Vay Tiền Online Chuyển Khoản Ngay. ZÜMER SÜRESİ Bazı Kelimeler Açıklama Allah'ın Azametinin Ve Kudretinin Eksiksizliğinin Delilleri Bazı Kelimeler Önceki Ayetlerle İlişkisi Açıklama Mü'min Ve Kafir Bazı Kelimeler Açıklama Tağuttan Sakınmak, Takva Ve İhlas Bazı Kelimeler Açıklama Dünya İşte Budur! Bazı Kelimeler Açıklama Nûr Ve Kalplerin Kur'an İle Açılması Bazı Kelimeler Açıklama Kur'an-ı Kerim'de Meseller Bazı Kelimeler Açıklama İnsanların En Zalimleri Kimlerdir, En Doğru Ve En Sadakatli Olanları Kimlerdir? Bazı Kelimeler Açıklama Putlara Tapmaları Hususunda Müşriklerle Kapılan Münakaşa Bazı Kelimeler Açıklama Allah'ın Birlik Ve Kudretinin İsbatı. Münkirlerle Vapîlan Münakaşa Ve Ahirette Karşılaşacakları Cezanın Açıklanması Bazı Kelimeler Önceki Ayetlerle İlişkisi Açıklama İnsan İşte Böyledir Bazı Kelimeler Açıklama Va'z Ve İrşad Bazı Kelimeler Nüzul Sebebi Açıklama Allah'tan Başka Tanrı Yoktur O, Herkese Amelinin Karşılığını Verîr Bazı Kelimeler Açıklama Kıyamet Gününde Mahlukatın Halleri Bazı Kelimeler Açıklama ZÜMER SÜRESİ Bazıları, bu sureye Guref suresi adını vermişlerdir. Mekki bir suredir. Ba­zıları tümünün Mekki olduğunu, bazıları ise 23. ve 53. ayetleri dışında kalan kısmın Mekki olduğunu söylemişlerdir. 75 ayyettir. Sad sûresinin son kısmı­nın devamı mahiyetindedir. Çünkü burada Havva'nın ve bütün insanların Adem'den türeyişleri anlatılmakta, sonrada hepsinin ölecekleri bildirilmek­tedir. Bunun peşisıra da hesap, cennet ve cehennem gibi kıyamet ahvalinden bahsedilmektedir. Sûre, insanlar arasında adaletle hükmetmekten bahsede­rek sona erdirilmektedir. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'adır. Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah yaratıkların durumlarını başlangıçtan sona kadar anlat­mıştır. Bunları anlatırken de Adem kıssası ile bağlantı kurmuştur. Bunlar bu surede Özetle anlatılmıştır. Buna ek olarak müşrikler ve diğer münkirlerle yapılan tartışmalara değinilmektedir. Bu, Mekki surelerde alışılagelen bir husustur. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 1- Ki'tab'ın indirilmesi, güçlü ve Hakîm olan Allah kalındandır. 2- Ey Muhammedi Biz sana Kıtab'ı gerçekle indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O'na kulluk et, 3- Dikkat edin, halis din Allah'ındır; O'nu bırakıp da putlardan dost­lar edinenler "Onlara bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz" derler. Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Al­lah şüphesiz yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola eriştirmez. 4- Allah çocuk edinmek isteseydi, yaratıklarından dilediğini seçerdi. O münezzehtir, O; gücü herşeye yeten tek Allah'tır. [1] Bazı Kelimeler Yakınlık. sure Mekki olup, Abdullah oğlu Muhammed efendimize hak ile indirilen Kur'an'dan söz edilmiş, inançları hususunda müşriklerle müna­kaşa edilmiş, Allah'ın çocuk edindiği iddiaları da reddedilmiştir. [2] Açıklama Ayetleri muhkem kılınan, sonra mufassal olarak açıklanan bu kitap, gökte ve yerde hiçbir kimse tarafından aciz bırakılmayan, mağlub edilemeyen, her-şeyi yerli yerince koyan,, hikmet sahibi Allah tarafından indirilen bir kitaptır. Allah noksanlıklardan münezzeh olup hakkıyla hikmet sahibidir. Çünkü o bütün cüz'iyyatı bilir. Varlığı mümkün olan şeylerden hiçbiri O'nu aciz bıra­kamaz. O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Kelâmı böyle olan bir Allah'a her hususta tabi olmamız ve O'na iman etmemiz gerekir. Cenab-ı Allah Kur'an-m kendisinden söz ettikten sonra, bu yüce kitabın kime indirildiğinden de bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur Ey Muhammed! Bu Kur'an'ı, içinde hiç şüphe bulunmayan hak ile, içinde batıl ve ciddiyetsizlik bulunmayan doğrluluk ile sana indirdik. Bu kitapta mevcud olan bütün hükümler gerçek ve haktır. İçinde şüphe yoktur. Kendisiyle amel olunmasını mutlak surette gerekli kılar. Hal böyle olunca ey insan, ibadeti Allah'a ihlasla yap. Yaptığın ibadetlerde gösteriş ve nam tutkusu olmasın. Sırf Allah rızası için ibadette bulun. Yaptığın ibadetlerde şirk ve putperestlik kokuları bulunmasın. Dikkat edin, din, sırf Allah'a aittir. Katıksız olarak ihlasla O'na ibadet edin. O'nun ortağı ve eşi yoktur. Ihlaslı bir şekilde Allah'a İbadet etmek gerektiğini birinci ayet-i kerime İfade buyurmaktadır. Şirk koşmayı, Allah'tan başkasına ibadet etmekten uzak­laşmayı da ikinci ayet-i kerime ifade buyurmaktadır. "İyi bilinki, halis din yalnız Allah'ındır".. Şu halde ayet-i kerimelerde tekrar söz konusu olmakta­dır. Kur'an-ı Kerim, ihlasla ve salih amelerle, sadık niyetlerle Allah'a ibadet etmeye bizleri teşvik etmektedir. Allah'tan başkalarına tapan, başka mevcudları Allah'a ortak koşan kimseler derler ki Bizleri mertebe bakımından Allah'a yaklaştırsınlar diye bunlara ibadet ediyoruz. Halbuki bunlara Rabbimiz, ya­ratıcınız kimdir? Göklerle yeri var eden, gökten su indiren kimdir? denildiği zaman, Allah'tır diyeceklerdir. Onlara Peki, bütün bunları yaratan Allah ol­duğuna göre, ondan başkalarına tapmanızın anlamı nedir? diye sorulduğun­da şu cevabı vereceklerdir Bunlar bîjzi mertebe bakımından Allah'a yaklaş­tırsınlar, O'nun katında bize şefaatçi olsunlar diye biz onlara tapıyoruz! "Al­lah'tan başka, kendilerine Allah yanında yakınlık sağlamak İçin tanrı edin­dikleri şeyler, kendilerine yardım etseler di ya!"[3] Güya onlar şöyle diyorlar­dı Biz bu tanrıları Allah katında bize şefaat etsinler ve aracılakta bulunsun­lar diye tanrı ediniyoruz!... Halbuki Allah noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Bu gibi şeylere ih­tiyacı yoktur. Çünkü O, yaratıklarının durumunu bilen, onları gören ve onlar hakkında bilgi sahibi rahmeti geniş olandır. Aracıya veya şefaatçiye ihtiyacı yoktur. Yaratıcı ile yaratılan arasında, çok uzun mesafeler vardır. Bu ikisini birîbirine kıyaslamak fasit bir kıyasdır. tnsan oğullarından bir reisi veya başkasını, herşeyden haberdar olan, herşeyi bilen, esirgeyen ve ba­ğışlayan Allah'a kıyaslamak gerçekten fasit bir kıyastır. Allah ahirette tevhit ehli ile şirk ehli arasında hükmünü verecektir. Şerikler edinerek yalan söyle­yen, Allah'ı, hukukunu ve sıfatlarını inkâr eden kimseleri Allah doğru yola iletmez. Onlar; melekler Allah'ın kızlarıdır, diyorlar. Şaşırıyorum onlara. Şa­yet Allah çocuk edinmek isteseydi elbetteki evlatların en mükemmeli olan oğlan çocuğunu edinmek İsterdi. Nasıl olurda siz O'na kız çocuklarını isnad eder­siniz. Oğlanları da kendinize ait kılarsınız? Kızların Allah'a ait olduğunu İd­dia ediyorsunuz. Aslında bu çok zalimce bir taksimdir! Onların ortak koştukları varlıklardan Allah yüce ve münezzehtir. O üs­tünlük sıfatlarıyla muttasıftır, birdir, tekdir ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Za­ti, sıfatları ve fiilleri bakımından Allah bir olduğuna göre, O'nun çocuğu ol- duğunu söylemek makul değildir. Çünkü çocuğun meydana gelmesi için kadm-erkek çiftinin bir aray gelmesi zorunludur. Allah'ın eşi olmadığına göre O~ nun çocuğu da olmaz. O'nun eşi olmadığına göre çocuğu nasıl olur? O kah­redici güce sahip olduğu halde çocuğa nasıl ihtiyaç hisseder? O ebediyyen hiçbir şeye muhtaç değildir. Ancak ezilenler, güçsüz kimseler, mahluklar ev­lada muhtaçtırlar. Bir ve tek olan, her şeyi ezme gücüne sahip olan ortaklara, eşe, çocuğa muhtaç olmayan Allah'ın adı mübarektir. Şanı yücedir, eksiklik­lerden münezzehtir. Mülk ve hükümranlık O'nundur. Övgüler O'na aittir. [4] Allah'ın Azametinin Ve Kudretinin Eksiksizliğinin Delilleri 5- Gökleri ve yeri gerçekten yaratan O'dur. Geceyi gündüze dolar, gün­düzü geceye dolar. Herbirİ belirli bir süreye kadar yörüngelerinde yürüyen güneş ve ay'ı buyruk altında tutar. Dikkat edin, güçlü olan, çok bağışlayan O'dur. 6- Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini varetmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir; sizi annelerinizin karınla­rında üç türlü karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmıştır; iş­te bu Rabbiniz olan Allah'tır. Hükümranlık O'nundur, O'ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl olur da O'nu bırakıp başkasına yönelirsiniz? 