evcilleştirilmiş bir kumru kadar bana bağlı, bense hayatta bir kez evleneceğime göre onunla evlenmekten daha iyi ne yapabilirim? Ona yardımcı olabilmenin en iyi yolu, tek yolu bu; yoksa yoksulluk onu gene eski yolun itecek, o yolun sonu uçurum.” The Potato Eaters, 1885 Resimde iki erkek, iki kadın ve bir kız çocuğundan oluşan beş figür bir lambanın aydınlattığı masa etrafında toplanmış patates yiyor ve kahve içiyorlar. İki figür seyirciye karşı, biri yüz ve vücut olarak profilden, diğeri dörtte üç olarak profilden, bir figür ise arkadan görülüyor. Duvarın çıkıntı oluşturan kısmının solunda tavanda asılı bir sepet içinde kaşıklar seçilebiliyor. Resmin sol üst köşesinde de duvarda asılı bir resim ve bir saat yer alıyor. Sahne loş bir atmosfere sahip mekandadır. Üslup çizgisel değildir. Konturlar tam olarak takip edilemiyor, belirsizlik var. Gölgeler karanlığı oluşturuyor. Resimde tek ışık kaynağı olan yağ lambası tavandan sarkıyor ve masayı aydınlatıyor. Işık resmin en önemli öğesi olan patateslerin üzerinde, tabak ve patatesler oldukça aydınlık. Diğer kesimler ise karanlık ve gölgeli, ışığın halesinde hızlı fırça vuruşlarıyla parlak geçişler fark ediliyor. Kompozisyonda özellikle kahverengi ve koyu yeşil tonları hakim. Tonların düzenlenişi de uyumlu. Van Gogh ifadenin renkle güçlendiği bu resminde soyulmamış tozlu patates rengini vermeye çalışmıştır. Karanlık yerler konuyu açıklamak için en önemli öğelerdir. Ressam bu insanların yaşamlarının güçlüğünü vurgulamak için koyu renkleri ve tonları seçmiş olmalı. Böylece günlük yaşamın sıradan bir anı, biraz melankolik bir görünüme kavuşuyor. Figürlerin çarpık, pürüzlü elleri ve yüzlerindeki ifade de hayatlarının zorluğunu ortaya koyuyor. Resmin fazla eleştiri alması, akademik kuralları hiçe saymasından ve koyu renklerinden kaynaklanıyordu. O dönemde böyle bir resim kabul edilebilir değildi. Oysa köylülerin patates yemesinin son derece gerçekçi olarak verildiği bu resimde bilinen kuralların bozulması, figürlerin deformasyonu ve renk kullanımındaki özgür davranış daha sonraları ekspresyonistleri etkileyecektir. Hatta Van Gogh 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan ekspresyonizmin öncüsü sayılacaktır. Paris’te izlenimcilerle tanışınca daha aydınlık renklere yönelen Van Gogh, daha sonra bu anlayıştan kopup yeni bir boyama tekniği geliştirmiştir. Günlük hayattan aldığı konuları en iyi şekilde ifade edebilmek için renklerden yararlanmıştır. A Pair of Shoes, Paris, 1886 Van Gogh’un resmettiği bir çift yıpranmış köylü botuna baktığımızda dikkatle ve gerçekçi detaylarla çizildiğini görürüz. Asla dekoratif bir görsellik kaygısı taşımaz. Resim bize köy insanının yoksulluğunu, kırsal yaşamın zorluklarını, insanın ezilmişliğini ve yalnızlığını anlatır. Babasının ani ölümünden sonra, 1885 kışında Anvers’e Antwerp, oradan da sonraki iki yılını geçirdiği Theo’nun yanına Paris’e gider. Bu zaman zarfında ve daha sonraki yıllarda, büyük sanat eserlerinin temelini oluşturan tekniğini ilerletir. Cormon’un yönettiği bir sanat okuluna devam