7- Eğer inkar ederseniz bilin ki Allah sizden müstağnidir. Kullarının inkarından hoşnvd olmaz. Eğer şükrederseniz sizden hoşnud olur. Hiç bir günahkar diğerinin günahını yükîen'mez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir; yaptıklarınızı o zaman size haber verir; çünkü O, kalblerde olanı bilir. [5] Bazı Kelimeler Geceyi gündüzün üzerine bir vadeye kadar. Zevç kelimesinin çoğulu olup eş manasına gelir. Yük. [6] Önceki Ayetlerle İlişkisi Önceki ayet-i kerimelerde Cenab-ı Allah'ın eş edinmekten ve çocuk sa­hibi olmaktan münezzeh olduğu anlatılmıştı. Çünkü o tek, kahredici, herşe-ye galip olan bir varlıktır. Bu niteliklere sahip olan bir varlık elbetteki eksik­siz kudrete sahiptir ve hiçbir şeye muhtaç değildir, her şeyden daha zengindir. Bu ayet-i kerimelerde ise O'nun kudretinin bazı görüntüleri tasvir edilmekte­dir. [7] Açıklama Rabbiniz işte budur. Herşeyi yaratandır. Her canlıya ve mevcuda güç ye-tirendir. Birdir, hükümranlıkta ortaksızdır, eşden, çocuktan ve ortaktan yana ihtiyacı ve göklerdeki alemleri, yerleri ve yerküre üzerİndeki-mevcdatı yaratmıştır. Bunları hak ile yoktan varetmiştir. Bu yaratmasında ba-tillık, gayesizIİk yoktur. Geceyi gündüzün üzerine dolar, gündüzü de gecenin üzerine dolar. O, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Gece ile gündüzü bir­birinin ardısıra getirir. Geceyi gündüze, gündüzü de geceye dahil eder. Bazen gecenin süresini gündüzünkine, bazende gündüzünkini geceninkine katar. Bü­tün karanlığı ve sükuneti ile geceden bir miktar zaman alınır, gündüze katı­lırsa; gündüzün ışığı, gürültüsü, güneşi ve sıcaklığı ortaya çıkar ki, bütün bun­larda Aüah'ın azameti ve sonsuz kudretinin delilleri vardır. Allah, belli bir zamana kadar, belli bir düzen içerisinde yörüngelerinde akıp giden ayı ge gü­neşi sizin emrinize boyun eğdirdi. O zaman gelip çattığında da göklerle yer­ler parçalanırlar. Allah güneş ve ayı bir araya getirir. Haller değişir, durum­lar bambaşka olur. Bütün bunlar Allah'ın izzet ve saltanatının mükemmelli­ğine delalet ederler. Ayet-i kerimenin, Allah'ın rahmet ve hoşnutluğunun genişliğine delalet eden ifadelerle sona erdirilmesi münasip olmuştur. Dikkat edin,O güçlüdür ve çok bağışlayandır. Bundan sonra Kur'an-ı Kerim insanı anlatmaya, insan ile diğer canlıla­rın yaratılmasına değinmiştir. Bu konuda şöyle buyurulmuştur Yüce Allah sizleri bir tek nefisten yani Adem'den yarattı.. Sonra ondan eşi Havva'yı mey­dana getirdi.,Sizler için sekiz çift hayvan meydana getirdi. Bunlar deve, sığır, koyun ve keçidir. Bunların erkeği ve dişisi vardır. Böyle olunca bunlar sekiz çift hayvan olmaktadırlar. Bunları Rabbiniz kendi katından sizlere bir lütuf ve bağış olarak indirdi. Bundan sonra Cenab-i Allah, hem İnsanları hem de hayvanları kapsa­yan genel bir durumu anlatarak şöyle buyuruyor "Sizleri analarınızın ka­rınlarında yaratmadan halden hale geçirerek meydana getirmiştir. "Andol-sun biz insanı çamurdan meydâna gelen bir süzmeden yarattık. Sonra Onu bir nufte sperma olarak sağlam bir karar yerine koyduk'[8]. Bu ayet-İ ke­rimede Cenab-ı Allah, insanın ana karnındaki rahmin içinde bulunan çocuk kesesinde yani üç türlü karanlrk içersinde oluşumunu ve yaratılış aşamalarını anlatıyor. İşte bunu anlatan Rabbinizdir. Her şeyin idaresini yürütendir. Hü­kümranlık ve mülk sadece O'nundur. O'ndan başka tanrı yoktur. Şu halde hasıl oluyor da O'nu bırakıp başka tanrılara tapıyorsunuz? İşte bu Rabbiniz­dir. Herşeyden üstündür. İbadetlerinize muhtaç değildir. İsyan etmeniz, gü­nah işlemeniz O'na zarar vermez. Nankörlük edip küfrederseniz, Allah siz­den müstağnidir. Sizin inanmanıza muhtaç değildir. Ama O, kullan için küfre razı olmaz. Zira küfür, zulümdür. Rıza, İradeden başkadır. Eğer Cenab-ı Al­lah'a şükredersenizo sizden razı olur. Bu şükrünüzün mükafatını verir. "Al­lah, ağaç altında sana biat eden şu mü'minlerden razı olmuştur Ey Muhammed”[9] Bu ayet-i kerimede geçen "razı olmuştur" kelimesinden kasıt Cenab-ı Allah'ın onları sevaplandırıp mükafatlandirmasıdır. Şunu bilinki, hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü taşımaz. Aksi­ne her nefis, kazandığı günaha karşılık bir rehinedir. Sonra hepinizin kıya­met gününde dönüşü Allah'adır. O adalet ve doğru ölçü ile herkese amelinin karşılığını verir. Çünkü O, sizin yaptıklarınızdan haberdardır. Kalplerinizde gizli olan herşeyi bilendir. [10] Mü'min Ve Kafir 8- İnsanın başına bir Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Son­ra Allah, katından bir nimet verince önceden kime yalvarmış olduğunu unu­tuverir; Allah 'm yolundan saptırmak için O'ria eşler koşar. Ey Muhammed! De ki "inkarınla az bir müddet zevklen, şüphesiz sen cehennemliksin." 9- Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çeki­nen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkâr eden kimse gibi olurmu? EyMu­hammed! De ki "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Doğrusu ancak akıl sahiplen öğüt alırlar. [11] Bazı Kelimeler Zarar ve sıkıntı. Allah'a dönen. Ona verdi, ona mülk etti. Nid kelimesinin çoğulu olup ortak ve akranlar anla­mına gelir. Gönülden itaat eden, saygı gösteren. Gece­leyin. [12] Açıklama Müşriklerin durumları pek tuhaftır! Allah'ın birliğine ve herşeye muk­tedir olduğuna ilişkin deliller, günün ortasındaki güneşten daha açık-seçik görülmekle birlikte, onlar diğer putları Allah'a ortak koşuyorlar. Ey Muham­med! Eğer şaşacaksan işte onların bu halleri tam şaşılacak bir durumdur. Ken­dilerine bir sıkıntı ve zarar dokunduğu, mal, evlat, can ve benzeri alanlarda musibetler isabet ettiği zaman Allah'a dönerek O'na dua eder ve yardım is­terler. Sonra Cenab-ı Allah bu sıkıntılarını gideripte kendilerine tam nimet­ler ihsan ettiği zaman;önce yapmış oldukları yalvarışlarla yakarışları unutur­lar. "İnsana bir darlık dokunduğu zaman, yanı üzere yatarken, otururken yahut ayakta iken bize yalvarır. Ama biz onun darlığını kaldırınca sanki ken­disine dokunan bir darlıktan Ötürü bize yalvarmamış gibi hareket eder"[13] îşte insan hep böyledir. "Şüphesiz o Rabbine karşı çok nankördür"[14]. Allah'tan başka varlıkları Allah'a ortak ve eş koşar. Bunun sonucunda da kendi ameli ile başkalarını da Allah'ın yolundan saptırır. Ey Muhammedi Sen bunlara de ki Ey insan, az bir zaman boyunca kendi küfrünle yaşa. Ni­hayette sen cehennem halkmdansın. Dünyanın geçici metaından yararlan. Ama sonunda elem, yorgunluk ve zeval İle karşılanacaksın. İşte ey insan, Rabbi-nİn nimetlerine nankörlük eden kimselerin hali budur. Salih mü'minlere ge­lince onların vasıflan şöyledir Geceleyin Rabbine gönülden saygı ile ibadet eden, secde eden, ayakta iken Rabbine yalvarıp yakaran, O'nun hesabından çekinen, azabından korkan, rahmetini ümit eden kimse, vasıflan önceki sa­tırlarda anlatılan isyankarlar gibi mi olacaktır?! Hiç mü'min ile kafir, itaat­kâr ile isyankâr bir oiur mu?! Asla bir olamazlar! Çünkü hakkı bilen, hakka uyan, hak ile amel eden kimseler; hakkı bilmeyen kimselerle bir tutulamaz­lar. Çünkü bunlar sapıklık yolunda körler gibi yürümektedirler. Dalâlet içe­risinde bocalamaktadırlar. Ancak saf akıl sahibi mü'minler bütün bu anlatı­lanlardan İbret ve öğüt alırlar. [15] Tağuttan Sakınmak, Takva Ve İhlas 10- Ey Muhammedi Şöyle de "Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının; hu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın yarat­tığı yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, ecirleri sonsuz olarak ödenecektir." 11- Ey Muhammedi De ki "Dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmekle emrobmdum! 12- "Müslümanların ilki olmakla emrolundum' 13- De kî "Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım. 14- De ^/; "Ben dinimi Allah'a halis kılarak O'na kulluk ederim. 15- "EyAllahla eş koşanlar! Siz de o'ndan başka dilediğinize kulluk edin". Deki "Kıyamet günü kendilerini ve ailelerini hüsrana uğratanlar el­bette onlar hüsrandadırlar." Dikkat edin, işte apaçık hüsran budur. 16- Onlara üstlerinden kat kat ateş vardır; altlarında da kat kattır. Al­lah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım, Benden sakının. 17-18- Şeytana ve putlara kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenle­re, onlara, müjde vardır. Ey Muhammedi dinleyip de, en güzel söze uyan kul­larımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola eriştirdiği onlardır. îşte onlar akıl sahipleridir. 19- Ey Muhammedi Hakkında azab sözü gerçekleşmiş kimseyi, ateşte olanı sen mi kurtaracaksın? 