ederek orada Toulouse-Lautrec, Bernard ve diğer ressamlarla tanışır. Empresyonist sanatın gelişimi üzerinde Pissarro, Seurat, Signac ve Gauguin’le dostluğunu ilerletir. Interior Of A Restaurant, 1887 1887’de Van Gogh’un, Japon estamplarına karşı duyduğu ilgi divizyonist tekniği boya maddesinin palette karıştırılmadan tuvale küçük, noktamsı fırça vuruşlarıyla uygulanmasına verilen ad daha çok uygulamasına neden olur. Küçük renk noktalarının yağlı boyalarının parlaklığını artırmakta ne kadar yardımcı olduğunu farkeder. Fakat hiçbir zaman Seurat’ın ya da Signac’ın izlediği katı kuralları benimsemez. Gerçekte renk noktalarını, yalnız başına çok az kullandığı renklerini, bütün kuvvetini sade çizgilerle ve kendi enerjisini yansıtan kuvvetli fırça darbeleriyle vermeyi uygun görür. 1887 yılı sonunda gelişimindeki bu dönem tamamlanmıştır. Cafe Terrace, Place du Forum, Arles, 1888 Fransa’da bugünkü adıyla Le Cafe La Nuit olan kafeyi resmetmiş Van Gogh, mektubunda bu resimden şöyle bahsediyor “Şu bir gerçek ki, gece ışığında yeşil yerine mavi görebilirim, lilayı mor seçebilirim. Ama beyaz ışıktan, mum ışığına geçtiğin zaman en zengin sarıları ve turuncuları yakalayabiliyorsun.” Ön planda kafenin yapay ışıklarıyla aydınlandığı için seçilebilen görüntüler varken, geri planda gecenin karanlığında kaybolan bir sokak görülmektedir. Sol üst kısımdaki binaların, ay ve yıldızların yapmış olduğu az aydınlanmadan dolayı ancak varlıkları seçilebilmekte, fakat gerçek renklerinden yoksunlar. Fishing Boats On The Beach At Saintes-Maries, 1888 Arles yakınlarındaki bir Akdeniz limanına giden Van Gogh, terk edilmiş bu plaja çekilen boş balıkçı gemilerinin resmini yapar. Her şeye rağmen gökyüzünün ve suyun pırıltıları, gemilerin parlak renkleri ve biçimleriyle, insana çiçekleri anımsatıyorlar. Resimdeki sekiz gemi, belirgin bir biçimde ikişer ikişer gruplanmıştır. Bu yerleştirmenin amacı gemilerin birinin üstünde bulunan yazıda açıkça belirtilmiştir Amitié Arkadaşlık. Plajda aynı zamanda hiçbir özelliği bulunmayan iki kutu bulunmaktadır. Sadece bunlardan birinde ressamın imzası vardır. Van Gogh’un diğer manzara resimlerinde var olan gruplanmış bir ağ deseni burada gemi direkleriyle, serenlerin iç içe geçmesiyle verilmiştir. Çok açık ve ayrıntılı olarak verilen bu görüntü, gözü ön plandan arkaya doğru çekmektedir. Oleanders, 1888 The Bedroom, 1888 Meşhur yatak odası tablosu… Resimde her şey yatağa dönüktür, masa, resimler, bir sohbet için hazırlanmış iskemleler… Burada kişiyi rahatsız eden, eşyaların odanın bir ucuna çekilmesidir, böylece öndeki döşemenin çıplaklığı belirtilmek istenmiştir. Duvarlar içeri doğru eğilir durumdadır. Resimler tehlikeli bir şekilde yatağın üstüne doğru sallanmaktadır. Saydamsız pencere kasaları içeri doğru açılmakta, fakat odaya ne hava ne de aydınlık girmektedir. Boş ayna hiçbir şeyi yansıtmamaktadır. Katıksız, yumuşaklaştıran gölgelerden arınmış kalın fırça darbelerinde kaba bir özellik vardır. Burada özellikle keder vardır. Yalnızlığını her zaman hisseden sanatçı, çevresinde ona ait olan eşyaların gerçekliğini kendine kanıtlamak istercesine onları kalın, kuvvetli çizgilerle sınırlayarak belirginleştirmiş ve her şeyi çift olarak çizmiştir. İbrikler, şişeler, çift sıralı resimler, iki iskemle, iki yastık… Ayrıca yatağın ve sanatçının arkadaşıyla birlikte oturmayı amaçladığı iskemlelerin Van Gogh’un en çok sevdiği renk olan sarıya boyanması ayrı bir anlam taşımaktadır. Starry Night Over The Rhone, 1888 Eugéne Boch’a yazdığı mektupta bu resmi şöyle anlatır “Gece bir gaz lambası altında yapıldı. Gökyüzü mavi-yeşil, su ise Rhone kraliyet mavisiydi. Kasaba mavi ve mor renkler altında gaz lambalarının ışığının sudaki yansımaları görülüyordu. Gökyüzünde Büyük Ayı parıldıyor ve kıyıda yürüyen iki aşık.” Yıldızlı gecenin görünümü göz kamaştırıcıdır. Işık saçan yıldızlar, kıyıdan denize vuran yapay ışıklar ve lacivertle mavi tonları resmin bütününe yayılır. Ön planda yürüyen bir çift görülür. Figürler manzarada çok küçük ve yüzleri seyredene dönüktür. Bir mektubunda da “Gece manzaralarını ve gece ortamının özelliklerini, gecenin gerçek karanlığı içinde ve yerinde tuvale aktarma sorunu beni her taraftan kuşatmakta” diye yazar. The Night Café, 1888 Van Gogh, eserlerinde git gide saf renkleri, zıt tonlar ile kullanmaya başlar ve giderek renk paletini açar. Ana renkler ve onların tamamlayıcılarını bir araya getirmeye özen gösterir. Aynı zamanda yaşadığı psikolojik sıkıntıları resimleri yoluyla dışa vurmaya çalışır. Sanatçının eserlerini incelediğimizde çarpıcı renk anlayışının yanında, yaşamında karşılaştığı zorlukların eserlerine yansıdığını görürüz. Gece Kahvesi adlı eseri, mekanın iç dünyasını yansıtırken, aslında sanatçının kendi dünyasının farklı şekilde yorumlanmış halidir. Kahvede oturan kendi halinde insanlar görürüz. Resim sıcak ve canlı renklerden oluşuyor. Kırmızı rengin karşıtı yeşil kullanılarak zıt renk kontrastı sağlanmış. Aynı zamanda sarıların resimdeki hakimiyeti ile sıcak renkler yoğunluk kazanmıştır. Mekanın duvarları olduğu gibi kırmızıdır. Aslında geçmişte, uzaktaki nesnelerin renginin soluklaşması kuralı, yani hava perspektifi burada çoktan önemini kaybetmiştir. Fakat kırmızı şiddetli de olsa derinlik etkisi yaratılabilmiştir. Sahne aydınlık, insanlar kendi halinde görünse de, kırmızı rengin şiddeti, sanatçının içindeki heyecanının simgesi gibidir. Sessizlik ve sakinlik olduğu hissedilen bu sahne incelendiğinde, saatin gece yarısı olduğu tahmin edilir. Mekanda bulunan ayna yansıtması gerekenleri değil, sanki alevleri yansıtır. Resimde mekanın içindeki figürlerin sakin hali renklerin patlaması ile çatışır. Sower With The Setting Son, 1888 Van Gogh dinlenmek için gittiği Arles’e, meşhur sarı eve, 1888 Ekim’inde Paul Gauguin’i çağırır. İkisinin dengesiz duygusal yapısı, farklı resim anlayışları, aynı ev içinde giderek beraber yaşamalarını zorlaştırır. Bu gergin durumun yanında çok sevdiği kardeşi Theo’nun Johanna Bonger ile nişanlanacağı haberi, 23 Aralık 1888 gecesi bir kriz geçirmesiyle sonuçlanır. Şiddetli bir kavga sonucu Gauguin’i