20- Fakat, Rablerinden sakınanlara, üst üste bina edilmiş köşkler var­dır; altlarından ırmaklar akar. Bu Allah 'm verdiği sözdür, Allah verdiği söz­den caymaz. [16] Bazı Kelimeler Zulle kelimesinin çoğulu olup, gölgeler demektir. Al­lah'tan başka kendisine tapınılan herşey. Döndüler. Sabit ve vacip oldu. Gurfe kelimesinin çoğulu olup odalar demektir. Allanın vadi Va'd. [17] Açıklama Cenab-ı Allah Peygamber efendimize; mü'm'in kullarına öğütte bulunup hatırlatarak Allah'a karşı takvalı olmalarını ve sürekli taat içersinde bulun­malarını söylemeyi emir buyurdu. Allah'a karşı takvalı olmak, O'nun aza­bından korunmak için gereki tedbirleri almak demektir. O'nun emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak demektir. Niçin? Zira yüce Allah bu dünyada iyilik yapıp Allah'ın emirlerine uyan ve hükümlerini uygulayan kimseler için, yap­tıkları bu iyiliklere karşılık olarak dünyada izzet, onur ve üstünlük vereceği­ni, ahirette de bol mükafat ve sevap vereceğini vadetmiştir. Bundan da öğrer niyoruz ki; Allah'ı, meleklerini, kitaplarını ve Peygamberlerini takdik etmek anlamına gelen iman yalnızca yeterli olmamakta, bunun yamsıra Allah'a karşı takvalı olmakta gerekmektedir. Her ne kadar İman-ı Kamil herşeyi kapsa­makta İse de bunun yamsıra Allah'a karşı takvalı olmak, mü'minin en başta gelen ihtiyaçlarından biri olmaktadır. Noksanlıklardan münezzeh ve yüce olan Allah bu ayet-i kerimelerde mü'minlerin Peygamber tarafından verilen öğüt­leri kabul etmeye ve Allah'a karşı her zaman takvalı olmaya şiddetle muhtaç olduğunu anlatmaktadır. Ben, bazı insanların göğüslerini kabartarak, avurt­larını şişirerek müslüman olduklarını söylediklerini duyuyorum. Ama bun­dan Öteye hiçbir şeye ihtiyaç hissettiklerini de malesef göremiyorum! Her ne kadar bazı müslümanlar islamiyetin tam olarak yaşanmadığı bir beldede ikamet ettiklerini mazeret olarak ileri sürüyorlarsa da bu bir mazeret sayılmaz. Zira Allah'ın toprağı geniştir. Kötü çevreyi terk edipte salih kimselerin yaşadıkları çevreye hicret etmek mümkündür. "Peki, Allah'ın yeri geniş değil miydi ki ondan güç edip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere giteydinİz?"[18]. Ey müslümanlar! Sizler, ikametinizde, göçünüzde, yurtlarınızda vatandaş kar­deşlerinizden bazı sıkıntılar ve eziyetler görebilirsiniz. Buna ancak sabırla da­yanabilirsiniz ki, bunun ilacı da sabırdan başka bir şey değildir. Bu taham­mülünüzden ve sabrınızdan Ötürüde size tam bir mükafat verilecektir. "An­cak sabredenlere, mükafatlan hesapsız ödenecektir". Yüce Allah Peygamberine, insanlara şöyle demesini emir buyurdu Ben, sadece Allah'a ihlasla ibadet etmekle emrolundum. Şirkten, riyadan ve nam yapma sevgisinden arınmış bir kalple Allah'a ibadet etmekle emrolundum. Peygamber efendimiz, emrolunduğu ihlas'ı mü'minlere açıkla­mak emrini alıyor. Aslında bu ihlas; mü'minlerinde emrolunduğu takvadan ve ihlastan ibarettir. Bu emir onları, mükellef oldukları takva ile bunun ardı-sıra gelecek hususlara riayet etmek zeminim hazırlamak içindir. Ben, müslümanların ilki, yani şerefte ve kamil amelde öncüleri olmakla emrolundum. Ey Muhammedi Onlara de ki Ben, İsyan ettiğim takdirde Rabbİmin ba­na büyük bir günde azap dokundurdurmasından korkarım. O günün azabı şiddetli ve elemlidir. Bu ifadelerde insanlar, Rablerine isyan etmekten sakındınlmaktadırlar. Hem de ne sakındırma! Ey Muhammedi Onlara de ki Ben sadece Allah'a ibadet eder ve dîn ko­nusunda ihlaslı olurum. Bu ifade, "Bana, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmem emredildi" ayet-i kerimesinin bir tekrarı değildir. Çünkü o ayet-i kerime, Peygamber efendimizin Allah'a ihlasla ibadet etmesinin em­rolunduğu ihbar edilmekte idi. Ama "Ben dinimi yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk ediyorum" ayet-i kerimesi, Peygamber efendimizin Allah'tan baş­kasına ibadet etmemekle emrolunduğunun bir İhbarıdır. Ey münkirler Allah'tan başka dilediğinize tapın! Bu ifade ile bir nevi tehdit de bulunulmaktadır. Bu açıklamadan sonra siz imana gelmedikten sonra dilediğinize tapın, gibi bir mana kastedilmiş ol­maktadır. Sizler kendi durumunuzu daha İyi bilirsiniz! Ey Muhammedi Onlara de ki Ziyana uğrayanlar kimlerdir bilir misiniz? Onlar şirk ve masiyet ile kendi nefislerine zarar verirler. Kendilerine tabi olan­lara da, —sapıklık yolunu gösterdikleri için— zarar verirler. Hem kendileri, hemde kendilerine tabi olanlar kıyamet gününde hüsrana uğrayacaklardır. Dik­kat edin, bu apaçık, büyük bir kayıptır. Bunların üzerlerinde ateşten gölge tabakaları vardır. Bu tabakalar, tepelerinin üzerinde durur ve kalır. Altların­da da ateşten gölgeler vardır. Yani ateşle her tarafları kaplandığı için burada gölgeler ifadesi kullanılmıştır. Bu şiddetli ve büyük azapla Cenab-i Allah kul­larını korkutur ki ahirette kendilerini beklemekte olan azaptan sakınsınlar. Ey kullarım! Bana karşı gelmekten sakının ve azabına karşı korunma tedbir­leri alın. Beni öfkelendirecek ve azabımı mucip kılacak durumlardan uzak durun. Tağuttan sakınan ve ona ibadetten uzak duran, Allah'a dönen kimse­ler içinmüjdeler olsun! Tağut, şeytandır. Çünkü o küfür ve isyanın sebebidir. Yahutta Tağut, Allah'tan başka tapınılan herşeydir. Şu putlara tapmayı terk eden ve şeytana muhalefet eden kimseler için Peygamberlerin lisanı ile Allah tarafından mükafatlandırılacaklanna dair müjdelerde bulunulmuştur. Sözü dinleyen ve sözün en güzeline tabi olan kullanma müjde ver. Allah onları doğru yola iletmiş ve salih amel işlemekte muvaffak eylemiştir. Zira onlar akl-ı selim sahipleridirler. "Üzerine azap kelimesi hak olanı mı, ateşte bulu­nanı mı kurtaracaksın?" Bunu sen yapamazsın. İnsanların işi sana kalmış değildir! Ateşte olanı sen kurtaracak durumda değilsin. Bilakis herşeye ma­lik ve kadir olan Allah'tır kurtaracak olan. Bütün bu işleri yapabilecek olan sadece o —münezzeh ve— yüce varlıktır. Görüyorsunuz ki Cenab-ı Allah dün­yada onların azaba müstehak oluşlarını kıyamet gününde cehennem ateşine girişleri gibi kabul etmiştir. Onları İslama davet eden, onları hidayete kavuş­turmak için var gücüyle uğraşan Peygamber efendimizin durumunu, ateşte olan kimseleri kurtarmaya çalışan kimsenin durumuna benzetmiştir. "Ey Muhammed, sen sevdiğini doğru yola iletemezsin, Fakat Allah, diledi­ğini doğruyola iletir"[19]. Rablerinden korkan kimseler için cennette, altların­dan nehirler akan odalar vardır. Cenab-ı Allah mü'min kullarına böylesine üstün ve vukuu muhakkak olan bir vaadde bulunmuştur. Noksanlıklardan münezzeh olan o yüce zât, vadini mutlaka yerine getirir. O'ndan daha doğru sözlü kim vardır?! [20] Dünya İşte Budur! 21- Allah'ın gökten bir su indirip, onu yerdeki kaynaklara yerleştiren, sonra onunla çeşitli renklerde ekinler yetiştiren olduğunu görmez misin? Sonra onları kurutur—ki sen de onları sapsarı görürsün— sonra da çer-çöpe çevi­rir. Şüphesiz bunlarda, akıl sahipleri için Öğüt vardır. [21] Bazı Kelimeler Onu girdirdi. Yenbu' kelimesinin çoğulu olup su pı­narları demektir. Kurur, bazıları ise bu fiilin sertleşme anlamına gel­diğini söylemişlerdir. Kırık kırpık parçalar. [22] Açıklama İşte fani dünya budur! O'nun metai geçicidir. Eşyaları yok olmaya mah­kumdur. Dünya metaını yorgan gibi üzerine Örten kimse onunla ısınamaz. Dünyaya yaslanan kimse, örümcek evinden daha zayıf bir şeye yaslanmış gi­bi olur. Dünyanın misali, Allah'ın gökten indirdiği ve pınarlara koyduğu bir su gibidir. O, pınarlardan fışkıran sular cıkanrki bu sularla yerden çeşitli şe­kil, renk ve türden ekinler biter. Sonra bu ekinler kuruyup sertleşir sonra da saranp solarlar. En sonunda ufak, kırık kırpık parçalar haline gelirler. Çü­rümüş yapraklara dönerler. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için alınacak ibret­ler vardır. Evet bu görüntülere bakan ve bu bitkilerin önünden seyredip geçen kim­seler her ne kadar uzun da olsa hayatın mutlaka günün birinde sona ereceği­ni idrak eder. "Onun Allah'ın, yüzü zatımdan başka herşey helak olacaktir"[23] Evet, dünya işte böyledir. [24] Nûr Ve Kalplerin Kur'an İle Açılması 22- Allah kimin gönlünü İslam'a açmışsa, o, Rabbi katından bîr nur üzre olmaz mı? Kaîbleri Allah 'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara yazık­lar olsun; işte bunlar apaçık sapıklıktadırlar. 23- Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yeryer tekrar eden Kitab'ı, söz­lerin en güzeli olarak İndirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitab'tan tüy­leri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kaîbleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır. îşte bu Kİtab, Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğ-, ruyola eriştirir. Allah kimi de saptınrsa artık ona yol gösteren bulunmaz. 24- Kıyamet günü kötü azabtan yüzünü korumaya çalışan kimse, gü­ven içinde olan kimse gibi midir? Zalimlere "Kazandıklarınızın karşılığım tadın" denir. 25- Onlardan öncekiler de Peygamberleri yalanlamışlardı da farkına varmadıkları yerden onlara bîr azab çatmıştı. 26- Allah onlara, dünya hayatında rezilliği tattırdı; ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilseler! [25] Bazı Kelimeler Açtı ve ve İncelikte biribirine kelimesinin çoğulu olup içinde kıssaların, Öğüt ve hükümlerin tekrarlandığı ayetler demektir. Ürperir. Zillet ve alçalmişlık. [26] Açıklama Cenab-ı Allah'ın İslama ısındırdığı kimselerle, gayben Allah'a iman eden saf, temiz ve akıl sahibi olan kimseler, ancak ilahi mev'izalardan ve Kur'an1 dan gerekli öğüdü alırlar. İşte bu gibi kimseler, hak'tan sapan ve doğru yo­lun dışına çıkan kimseler gibi midirler? Elbetteki hayır. İnsanların hepsi aynı olurlar mı?! Allah'ın islam'a ısındırdığı ve müsait bir tiynette yarattığı, selim fıtrat üzere bıraktığı kimseler, İsyankâr ve kalbi katı olan kimseler gibi mi olur­lar?! Kalbi katı kimseler, kötü iradeleri ve Allah'ın ayetlerinden yüz çevirme­leri ile sapıklığa düşüp Allah'ın ayetlerinden öğüt almazlar. İşte bu gibi kim­seleri, kalpleri İslama açılan ve hidayet yolunda yürüyen kimseler git i aynı kefeye koymak mümkün müdür?! Allah'ın zikrinden ötürü kalbi katılaşıp göğsü daralan kimselere veyl ol­sun. Allah'ın adı veya ayetlerinden biri zikredilip okunduğu zaman kalpleri daralan şu kafirlere veyl olsun. Bunlar cehennemin dibini boylayacaktırlar. Apaçık bir sapıklık içindedirler. Şaşıyorum bunların hallerine! Allah sözün en güzeli olan Kur'an-ı Kerim'i indirmiştir. Bu kitapta ifadelerin, sözün en güzeli olduğunda şüphe yoktur. Çünkü bunlar Rahman'm sözleridirler. Bu kitabın ne önünde ne de arkasında yani hiçbir surette içinde batıl yoktur. Çünkü o, hikmetli, her bakımdan övgüye layık ve, güçlü olan Allah tarafından indi­rilen bir kitaptır. Allah'tan daha doğru sözlü bîri var mıdır?! Sad bin Ebi Vakkas'tan rivayet edilir ki, Sahabe-i Kiram, Resulullah efendimize, Bize birşeyler söylenmişiniz ya Resulullah? dediler. Bu­nun üzerine Cenab-ı Allah şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu "Allah, sözün en güzelini Kur'an'sn ayetlerini güzeliiktte birbirine benzer ikişerli bir kitap halinde indirdi"[27]. Bunun üzerinde dediler ki Bize bazı kıssalar anlatır mısın ya Resulallah? Bu istekte bulunmalarından sonrada Cenab-ı Allah şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu "Biz, bu Kur'an-ı vahyetmekle sana kıssaların en güzelini an­latıyoruz"[28]. Bunun üzerine sahabiler Bize zikir yapar mısm ya Resulullah? dediler. Bu istekle bulunmalarından sonra da şu ayet-i kerime nazil oldu. "İnananlar için halâ vakit gelmedimi ki kalpleri Allah'ın zikrine ve inen hak'ka saygı duysun"[29] Yüce Allah Hz. Muhammed'e sözün en güzelini, en mükemmelini ve en alasını indirmiştir. O sözler ne parlak ve ne doğrudur. "Şimdi siz bu sözden bu Kur'an'dan mı hayret ediyorsunuz?"[30] "Bu sözü yalanlayanla beni başbaşa bırak"[31] Allah, sözün en güzelini,, müteşabihlikle mevsuf olan bir kitap halinde in­dirmiştir. Yani o kitabın içindeki ayetler, manâ ve maksat, baş ve nihayet ba­kımından birbirine benzerler. Sağlıklı, hüküm inceliği, insanların menfaatle­rinin araştırılması bakımından birbirine müsteşabihtİrler. Bir A'rabinin ken­di oğulları hakkında "Onlar boş halkalar gibidirler. Uçlarının nerede oldu­ğu bilinmez" dediği gibi Kur'an-i Kerim'in ayetlerinin de müteşabihlik', — mana ve maksat bakımından biribirlerine benzerliklik— bakımından başla- j rıyla nihayetleri bilinemez. Yüce vasıflar Allah'a aittir. O'nun sıfatları ve ayet­leri hep. güzel, beliğ ve İncedirler. Bunların hepsi Allah katından indirilme­dirler. Bu Kur'an, ayetleri biribirine benzeyen, kıssa, mev'ıza ve ahkamı tek­rar tekrar, beliğ ve parlak bir tasvir, ince bir ifade içerisinde anlatılmış olan bir kitaptır, Bu vasıftaki bir kitabın İçinde bulunan ayetieri mü'minler dinle­dikleri zaman kalpleri titrer, derileri ürperir, gönüllerine bir ürküntü düşer. Allah'ın tehditlerini duydukları ve yalanlayıcı kafirler için hazırlanmış olan azabı gözleriyle gördükleri zaman gözlerinden yaşlar boşalır. Sesleri titrer. Ciltleri ürperir. Sonra Allah'ın, mü'minlere olan rahmetini duydukları za­man, kalpleri yumuşayıp sükûnet bulur, nefisleri ferahlar, göğüsleri Allah ile karşılaşma gününde mü'minlere verilecek lütuflar venimetler için açılır Hz. Ebu Bekir Sıddık'ın kızı Esma'nın şöyle dediği rivayet edilir Resu-lullah efendimizin sahabilerine Kur'an ayetleri okunduğu zaman Kur'an-ı Kerim'in de tavsif ettiği gibi onların gözlerinden yaşlar boşalır, de­rileri ürperirdi. Esma'ya denildi ki Ama günümüz insanlarına Kur'an ayetleri okundu­ğu zaman bayılıp yere düşüyorlar. Esma buna cevaben dedi ki Recmedilmiş ve Allah'ın rahmetinden ko­vulmuş olan şeytandan yüce Allah'a sığınırım. İbn-i Ömer hazretleri ehl-i Kur'an'dan bir adama uğradı. Baktı .ki, adam yere düşmüş, sordu Bu adama ne oluyor? Cevaben dediler ki Bu­nun yanında Kur'an .ayeti okunduğu ve kendisi Allah'ın zikrini işittiği zaman hep böyle bayılıp düşer. İbn-i Ömer hazretleri dedi ki Şüphesiz bizde Allah'tan çok korkarız ama bunun yaptığı gibi bayılıp yere düşmeyiz. Muhammed sahabileri hiçte böyle yapmazlardı! Vasıflan yukarıda anlatılan Kur'an-ı Kerim, Allah'ın bir hidayetidir. Onunla kullarından dilediğini doğru yola iletir. Allah'ın doğru yoldan saptı­rıp uzaklaştırdığı kimseyi hiç kimse doğru yola iletemez. Bundan da anlıyo­ruz, ki Kııı'aıı-ı Kcrinı'in kendisi, okunuşu ve dinlenmesi kalpleri genişleten bir sırdır. Kalplerin cilalanmasının birinci faktörüdür. Nefislerdeki pasların giderilmesinde yegane Hakkın nuruna erişip doğru yola iletilen kimse, sırat-ı müstakimden sa­pan kimse gibi midir?! Bu ikisi hiçbir zaman aynı olamazlar! "Kıyamet günü, yüzüyle o en kötü azaptan korunmaya çalışanın hali nice olur?" Yani herkes aynı mıdır? Vücudun organları içinde en şerefli bir organ olan yüzü ile azabın en kötüsünden kıyamet gününde korunmaya çalışan kimse, azap­tan emin olup kötülüklere ve musibetlere maruz kalmayan kimse gibi oiur mu hiç?! Bu iki kimseyi aynı kefeye koyan bir kimse düşünebiliyor musunuz? Bunlar nasıl aynı seviyede tutulabilirler? Biri Kur'an'a inkar nazarıyla bakıp küfrediyor, Şeytan'dan yana oluyor; diğeri de Kur'an'ın nuru ile hidayet bu­luyor kalbini yakin serinliği ve Rabbül Alemin'in nuru ile yumuşatıp nimet-lendiriyor. Elbettekİ bunlar bir olamazlar! İşte kıyamet gününde zalimlere, "Dünyada iken kazandığımız günahların azabını tadın!" denilecektir. Bu, ka­firlerin kıyamet günündeki azaplarıdır. Dünyadaki azaplarına gelince o da şudur Bunlardan önceki milletler de Peygamberlerini ve Allah'ın kitaplarım yalanladılar. Kendileri için takdir olunan yere batma, helak olma veya zelil kılınma gibi azaplar, ummadıkları taraflardan üzerlerine geldi. Ahiretin aza­bı İse daha şiddetli ve daha eza vericidir. Fakat onlar bilmiyorlar! [32] Kur'an-ı Kerim'de Meseller 27- Biz bu Kur'an'da insanlara her türlü misali, belki öğüt alırlar diye, and olsun ki verdik. 28- O, eğriliği olmayan, Arabça bir Kur'an'dır. Belki sakınırlar. 29- Allah, geçimsiz efendileri olan bir adamla, yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Övülmek Allah içindir, fakat çoğu bilmezler. 30- Ey Muhammedi Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler. 31 Ey insanlar! Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda di ruşmaya çıkacaksınız. [33] Bazı Kelimeler Allah meseller verdi, temsiller hiç eğrilik bulunmayan. Bağlı. [34] Açıklama Buraya kadar anlatılanlardan sonra yüce Allah şöyle buyuruyor Şu KuHj an'da biz İnsanlar için din ve dünya bakımından kendilerini ilgilendiren W İhtiyaç hissettikleri herşeyde misaller ve temsiller getirdik. Bu Kur'an her 1 susta kamildir, eksiksizdir. "Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır"[35] İnsanlar öğüt ve ibret alsınlar diye Kur'an'da temsiller getirdik. İçinde hiçbir eğrilik ve aksama bulunmayan, her gayeyi ve amacı dosdoğru bir şekil­de anlatan şu Arabi Kur'an'da temsiller getirdik. "İşte doğru yolum bu, ona uyun"[36]. Evet, insanlar Allah'ın azabından korunsunlar diye Kur'an-i Kerim'de onlara temsiller verildi. Görüyorsunuz ki Kur'an-ı Kerim'deki misaller, insan­ların öğüt ve ibret almaları, böylece gayelerin en yükseği olan takvanın ger­çekleşmesi için verilmiştir. Cenab-ı Allah, mü'min ve tevhid ehl-i ile, Allah'a ortak koşan kafir için­de bir misal vermiştir Görüş ve ihtiyaç bakımından birbirleriyle ihtilaf edip çekişen bir kaç ortağa mülk olan bir köleyi düşünelim. Bu ortaklardan her-biri, bu köleden, diğerinin istemediği bir ihtiyaç talebinde bulunuyor. Bu efen­dilerden herbirİ ondan bir diğerine ters düşen bir işi yapmasını istiyor. Bu durumdaki köle ne yapacaktır? Çeşitli heveslere cevap vermek ve muhtelif yollara gitmek mecburiyetinde kalacaktır. Onun kurtuluş çaresi ne olacak­tır? Diğer taraftan sadece bir kişinin mülkiyetinde bulunan bir köle var. Baş­kaları bu kölenin işlerine müdahele