usturayla kovalayan Van Gogh eve dönünce sol kulağını keser. The Art Newspaper Dergisi, ressamın kesik kulağını birkaç ay üst katındaki odada kaldığı Cafe de la Gare adlı kafede temizlikçi olarak çalışan Gabrielle Berlatier adlı genç kadına gönderdiğini bulur. Oysa daha önce genelevde çalışan Rachel adlı bir kadına gönderildiği sanılıyordu. Alman sanat tarihçileri Hans Kaufmann ve Rita Wildegans ise Van Gogh’un Kulağı Paul Gauguin ve Sessizlik Mutabakatı adlı kitaplarında ünlü ressamın kulağını kendisinin değil, arkadaşı Gauguin’in kestiğini, Van Gogh’un arkadaşını korumak için yalan söylediğini ileri sürer. Hastaneden çıkıp Sarı Ev’e yerleşen Van Gogh, halüsinasyonlar ve zehirlenme paranoyası sebebiyle, Şubat başında hastaneye geri döner. On gün sonra hastaneden salıverildiyse de, endişeli Arles halkının baskısı sonucunda, tekrar hastaneye yatırılır. Self Portrait With Bandaged Ear, 1889 Kulağı Sargılı Otoportresi’nde arka planda bir şövale ve duvarda ise Van Gogh’un hayran olduğu Ukiyo-e olarak bilinen, Japon ağaç baskısı tarzında bir resim asılı bulunmaktadır. Van Gogh’un 1889 yılının Ocak ayında Arles’te resmettiği bu eserde ressam kulağı bandajlı olarak betimlenmiştir. Van Gogh sol kulağını kesmiş olmasına rağmen tabloda ressamın sağ kulağının sargılı olduğu görülür. Bunun sebebinin ressamın kendini aynada gördüğü gibi resmetmesi olduğu düşünülmektedir. Sargılı olarak poz verdiği iki tablo dışında kulağının kesilmesinin ardından, Van Gogh St. Remy’de yaptığı son otoportrelerde kendini yüzünün hep sağ tarafını ve sağlam kulağını gösterecek şekilde resmetmeye başlamıştır. Yaşadığı buhranın maddi kanıtları resmin içinde açıkça görülüyor olmasına rağmen portreye hem renk, hem fırça kullanımı ve hem de kompozisyon olarak büyük bir sükunun hakim olması ilginçtir. Bütün bu sadeliğin içinde sanatçının depresyonunu ele veren tek şey ise direkt olarak izleyiciye bakan donuk, bitkin ve büyük bir teessürü yansıtan gözleridir. Yeşil ve sarı tonların hakim olduğu diğer resimlerine nispeten soğuk bir renk skalası kullanmıştır. Resmin diğer otoportrelerinden ayrılan bir özelliği de ressamın kendini sakalsız olarak resmettiği nadir otoportrelerinden olmasıdır. Kronik depresyonun yanı sıra aşırı alkol, tütün ve absent tüketimi, kötü beslenme ve aşırı yorgunlukla geçen bir ömrün ressamın bünyesinde yarattığı tahribat resimde açıkça görülmektedir. Sunflowers, 1889 “Gauguin de çok beğendi bunları. Bir sürü övgünün yanı sıra dedi ki “İşte bu… Bu… Çiçek…” Biliyorsun şakayık çiçeği Jeannine’nindir, hatmi çiçeği Quost’a aittir, ayçiçeği de galiba biraz benim…” Starry Night, 1889 Yıldızlı Gece Yıldızlı Gece, Van Gogh resimleri içinde onun sanatının, estetik anlayışının ve duygularının net gözlenebileceği eserlerindendir. Küçük kentin üzerine uyku gibi çökmüş gece görüntüsü, Van Gogh sarısı olarak tanınan renkteki yıldızlarla donatılmıştır. Bazı yorumculara göre hastalığının sarısı, psikologlara göre yalnızlığının sarısı, bazı yorumculara göre bir türlü bulamadığı dostluğun, sıcaklığın sarısı… Yatay kompozisyonu, ilk bakışta siyah bir leke olarak algılanan ağaç böler. İç dünyasının kavgasını tüm simgeleriyle izleyiciye sunan sanatçının fırçası da içindeki iniş çıkışlara paralel hareket eder gibidir. Akıl hastanesinde kaldığı dönemde yaptığı bu resimde sanatçı adeta evrenin büyüklüğünü, gökyüzündeki yıldız kümelerinin sonsuz hareketini betimlemiştir. Yoğun renkler kullanmıştır. Ancak renklerin anlatımcılığına fırça vuruşları da katkıda bulunmaktadır. Bunlar son derece öznel ve dinamik fırça vuruşlarıdır. Sanatçı için renk kadar çizgi de bir anlatım aracıdır. Resmin alt kısmında uykuya dalmış kentin dingin, neredeyse durmuş yaşamı kısa çizgilerle verilirken, durmak bilmeyen bir sarmal gibi devinimi devam ettiren evren, son derece dinamik hareketli çizgi ve parlak renklerle verilmiştir. Gökyüzü ve karanın oluşturduğu iki yatay alanın tekdüzeliği ise resmin sol tarafına yerleştirilen, koyu bir dikey leke halindeki ağaçla dengelenmiştir. Lullaby Madame Augustine Roulin, Rocking a Cradle La Berceuse, 1889 Arles’te yaşadığı dönemde tanıdığı postacı Joseph Roulin’dir. Van Gogh’un kulağını kestiği gece, onu bulup hastaneye kaldırmış, ona dostça davranmıştır. Roulin’in ailesi ahlakçı değildi, onu olduğu gibi kabul ediyor, eleştirmiyor ve destekliyordu. Kendi ailesinin çok az resmini çizerken, Roulin ailesinin üyeleri birçok resmine konu olmuştur. Joseph Roulin’in eşi Augustine Roulin’i eski rustik bir sandalyede, büyük göğüsleriyle şefkatli bir anne olarak resmeder. Van Gogh’un portrelerini çizdiği kadınların çoğunluğu annesi gibi derin bir üzüntünün ve mutsuzluğun izlerini yüzlerinde taşırlar. Resimlerindeki bütün kadınlar, Van Gogh’un annesini algıladığı gibi kederli ve soğuktur. Van Gogh ağır desenli arka plan ve parlak kırmızı zemin yanında, kadını turuncu saçları, aydınlık, zümrüt yeşili etek ve koyu zeytin renkli üstle resmetmiştir. Augustine üç çocuklu bir annedir, resimde elindeki ip bebeğinin beşiğinin ipidir ve onu sallamaktadır. Fakat beşik görünmemektedir. La Berceuse, Fransızca ninni anlamına gelir. Old Man In Sorrow, 1890 “Biri ressam olmak istiyorsa, bu işten büyük zevk alıyorsa, senin duyumsadıklarını duyumsuyorsa, istediğini yapabilir. Ancak, dertler, sıkıntılar, düş kırıklıkları da eksik olmayacak, melankolinin, çaresizliğinin ağır bastığı dönemler vs. Ben böyle düşünüyorum. Ve birden içime öyle bir sıkıntı bastı ki, unutabilmek için bir şeyler çiziktirmek zorunda kaldım.” Van Gogh’un burada vurguladığı, sadece iyileşebilmek için sanata başvuruyor olması değil, aynı zamanda, sanatının acıları ile besleniyor olmasıdır. Almond Branches In Bloom, St. Remy, 1890 Van Gogh Japon baskılarının güçlü renklerinden, dekoratif tasarımından ve düz perspektifinden etkilenerek çiçek açan ağaç resimleri ve manzaralar yapar. Doğanın renklerine yer verirken paleti de aydınlanır, canlı ve parlak renkler kullanır. Kardeşi Theo’nun oğlu, yeğeni Vincent Willem için yaptığı ve yeni bir hayatı simgeleyen Çiçek Açan Badem Ağacı adlı resmi aydınlık, huzurlu ve yalın görünümüyle Japon tarzına