etmiyorlar. İşte, müslüman, tek bir zâtın kölesi olan bir insan olabilir. Sadece Allah'a kulluk etmek durumundadır. Rahman, rahim ve büyük lütuf sahibi olan Allah'tan başkasını memnun et­mek için değil, sadece Allah'ı memnun etmek için çalışacaktır. Müslüman mı rahat ve huzur içinde olacaktır, kafir mi? Rahat ve huzur içindeki Müslaman mı yoksa şaşkınlık ve sapıklık içindeki kafir mi rahat olacaktır?! Elbet-teki huzur ve rahatlık içerisindeki müslüman olacaktır. Müşrik kimse bir çok tanrılara tapmakta, çeşitli ortaklara yönelmektedir. Her zaman için şaşkınlık ve şüphe içinde bulunacaktır. Bütün tanrıları nasıl memnun edeceğini bile­memektedir? işte bu durumda tevhid ehli müslüman İle, müşrik olan kafir aynı seviyede olurlar mı? Elbette ki hiç bir zaman bunlar aynı durumda ola­mazlar. Bizlere islam nimetine kavuşma muvaffakiyetini veren ve hakka İle­ten Allah'a hamd olsun. Eğer o olmasaydı biz doğru yolu bulamazdık. Şanı yüce olan Allah'a hamd olsun. Ama insanların çoğu bunu bilmiyorlar. İnsanlar hakka iltifat etmedikleri ve Kur'an'da verilen misallerden ya­rarlanmadıkları için Rableri onları ölümle ve içinde yaşamakta oldukları dün­yanın nihayete ermesiyle tehditte bulunmuşlar Ey Muhammedi Şüphesiz sen öleceksin, onlarda öleceklerdir. Herkes yok olacaktır. Senin azemet ve yüce­lik sahibi olan Rabbinden başka hiçbir şey baki kalmayacaktır. Sonra sizler kıyamet gününde Rabbinizin divanında tartışacak ve davalaşaeaksımz. Al­lah kıyamet gününde aranızda adaletle hüküm verecektir. Ey Muhammed Üm­meti! Kâfirler güruhuna uymayın ve onların durumlarına aldırmayın. Sabre­din. Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir. [37] İnsanların En Zalimleri Kimlerdir, En Doğru Ve En Sadakatli Olanları Kimlerdir? 32- Allah'a karşı yalan uydurandan, kendisine gelmiş olan gerçeği ya­lan sayandan daha zalim kimdir? İnkarcılar için cehennemde bir durak ol­maz olur mu? 33- Gerçeği getiren ve onu doğrulayanlar, işte onlar, Allah 'a karşı gel­mekten sakınmış olanlardır. 34- Onlara, Rablerinin katında diledikleri şeyler vardır, bu, iyilerin mü­kafatıdır. 35- Zira Allah, onların yaptıkları kötülükleri örter, onlara, işledikleri şeylerin en güzel karşıhkiarını verir. 36- Allah, kuluna yetmez mi?EyMuhammedi Seni O'ndan başkaşey-lerle korkutuyorlar. Allah'ın saptırdığını doğru yola koyacak yoktur. 37- Allah'ın doğru yola eriştirdiğini de saptıracak yoktur. Allah, güç­lü olan, öc alabilen değil midir? [38] Bazı Kelimeler Yer, ikamet yeri. Kâfi. [39] Açıklama Ey Muhammedi Şüphesiz ki sen öleceksin ve onlarda ölecektir. Zira yüce Allah'ın zatından başka herşey yok olacaktır. Sonra sizler bu dünyadan el çekeceksiniz, müteakiben kıyamet gününde Rabbinizin dîvanında davalaşacaksınız. O, aranızda ayırıcı hükmünü, adil hükmünü verecek. Hal böyle olun­ca insanların zalimleri kimlerdir? Allah'a karşı yalan uydurandan başka da­ha zalim hiç kimse yoktur. Çünkü onlar Allah'a ortak ve çocuk isnad etmiş­lerdir. Doğrunun ta kendisi olan gerçeği yalanlamışlardır. Bu gerçek Muham-med efendimizin getirmiş olduğu apaçık ayetler ve beyyinelerdİr. Bun­lar, bu ayetler üzerinde düşünmemişler, doğruyu ve gerçeği yalanlamışlardır. Allah'a karşı yalan uyduranlardan, Kur'an'ı yalanlayanlardan daha zalim hiç kimse yoktur. Bunlar zalimlerinde zalimleridirler! Allah'a karşı yalan uydu­ran ve Muhammed ;in getirdiği ayetleri hemen tekzip eden şu kâfirler için cehennemde bir yer yok mudur?! Aslında cehennem onlar için yeterli­dir. "Yaslanacakları cehennem"[40] onlara yeterlidir. Onların kafirliklerinin karşılığını vermek, onları azaplandırmak yeter de artar bilei Doğruyu ve gerçeği getiren hak sözü onlara söyleyen; Allah'ın elçisi, Pey­gamberlerinin sonuncusu ve Resullerinin önderi olan Muhammed Onu tasdik eden ve onun getirdiği hak sözün Allah katından geldiğine, o söz­lerin Kur'an'ın her canlı varlıklar için hayır ve de her şeyin açıklaması ol­duğuna iman edenler, takva sahibi kimselerden başkaları değildir. İşte bunlar için Rablerinin katında bilmedikleri nimetler vardır. Kıyamet gününde her faydalı şey onlar içindir. Sadece cennette değil. Her tarafta onlar nimetlere mazhar olacaklardır. En büyük korku günü olan hesap gününde de onlar ni­metlere nail olacaklardır. İşte bu anlatılan nimetler ve mükafatlar, dünyada iken iyi davranan, iyilik yapan kimseler içindir. . . Cenab-ı Allah, iyi amel işleyen kullarının bu dünyada günahlarını örte­ceğine ait vaatlerde bulunmuştur. Dünyada iyi ameller ve haseneler işlemiş olanlara bu amellerinin ve hasenelerİnin karşılığını gerek dünyada ve gerekse ahirette tam bir şekilde vermek İçin Cenab-ı Allah onlara vaatlerde bulun­muştur. Onların sonsuz denecek derecede ihlaslı olmalarından ve yaptıkları amellerin Allah tarafından hüsnü kabul görmesinden ötürü bütün amelleri haseneler olarak kabul edilmiştir. Buraya kadar yapılan bir açıklama sonucunda şöyle bir soruyla karşıla­şabiliriz. Onların dünyada yaptıkları amellerin en kötüsünü Allah örtsün, sö­zünün manası nedir? Yani onların dünayda işledikleri kötü amelleri ve bu kötü amellerinden daha da kötü olan amelleri mi vardır ki onların sadece daha kötü amellerini örtecek? Bu soruya verilecek cevap şudur Takva sahibi müL minler, küçücük bir günah işledikleri zaman bu küçük günahlarını kendi na­zarlarında büyütürler ve çok büyük günah olarak telakki ederler. Bunun Al­lah katında büyük bir cezaya sabebiyet vereceğini düşünürler. Aslında küçük günahlar, bunların nazarlarında büyük günahlar olarak kabul edilir. Hatta amellerin en kötüsü olarak düşünülür. Yoksa bunların hakikatte kötü veya -kötüden de kötü amelleri yoktur. Aynı şekilde bunların İşledikleri iyi ameller, Allah katında iyininde iyisi olarak hüsnü kabul görür. Çünkü bunlar fazlaca ihiaslı ve takvalı kimselerdirler. Allah, kuluna kafi değil midir? Yani Muhammed desteklemek ve O'nu bütün insanlara karşı korumak için yeterli değil midir?! Arapçadaki bu soru üslubu, Allah'ın, kulu Muhammed'i mutlak suret­te kafirlere karşı koruyacağını ifade etmektedir. Bu gerçek, soru tarzında or­taya atılmıştır ki, hiç kimse bu gerçeği inkara yeltenmesin! Bu sebepledir ki, şair Ccrîr'in söylemiş olduğu şu şiir, Araplar arasında en beliğ bir methiyyc oiarak kabul edilmiş ve revaç görmüştür "Bineklere binenlerin siz, En hayırlıları değil misiniz? Alemler içinde siz, Karın doyuran cömertler değil misiniz?" Abduimelik bin Mervan, şair Cerîrin bu şiirini işittiğinde Öte yana bak­makta olduğu halde dönüp Cerîr'e iltifatta bulunmuş ve bol mükafatlan ih­san etmiştir. Çünkü bu şiir Mervan oğullarına methiye olarak söylenmiştir. Allah, kulu Muhammedi, münkirlere karşı korumak için kâfi değil mi­dir! Ey Muhammedi Bunlar seni, işitmeyen, fayda vermeyen hatta kendi nef­sine gelen eziyeti bile def etmeyen putlarla tehdit edip korkutmaktadırlar. Uzun uzadiya selamet içinde yaşayacağını sana müjdeliyorum! Allah'ın kudretin­den, O'nun kulu ve elçisi Muhammed'i korumaya yeterli olacağından gafil kalacak kadar saptırılan, fayda yahut zarar veremeyen putlarla O'nu tehdit eden sapık kimseyi bundan sonra artık hayra kimse iletemez ve doğruyola eriştiremez! Ama Allah tarafından hak yoluna ve hidayete eriştirilen kimseyi de hiç kimse doğru yoldan saptıramaz. Allah güçlüdür, mağlub edilemez. Gök­lerde ve yerde hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz. Velilerine ve dostlarına düş­manlık eden kimselerden de intikam alacaktır! [41] Putlara Tapmaları Hususunda Müşriklerle Kapılan Münakaşa 38- Ey Muhammedi And olsun ki, onlara, "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan "Allah'tır" derler. De ki "Öyleyse bana bildirin, Al­lah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi?" De ki "Allah bana yeter; güvenenler O'na güvenir." 