örnektir. Wheatfield Under Thunderclouds, 1890 “Bunlar kasvetli gökyüzünün altında uzanan uçsuz bucaksız buğday tarlaları… Derin kederi ve sonsuz yalnızlığı ifade etmekte zorlanmadım” diye yazar. Resmin yarısından çoğunu kaplayan koyu mavi tonlarla oluşturulan gökyüzü altında sarılar, yeşiller ve beyazlarla ışıklandırılmış tarlalar uzanır. Önde birkaç küçük gelincik başı vardır. “Kanımca somurtkan yeşil renkler toprak rengi tonlarıyla iyi bir uyum içinde; bunda sağlıklı ve bu yüzden itici bulmadığım bir üzüntü havası var.” Kulak hadisesinin ardından hiçbir zaman tam olarak toparlanamayan Van Gogh, nihayet Mayıs ayında kendi isteğiyle St. Remy Akıl Hastanesi’ne yatar. Ressam 1890’da hastaneden ayrılarak Pissarro’nun önerisi üzerine Dr. Paul Gachet tarafından tedavi edilmek üzere Auvers-sur-Oise’e gider. Van Gogh’un Dr. Gachet hakkındaki ilk yorumu şöyledir “Bence benden daha hasta ya da tam benim kadar hasta diyelim.” Fakat sonradan doktorla iyi geçinmeye başlayan Van Gogh, doktorun üç ayrı portresini de çizer. Portrait Of Dr. Gachet, 1890 Wheatfield With Crows, 1890 Son eserlerinden biri olan bu resimde, karanlık bir gökyüzüyle karşılaşırız. Van Gogh bir kez daha üzüntüyü ve yalnızlığı vurgular. Geniş tarladan üç farklı yol ayrılır. Seyreden resmin köşesinde veya tarlada patikanın sonunun, ufkun nerede olduğunun bilinmezliğiyle sarsılır. Tarlaların perspektif kurgusu tersine dönmüştür. Çizgiler resmin önünde kavuşmak için ufuktan kaçar. Fırtınalı alçak gökyüzünde ölümü simgeleyen kargalar uçuşur. Belirgin mor fırça vuruşları dikkati hemen çeker. Ölümünden kısa bir süre önce ressam bu eserinin keder ve sonsuz bir yalnızlık izlenimini verdiğini kabul etmiştir. Haystack Under A Rainy Sky, 1890 Depresyonu git gide artan Van Gogh, 27 Temmuz 1890’da resim malzemelerini alıp tarlaya yürür, kendisini tabancayla göğsünden vurur. Sendeleyerek kaldığı otele döner ve yatağına uzanır. Kanamayı farkeden otel sahibi, kasaba doktoru Mazery’i ve Van Gogh’un doktoru Gachet’i çağırır. Doktorlar, mermiyi çıkarmanın çok riskli olacağına kanaat getirip Theo’ya hemen gelmesi için haber yollarlar. Vincent Van Gogh, 29 Temmuz 1890 sabahı, kardeşi Theo’nun kollarında ölür ve Auvers-sur-Oise’ye gömülür. Kardeşinin kaybından sonra Theo’nun da sağlığı bozulur ve yaklaşık 6 ay sonra 25 Ocak 1891’de yaşama veda eder. Landscape With Couple Walking and Crescent Moon, 1890 Van Gogh, daha çok kardeşine ve kendisi gibi ressam olan Paul Gauguin ile Emile Bernard’a Flemenkçe ve Fransızca mektuplar yazar. Mektuplardan anlaşıldığı kadarıyla Van Gogh’a göre sanat hayatın şiirselliğini yansıtmalıdır. Ressamın 1872 ile 1890 yılları arasında kaleme aldığı ve yolladığı toplam 902 mektubu tahlil eden araştırmacılar, ressamın modern resim sanatında olduğu kadar edebiyatta da usta olduğunu belirttiler. Van Gogh mektuplarında, sanatının geçirdiği evrimi, sanat hakkındaki fikirlerini, genel olarak düşüncelerini ya da küçük öyküler anlatır. The Little Stream, 1890 Van Gogh’la 1890’da tanışan Johanna van Gogh-Bonger’in 1914 tarihinde yayımlanan mektup seçkisine yazdığı önsözde Van Gogh’u şöyle tarif eder “Sağlıklı bir ten rengi, neşeli bir yüz ifadesine sahip ve görünüş itibariyle çok kararlı bir izlenim uyandıran gürbüz, geniş omuzlu bir adamdı. Endamı ufak tefekti, yeşil gözlü, kızıl sakallı ve çilliydi. Saçları kendisinden dört yaş küçük kardeşi Theo gibi kızıla çalıyordu. Bir yüz tiki vardı ve elleri sürekli hareket eder gibiydi. İçine kapanık biri olması, onunla birlikte yaşamayı güçleştiriyordu. Yabani ve hırpani kılık kıyafetinden, hararetli konuşma tarzından dolayı insanlar çoğu kez ondan ürkerdi. Görünüşü ve davranışlarının insanlara itici gelmesi, onun için hayatı hiç de kolaylaştırmadı.” Kaynak Vincent Van Gogh, Modernizmden Postmodernizme Sanat Eseri, Vincent van Gogh’un Patates Yiyenler Resmi, Vincent van Gogh ve Kulağı Sargılı Otoportresi, Hüzün, Coşku ve Tutku Vincent van Gogh, Resim Sanatından Rönesans’tan Empresyonizme Renk Kullanımı ve Kırmızı Rengin İfade Biçimi , Ard-İzlenimcilik Post Empresyonizm, Acı ve Sanat, Sentetik Çevre, Sanat ve Algı İlişkisi Günlük Denemeleri, Van Gogh – Cafe Terrace At Night Tablosu, Starry Night Over the Rhone, Rhone Üzerinde Yıldızlı Gece, 1888, Vincent van Gogh, Theo’ya Mektuplar
Hollandalı post-empresyonist ünlü ressam Vincent van Gogh 1853-1890, otuz yedi yıllık yaşamının sadece son on yılında resim yapmıştı. En ünlü resimleri arasından aynı temanın çizim ve yağlı boya örnekleri; Selvili Buğday Tarlası, 1889 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - The Metropolitan Museum of Art, New York, ABD Sarı Ev, 1888 Özel koleksiyon - Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Yıldızlı Gece, 1889 Kunsthalle, Bremen, Almanya Kayıp - Museum of Modern Art, New York, ABD Selvi ile Yeşil Buğday Tarlası, 1889 The Morgan Library and Museum, New York, ABD - Národnígalerie v Praze, Prague, Çek Cumhuriyeti Saint-Rémy’den Manzara, 1889 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - Ny Carlsberg Glyptotek, Kopenhag, Danimarka Zuhaf, 1888 The Guggenheim Museums, New York, ABD - Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Joseph Roulin'in Portresi, 1888-1889 J. Paul Getty Museum, Los Angeles, ABD - Kröller-Müller Museum, Otterlo, Hollanda Kafe Terasta Gece, 1888 Dallas Museum of Art, Dallas, ABD - Kröller-Müller Museum, Otterlo, Hollanda Père Tanguy’un Portresi, 1887 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - Musée Rodin, Paris, Fransa Üzgün Yaşlı Adam, 1890 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - Kröller-Müller Museum, Otterlo, Hollanda İki Selvi, 1889 Brooklyn Museum, New York, ABD - The Metropolitan Museum of Art, New York, ABD Oiran Keisai Eisen’den esinle, 1887 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda Tohum Serpen Adam Millet’den esinle, 1888 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - Kröller-Müller Museum, Otterlo, Hollanda Tohum Serpen Adam Millet’den esinle, 1890 Van Gogh Museum, Amsterdam, Hollanda - Kröller-Müller Museum, Otterlo, Hollanda
van gogh kolay manzara eserleri