39-40- De ki "Ey Milletim! Durumunuzun gerektirdiğini yapın; doğ­rusu ben de yapacağım. Kendisini rezil edecek azab kime gelecek, kime sü­rekle azab-inecek bileceksiniz." [42] Bazı Kelimeler Zarar, şiddet ve sıkıntı. Nimet ve bolluk, üze­rinde bulunduğunuz hal. [43] Açıklama Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah müşriklerle ilgili tehdidini, onların dünya ve ahiretteki azaplarını, dünya ve ahirette mü'minlerle takva sahibi kullar için hazırlanmış olan nimetleri uzun uzadıya anlattıktan sonra; şirk koşmanın ve putlara tapmanın temelsizliğine ve batıllığma dair deliller ileri sürmeye başladı ve bu konuda şöyle buyurdu Ey Muhammed! Onlara, göklerin, yerin yaratıcısının kim olduğunu soracak olarsan tek cevap olarak sana şöyle derler Bunları mutlaka Allah yaratmıştır!' Şaşıyorum şunlara! Gökleriyle yerleriyle şu kâinatı yaratanın Allah ol­duğunu inkar ettikleri halde başka varlıkları O'na ortak koşarlar? Onlara de ki Madem durum böyle... Öyle ise Allah bana bir zarar vermek dilediği za­man sizin bu tanrılarınız bu zararı benden giderebilir ve üzerimdeki sıkıntıyı atabilirler mi? Bu gerçekten tuhaf bir durumdur. Kâinatı yoktan var eden Allah'tan başkası olmadığına göre bana ulaşacak olan hayrı yada isabet ede­cek olan zararı onlar benden uzaklaştırma gücüne sahip olurlar mı?! Şu put­lar, Allah'ın vermeyi dilediği bir zararı, yada vermeyi dilediği bir rahmeti tu­tup geri çevirme gücüne sahip olabilirler mi? Hayır ne şunu, ne de bunu ya­pabilirler! Onlar Peygamber putlarla korkutup tehdit ediyorlardı.' Ey Muhammed! Onlara de ki Sabah aydınlığı artık gözlere görünür olmuş, hakikat gün gibi ortaya çıkmıştır; Allah bana kâfidir. Ben sadece O'na tevek­kül eder ve O'na sığınırım. O ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır. Tevek­kül edenler O'na dayansınlar. Siz dilediğinizi yapın. Üzerinizde bulunduğunuz halin gereğini yerine ge­tirin ve hiçbir şeyi yapmakta kusur etmeyin. Elinizden geldiği kadar apaçık düşmanlık edin. Bara da sahabilerime de elinizden geleni geri koymayın! Ben de Allah'ın, beni üzerinde bulundurduğu halin gereğince size karşı davrana­cağım. Dünyada kime alçaltıcı azabın geleceğini "yakında bileceksiniz. Ahi­rette de azabın kime isabet edeceğini ileride öğreneceksiniz.[44] Allah'ın Birlik Ve Kudretinin İsbatı. Münkirlerle Vapîlan Münakaşa Ve Ahirette Karşılaşacakları Cezanın Açıklanması 41- Ey Muhammedi Doğrusu Biz, İnsanlar için Kitab'ı gerçekle sana indirdik; kim doğru yolda ise bu kendi lehinedir; sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Sen onlara vekil değilsin. 42- Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları es­nasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerleri­ni bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır. 43- Yoksa putperestler Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki "O'nlar bir şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri halde mi şefaat ede­cekler?" 44- De ki "Bütün şefaat Allah'ın iznine bağlıdır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döneceksiniz." 45- Allah tek olarak anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalbleri nefretle çarpar, ama Allah'tan başka putlar anıldığı zaman hemen yüzleri güler. 46- Deki "Ey göklerin, yerin yaratsnı, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'.. Kullarının ayılığa düştükleri şeyler hakkında aralarında Sen hükme­deceksin."' 47- Yeryüzünde olanların hepsi ve bir misli daha zalimlerin olmuş ol-. sa, kıyamet günündeki kötü azab için fidye versele kabul edilmez. Allah ka­tından onlara, hiç hesaplamadıkları şeyler beliriverir. 48- Onlara, işledikleri kötü şeyler belli olur; alaya aldıkları şeyler de kendilerini çepeçevre sarar. [45] Bazı Kelimeler Canlan alır, ruhları vefat ettirir. olmayan şey karşilaşina çıktı. [46] Önceki Ayetlerle İlişkisi Kur'an-ı Kerim, Allah'ın birliğine, O'nuri kemal sıfatlarla muttasıf olup, eksikliklerden münezzeh olduğunu delalet eden delilleri peşpeşe sunmaya de­vam etmekte, bunun yariısıra müşriklerle, fasit inançları hususunda tartışmaya girmektedir. Bazen onların nazarlarını zarar ve faydası cihetinden putlarına çevirmekte, bazende herşeye muktedir olan güçlü zatın eserlerini açıklamaya yönelmektedir. Bazen onları tehdit edip düşlerini bozmakta, kıyamet günün­de karşılaşacakları akıbetlerini açıklamaktatır ki, fesatçılık ve bozgunculuk­larından geri dönsünler, doğru yola varsınlar. [47] Açıklama Ey Muhammed! Noksanlıklardan münezzeh ve yüce Allah kitabı, insanlar için bir hidayet, din ve dünya işlerinde muhtaç oldukları herşeyi bir açıklama olsun için sana indirdi. Bu kitabı hak ve gerçek üzerine sana inzal buyurdu. Her kim bununla doğru yola erişirse, kendi nefsi için hayır talep etmiş olur. Her kim de bundan sapar ve Kur'an yolunun dışına çıkarsa kendi aleyhine sapmış olur. Çünkü kaybının ve ziyanının akıbeti yine kendisine dokunur. Sana gelince ey Muhammed! Sen onlardan sorumlu değilsin. Sana ancak, tebliğ va­zifesi düşer. Hesaba çekmek ise bize aittir. Onların durumları seni tasalan­dırmasın. Onlar için üzülme. Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah ölüm esnasında nefesleri be­deninden çıkarıp teslim alır. Ecelleri gelen kimseler ne bir an ileriye gidebilir­ler, ne bir an geriye kalabilirler. Ecelleri gelir gelmez derhal Öldürülürler. Öl­meyen nefisleri ise uykuları esnasında geçici olarak yanında alıkoyar. Sonra uyandıkları esnada bu nefisleri bedenlerine iade eder. Uyku esnasında nefis iJe bedenlerin alakası kesilir. Ruhlarla cesedlerin irtibatı kopar. Ruhların, za­hiren ve batınen bedendeki tasarruflarına son verilir. Uyanan bedenlere ise ruhlarını iade eder. Belli ecellerine, Allah katında malum olan ömürlerinin sonuna kadar yaşayıp giderler "Sonra ölümüne hükmettiğini yanında tutar, Ötekilerini de belli bir süreye kadar bedenlerine gönderir" ayet-i kerimesi­nin manası işte budur. Dedikleri gibi uyku, küçük ölümdür. Ölüm ise büyük uykudur. Bütün işlerin idaresi Allah'ın elindedir. Şu uyku ve ölüm, müşriklerin cahilliklerine ne kadar benzemektedir! Şu hayat ve uyanıklıkta, islamm nuruna ve Kur1 an'm hidayetine ne kadarda benzemektedir! Herşey yüce Allah'tandır. Şüp­hesiz bunda düşünen, akıllarını çalıştıran bir kavim için ayetler vardır. Bu akıllı kimseler Ölüm sonrası dirilişi imkansız görmezler. İşte sizler uykudan sonra uyanıyorsunuz. Ölümden sonra dirileceksiniz. Uykudan sonra uyanı­şınız, hergün bir veya iki defa tekerrür etmektedir. "Uyuduğunuzgibi ölecek ve uyandığınız gibi de dirileceksiniz" Kafirler, kendilerine karşı ileri sürülen deliller hakkında cevap veremez hale gelince yolları tıkanır ve derler ki Al­lah herşeyin yaratıcısıdır. O ilim ve hikmet sahibidir. Şu putlara da, Allah katında bize şefaatçi olsunlar ve bizleri ona yaklaştırsınlar diye tapıyoruz!.. Şaşıyorum şunlara. O putları Allah katında kendilerine şefaatçiler ola­rak tutmuşlar, güya bunlar, Rablerİnin İzin ve bilgisi dışında kendilerine şe­faatçilik yapacaklardır! Ey Muhammed! Onlara de ki Hiçbir şeye malik ol- mamak, akıl sahibi olmamakla birlikte bunlar size şefaatçilik mi yapacak­lar? Şaşıyorum sizlere! Akıl sahipleri olmamakla birlikte bırakınız Allah ka­tında şefaat yetkisine sahip olmalarını da, hiçbir şeye sahip olamayan bu putları şefaatçiler olarak mı tutuyorsunuz? Bütün şefaat Allah'ındır. Bu yetki O'na aittir. O'nun izni olmadan hiç kimse sizlere şefaatte bulu­namaz! Çünkü göklerin ve yerin tam mülkiyeti yüce Allah'a aittir. Sonra kı­yamet gününde her iş O'na dönecektir. O'nun azabından sakının. Sevabım da ümit edin. Bu onların sayılamayacak derecede çok olan kötülüklerinden-sadece bir tanesidir. Kendi tanrılarından ayrı olarak Cenab-ı Allah tek başına zikredil-diği zaman ahirete iman etmeyen müşrikler tiksinirler. Kalpleri nefretle kin ve Öfkeyle dolup taşar. Bu huzursuzlukları yüzlerinde görünür hale gelir. "Kur’an'da yalnız Rabbinî andığın zaman Tek tanrı inancından hoşlanmadıkları için arkalarına dönüp kaçarlar"[48]. Fakat Allah'tan başka tanrıları anıldı­ğı zaman yüzlerine bir sevinç ve ferahlık gelir. Batıllığına sadece akıllılar tarafından tanıklık edilen şu tuhaf durumla­rının anlatılmasından sonra, Kur'an-i Kerîm iki husustan bahsetmiştir 1- Cenab-ı Allah tam kudret ve kapsamlı ilimle vasıflandırılarak O'na duada bulunulmaktadır. Bunun ardısıra Peygamber efendimizin şu mü­barek sözü nakledilmektedir Ey Rab, kulların arasında kıyamet gününde onların ihtilaf edegeldikleri hususlarda sen hüküm verirsin. Şu müşrikler delillerin açıklanıp zuhur etmesinden sonra dâ tevhid inan­cından kaçmakta, şirk ile müjdelenmekte ve sevinmektedirler. Ey Rab! Ancak sen onların bu kötü inançlarını gidermeye, onları puta tapmaktan çevirip men etmeye muktedir olursun. 2- Kıyamet gününde onlar öyle bir hale gelirler ki; Yeryüzündeki bü­tün şeyler kendilerinin olsa da bir o kadarını da kurtulmak için fidye olarak verseler!.. Çünkü kıyamet azabı sürekli olup insana sarılır ve ondan ayrıl­maz. Onların hesap ve takdirlerinde olmayan çeşitli azaplar karşılarına çıka­caktır. Buna karşılık olarakta Cenab-ı Allah mü'minler hakkında şöyle bu­yurmaktadır. "Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne-gözler aydınlatıcı ni­metlerin saklandığını hiç kimse bilemez!"[49]. Dünyada iken işledikleri kö­tü amellerin karşılığı olan azap karşılarına çıkmıştır. Alay edegelmekte ol­dukları şeyler, yani cehennem azabı onları sarıp kuşatmıştır. Onların cezala­rı işte budur. Daha Önce dünyada iken Peygamberle ve O'nun yaptığı tehdit­lerle alay ediyorlardı. İşte alaya aldıkları bu azap kendilerine dokunmuş ve kendileri de bu azabı açık bir şekilde bilip tanımışlardır. Pişman olmuşlar ama! zaman pişmanlık zamanı değildir!... [50] İnsan İşte Böyledir 49- İnsanın başına bir sıkıntı gelince Bİze yalvarır. Sonra katımızdan ona bîr m"'met verdiğimiz zaman "Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir" der. Hayır; o bir imtihandır, fakat çokları bilmezler. 50- Bunu onlardan öncekiler de söylemişti, ama kazandıkları şeyler onlara fayda vermedi.. , 51- Bunun İçin, işledikleri kötülükler başlarına geldi. Bunlar içinde zul­medenlerin de kazandıkları kötülükler başlarına gelecektir. Bu hususta Al­lah'ı aciz bırakamazlar. 52- Allah 'm rızkı dilediğine yaydığını ve kısıp bir ölçüye göre verdiği­ni bilmezler mi? Doğrusu bunda, inanan kimseler için dersler vardır. [51] Bazı Kelimeler Ona dokundu, Ona verdik ve ona mülk ettik, ki Sı­nama ve imtihan. Allah'ı geçip geride bırakacak ve azabından kurtulacak değillerdir. [52] Açıklama Bu da o münkirlerin işledikleri mükerrer günahlarından ve kötülükle­rinden biridir. Bu günahları, şu kainatı idare etmekte olan güçlü bir ilahın mevcudiyetine hakkıyla iman etmediklerinden ötürü işlemektedirler. Dünya­ya hatalı ve yüzeysel bir bakışla bakmaktadırlar. Kendilerine bir zarar isabet ettiği veya musibet içine düştükleri zaman Allah'a sığınır, O'na dua ederler. Sonra Rabbin onlardan bu sıkıntıyı giderip kendi katından bir nimet bahşet­tiği zaman, daha önce O'na dua edip yalvardıklannı unuturlar. Ve ellerinde­ki serveti de, dünya işlerini bildiklerinden Ötürü kazanmış olduklarını iddia ederler. Karun "Bu servet bende bulunan bilgi sayesinde bana verildi, dedi.”[53] İnsan işte böyledir. Sıkıntı ve musibet anında Allah'a sığınır. Musibet­ten kurtulupta sahil-i selamete kavuştuğunda, Allah tarafından kendisine mal veya itibar bolluğu verildiğinde şöyle der Bütün bunlar benim çalışma ve gay­retim, akli olgunluğum, sezgi gücüm sayesinde bana verildi... Yalnız iman edip salih ameller işleyenler bundan müstesna olup sevinç ve tasa anında, her zaman Allah'ı anarlar. Kendilerine bir hayır dokunduğu zaman Allah'a şükrederler. Çünkü o nimetin sahibidir. Kendilerine bir zarar ve sıkıntı İsabet ettiği zaman sabreder ve Allah'a yönelirler, O'na sığınırlar. Çünkü O, sıkıntıları giderir ve musibetleri def İnsanlar! Size verilen şeylerden Ötürü gurura kapılmayın ye aldanmayın. Bilinki nimetler, Rabbi-nize şükür ve nankörlük edeceğinizi bilmesi için Allah'ın bir imtihan vasıta­sıdır. Ama İnsanların çoğu bunu bilmiyorl^1 Kendilerine verilen nimetlerin onları sınamak için verildiğinin farkında değildirler. Kendilerinden önceki mil­letlerin kafirleri de bu küfür sözünü söylemişlerdi. Bu sözlerde, anılan davra­nışın insanın karekterine yerleşmiş olduğunu göstermektedir. İnsan çok unut­kandır. Kendisine verilen mal veya itibar dolayısıyla gurura kapılıp aldanır. Bu gibi sözleri kendisinden önceki miletlere mensup kafirler de sarfetmişler-dir. Kazanmış'oldukları mal, Allah'ın azabına karşı onlara bir fayda verme­miştir, işledikleri günahların kötülükleri kendilerine dokunmuştur. Şu Mek-keli kafirlerden zulmedenlere işledikleri günahların kötülüğü isabet etmiştir. Onlar mallarıyla ve çocuklarıyla çok övünürlerdi. Ve şöyle derlerdi "İki top­luluktan hangisinin makamı daha hayırlı, meclisi mevkii daha güzeldir?"[54] Bunlar Cenab-i Allah'ın, kafir ve cahil biri olsa bile dilediği kuluna rızkı bol verip rızkını genişleteceğini bilmiyorlar mıydı? Bu hususta, insanların çoğunun farkında olmadıkları ilahî bir çok hikmetler vardır. Allah, akıllı ve hikmetli bir müslümanda olsa dilediği kulunun rızkını daraltır, bunu da bil­miyorlar mıydı? Bunun da sadece Allah tarafından bilinen bazı hikmet ve se­bepleri vardır. Hülâsa nzık bolluğu, kişiyi Allah'ın sevdiğinin bir delili değil­dir. Aynı zamanda yoksulluk da, kişiyi Allah'ın sevmediğinin bir delili değil­dir. Zenginlik ile yoksulluk, kişinin akıllılık ve düşünceliliği ile alakalı değil­dir. Çoğu kez görüyoruz ki, gücü ve kuvveti olmayan kimselere Allah tara­fından mal ve servet verilmektedir ki yoksul durumda olan güçlü, ve kuvvetli kimseler bunu hayretle müşahede etmektedirler. Şüphesiz bunda, herşeyin Al­lah'tan geldiğine tanıklık eden ayetler vardır. Bir çok hallerde zahiri sebepler, geçerliliklerini yitirmektedirler. Bunu ancak inanmış bir kavım anlayabilir! [55] Va'z Ve İrşad 53- Ey Muhammedi De ki; "Ey kendilerine kötülük edip aşın giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Al!ah,gü-nahlann hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir." 54- "Rabbinize yönelin. Azab size gelmeden önce O'na teslim olun sonra yardım görmezsiniz". 55- "Size ansızın, farkına varmadan azab gelmeden önce Rabbiniz-den size indirilen en güzel söze, Kur'an'a uyun." 56- Kişinin "Allah'a karşı aşırı gitmemden ötürü bana yazıklar olsun, Gerçeklen ben alaya alanlardandım" diyeceği günden sakının. 57-58- Veya, "Allah beni doğru yola eriştirseydi sakınanlardan olurdum" diyeceği, yahut, azabı gördüğünde "Keski benim için dönüş im­kanı bulunsa da iyilerden olsam" diyeceği günden sakının. 59- Ey İnsanoğlu! Evet; ayetlerim sana gelmişti de onları yalanlamış, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştun. [56] Bazı Kelimeler Haddi aştılar. Ümidinizi olup boyun eğin. Ansızın. Hasret ve taat etmek ve O'nun rızasını talep etmek hususunda. Alay edenler. Bîr dönüş. [57] Nüzul Sebebi Naf'i, İbni Ömer'den, O da Hz. Ömer'den şöyle rivayet eder Hz. Ömer dedi ki Ben, Hişam bin As ve Ayyaş bin Ebî Rebia, hicret etme hususunda anlaştık ve buluşma yeri olarakta Ğıfaroğulları kabilesinin bataklık yerini ka­rarlaştırdık. Sabahleyin geri kalan olursa onun başına bir iş gelmiş olduğunu hesaplayacak, onu beklemeden yolumuza devam edecektik. Bu şekilde ka-rarlaşıp ayrıldıktan sonra sabahleyin ben ve Ayyaş bin Ebi Rebia buluşma ye­rinde biraraya geldik. Yalnız Hişam başına bir fitne geldiğinden dolayı bu­luşma yerine gelmemişti. Dolayısıyla bizimle birlikte hicret edemedi. Medine de bunlarla ilgili olarak şöyle diyorduk Bunlar Allah'ı tanıdılar, Resulüne iman ettiler, sonrada başlarına gelen bir fitneden dolayı hicret etmediler. Bun­ların tevbelerinia kabul edileceğini sanmıyoruz! Gerçi onlar da bu görüşte idiler. Tevbelerinin kabul edileceğini sanmıyorlardı. İşte bunun üzerine Cenab-ı Allah şuayet-i kerimeyi İnzal buyurdu Ben bu ayet-i kerimeyi elimle bir kağıda yazdım, sonra Hişama gönderdim. Hişam der ki Bu ayetin yazılı olduğu sayfa bana geldiğinde bunu elime alıp Zîtuvâ denilen mevkiye gittim, orada tekrar tekrar okudum ve dedim ki ey Allah'ım! Bu ayet-i kerimenin anlamını bana bildir. Nihavet bu avet-i kerimenin hiccetten geri kalan bizler hakkında nazil olduğunu anladım. Dönüp deveme bindim; Medine'ye gidip Resulullah'a katıldım. Bu ayet-i kerimenin nüzul sebebiyle İlgili diğer bazı rivayetlerde vardır. İtibar, sebebin hususiliğine değil, lafzın umumiliğinedir. [58] Açıklama Ey Muhammedi benden tebliğ ederek kullanma de ki Ey nefislerine karşı haddi tecavüz edip günahlarda aşırılığa kaçan kulla­rım! Allah'ım rahmetinden ümit kesmeyin. Zira kafirler güruhundan başka-îan Allah'ın rahmetinden ümit kesmezler! Allah'ın bağışlamasından ümidi­nizi kesmeyin. Şüphesiz Allah günahların tümünü bağışlar. Doğrusu o, çok bağışlayan ve esirgeyendir. Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerin içinde insana en çok ümit veren ayet bu­dur. Bu ayet-i kerime, asi mü'minlere ümit kapılarını açmaktadır ki, sapık­lıklarında devam etmesinler. Kendi nefis ve şeytanlarına itaat hususunda da­ha fazla İleriye gitmesinler. İnsan nefsi çoğu kez kendi günahını düşünüp yaptığı kötülüklerden dolayı pişmanlık duyar. Mazisini hatırlar, salih amel işleyen mü'minlerden olmayı arzular. Tevbe ve Allah'a dönüş kapısı kapandığı tak­dirde günah karanlıklarında körler gibi yürüyen insanlardan biri olur. Hatta on\ann en katısı olur. Fakat günahkar kullar için tevbe kapısının açılması, şeytanın insana nüfuz edeceği pencerelerin çoğunu kapatır. Asi kimsenin tev-besi, Allah katında abidin ibadetinden daha güzeldir. Kötülüklerden dönüp tevbekârlar yoluna koyulan kimse, Allah'a yakın olan fertlerden biri olur. Çün­kü o inancından kaynaklanan bir nefis olarak masiyetlerin tehlikesini ve ta-atİerîn Ie2zenini idrak etmiş, salih bir ame işlemiş olmaktadır. Noksanlık­lardan münezzeh olan yüce Allah bizleri ümitsiz olmaktan menetmiştir. Önü­müzdeki ümit kapılarını açmış ve şu buyruğu vermiştir Sizler zayıf kimseler iken sizleri besleyip büyüten, gözetip koruyan ve güçleninceyc kadar sizleri koruyup kollayan Allah'ınıza dönün. Ona teslim olun, O'nun hükmüne bo­yun eğin ve emrine itaat edin. Can boğaza gelipte ölüm saati çatmadan ve ansızın azaba yakalanmadan Önce bu işi derhal yapın. Sonra size yardım edil­mez. Allah'a karşı sîze kim yardım edebilir? Ve onun azabına karşı kim sizle­ri koruyabilir? "Kötülükler yapıpta nihayet ölüm gelip çatınca "Ben şimdi tevbe ettim" diyenlere ve kafir olarak ölenlere tevbe- yoktur. Öylelerinin tev-hesi makbul değildir. Onlar İçin acı bir azap hazirfamişızdır"[59]. "Allah'a göre, şu kimselerin tevbelerİ makbuldür ki, cahillikle bir kötüİük yapıp hemen ardından tevbe ederler. îşte Allah onların tevbesini kabul eder" [60] Rabbinizden size indirilenin en güzeline tabi olun. Noksanlıklardan mü­nezzeh olan yüce Allah Peygamberlerine İncil ve Tevrat gibi kitaplar indir­miştir. Bunların en güzeli, en mükemmeli ve en vafisi Kur'an'dir. Çünkü da­ha önce indirilen kitaplar, Kur'an-ı Kerim'in inzal edilmesi için birer giriş ve zemin mahiyetinde idiler. Kitabındaki sırlan en iyi bilen elbetteki Cenab-ı Al­lah'tır. Rabbinizin emirlerine koşun. Ve O'mın emirlerine uymaya süratle gi­din. Yasaklarından kaçının. Şu anda sizler, ansızın size azap gelmeden Önce, istediğiniz işleri yapma imkanına sahipsiniz. Azabın ne zaman geleceğini bi­lemezsiniz. Ve farkında da olamazsınız. Hesap gününde "Ey hasret ve ey piş­manlık gel, İşte senin tam gelme zamanındır. Çünkü ben dünyada Allah'a taatte kusur ve ihmalkârlık ettim. Beni Allah'a yaklaştıracak ve cennet'e so­kacak amelleri yapmakta tembellik ettim'' demek istemiyorsanız şimdi bu ha­yatta Allah'a uyun. Kıyamet gününde ve hesap yerinde pişmanlık çekmenin hiçbir faydası olmayacaktır. Çünkü orası pişmanlık yeri değildir. Ve o vakit de nedamet getirme vakti değildir. Burada Allah'a iataat etmeyen ve salih amel işlemekte kusur gösterenler hesap gününde şöyle diyeceklerdir Keşke ben sa­dece salih amel işlemekte kusurlu ve ihmalkar olsaydım. Hayır öyle değil,ben bilakis Allah'ın dinine inananlarla alay ettim. Bu gibi kimseler mü'minlerin salih amellerine karşılık güzel mükafat-îaHa ödü İlendirildi klerini gördüklerinde şöyle diyeceklerdir Keşke Alîah be­ni hidayete eriştirmiş olsaydı da şu mü'mİnler gibi takva sahiplerinden olsay­dım! Veya bunlardan biri kendisi için hazırlanmış olan azabı gördüğünde şöyle diyecektir; Keşke dünyaya bir dönüşüm olsaydı da orada salih amel işlesey-dim ve iyi kimselerden olsaydım. "Hayır, bu onun söylediği, olmayacak bir laftır[61] Hayır ey günahkâr nefis! Peygamberlerimin diliyle sana ayetlerim geldi. Sen hakka uymak karşısında büyüklük tasladın ve kafirlerden oldun. "Ona iki tepe iki hedef hayır ve şer yolunu gösterdik. Fakat o, hedefe varmak için sarp yokuşu geçemedi"[62] Allah'tan Başka Tanrı Yoktur O, Herkese Amelinin Karşılığını Verîr 60- Allah'a karşı yalan uyduranların, kıyamet günü, yüzlerinin simsi­yah olduğunu görürsün. Böbürlenenler için cehennemde bir durak olmaz olur mu? 61- Allah, sakınanları başarılarından ötürü kurtarır. Onlara hiçbir kö­tülük gelmez; onlar üzülmezler. 62- Allah_ her şeyin yaratanıdır. O her şeye Vekil'dir. 63- Göklerin ve yerin kilitleri O'hundur. Allah'ın ayetlerini inkar edenler, işte onlar hüsrandadırlar. 64- De ki "Ey cahiller! Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emredersiniz?" 65- Ey Muhammedi And olsun ki sana da, senden Önceki peygamber­lere de vahyolunmuştur "And olsun, eğer Allah'a ortak koşarsan işlerin şüp­hesiz boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun" 66- "Hayır; yalnız Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol" 67- Onlar Allah'ı gereği gibi değerendiremedüer. Bütün yeryüzü, kı­yamet günü O'nun avucundadır; gökler O'nun kudretiyle durulmuş olacak­tır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir. [63] Bazı Kelimeler İkamet yeri. Salih amel işleyerek kurtuluşları. Miklad kelimesinin çoğulu olup anahtarlar demektir. Amelini boşa çıkaracaktır. Burada kudret, hükümranlık veya kuvvet manasına gelir. [64] Açıklama Bu ayet-i kerimelerde, mü'minlerle kafirlere kıyamet gününde verilecek karşılıklar açıklanmakta; Tevhid ile Üluhİyet ve Peygamber efendi­mizin bunlara karşı durumu beyan edilmektedir. "Kıyamet günü Allah'a ya­lan uyduranların yüzlerinin simsiyah kesilmiş olduğunu gürürsün"Buradaki hitap Peygamber efendimize ve görme kabiliyetine sahip olan herkesedir. Şüp­hesiz ki müşrikler Allah'a karşı yalan uydurmuşlardır. O'nu, kendisine layık olmayan sıfatlarla nitelemişlerdir. O'na ortak ve çocuklar isnad etmişler­dir. Şu yalancılar varya, kıyamet gününde yüzlerinin simsiyah kesildiğini gö­rürsün. Kapkara ve toz toprak içinde olduklarını müşahade edersin. Al­lah'a ve Resulüne karşı yalan uyduran şu kafirlerle tacirlerin, kıyamet gününde kendileri için hazırlanmış olan azabı gördükleri zaman üzerlerinde korku, ıs­tırap alametleri belirir. Allah'ın ayetleri kendilerine geldiği zaman o ayetleri yalanlayan şu yalanlayıcılara cehennemde yer yok mudur? Sadık ve doğru sözlü müminlere gelince, onlar için korku ve üzüntü yoktur. Rabbim onları azaptan korumuş ve kurtarmıştır. Çünkü onlar, kafirler için hazırlanan azabtan ı kendilerini korumak için, dünyada gerekli tedbirleri almışlardı. İstedikleri cen­neti de elde etmişlerdir. Cennet onlar için hazırlanmıştır. Orada keridilerine bir kötülük isabet etmez ve onlar hüzünlenmezler. Bunda bir gariplik yoktur. Allah herşeyi yaratandır. O herşeyin yöneticİ-sidir. Dilediği gibi tasarrufta bulunur. Her varlık O'na muhtaçtır. Göklerle yerin anahtarları O'nun elindedir. Yani o kudret sahibidir. Göklerle yerin muhafazası O'na aittir. Yerde ve gökte O'ndan başka tasarruf yetkisine sahip bir varlık yoktur. Beyhaki, İbn-i Ömer'den şöyle bir rivayette bulunur Os­man bin Affan Peygamber efendimizden ayet-i kerimesinin tefsirini sormuştu Resulullah söyle cevap verdi Bunu bana hiç kimse sormamıştı. Allah'tan başka tanrı yoktur. Allah en büyüktür. O noksanlıklardan münezzeh olup O'nu överiz. Allah'tan mağfiret dilerim. Güç ve kuvvet ancak Allah iledir. O evveldir, ahİr-dîr, zahirdir, batındır. Diriltir ve öldürür. Hayır O'nun elindedir. O herşeye muktedirdir. Bazı rivayetlerde anlatıldığına göre bu duayı sabah akşam tek­rarlayan kimseye büyük sevap verilir, o kişi kötülüklerden korunur. Kendisi­ne göklerle yerin hazineleri açılır. Allah dilediği miktarda lütufta bulunabi­lir. Rivayete göre müşrikler Peygamber efendimize şöyle demişlerdi Tanrı­larımıza teslim ol, iman etki bizde senin ilahına iman edelim. Yaratıcı olarak ve herşeyi yoktan var edici olup kainatta tasarrufta bulunma sıfatıyla vasıf­lanan, göğüyle yeriyle şu evrende mutlak tasarruf gücüne sahip olan Allah'ı bırakıpta başka varlıklara mı tapacağım?! Allah'tan başka tanrılara gelince onlar nedirler ki? Onlar taşlar, putlar, heykeller, timsallerden başka birşey değildirler. Cansız varlıklar olup ne işitirler, ne de görürler. Hiç kimseye fay­daları dokunmaz. Bilakis onlar zarardadırlar. Hem de ne zarar! Bir de kah-har olan Allah'ı bırakıpta başka varlıklara mı tapacağım?! Ey cahiller bana, Allah'tan başkasına tapmamı mı emrediyorsunuz? Hakikat gün gibi ortaya çıktıktan sonra bana böyle bir Öneride mi bulunuyorsunuz? Doğrusu bu si­zin emriniz ve öneriniz çok tuhaftır. Andolsun'ey Muhammed! Sana Tevhîd ile vahyolundu senden öncekile­re de aynı şekilde vahyolundu Eğer sen Allah'a ortak koşarsan amelin boşa çıkar ve fasit olur. Sende hem kendi nefislerine ziyan veren hemde amelleri­nin sebavım yitiren zararlı ve kayba uğramış kimselerden olursun. Bu söz bir faraziyeden ibarettir. Yani ey Muhammed! Şayet sen böyle dav­ranırsın, şu akıbetle karşılaşırsın! Bu ayet-i kerime indirildi ki, kafirler, Muhammed risaeti terk etmeyeceğini kesinlikle anlasınlar ve de herkes şirkin günah olduğunu ve ay­nı zamanda çirkin bir iş olduğunu bilsin! Allah'a ortak koşması imkansız oian bir zata, yani Hz. Peygambere böyle bir uyanda bulunulduğu halde şirk koş­ması mümkün olan kimselere yapılacak olan ikaz ve verilecek olan azapların şiddetini varın siz düşünün! Ey Muhammed! Sen ve sana İnanan herkes Allah'a kulluk edin. Bu ilahi muvaffakiyetten ötürü de şükredenierden olun. Ve deyin ki Bizk* y doğru yolu nasip eden Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bizi doğru yola iletr^eseydi, biz kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık. O müşriklerle münkirler, Allah'ı gereği gibi bilemediler ve takdir edemediler. Çünkü onun yanısıra ortaklarada taptılar ki, o ortaklar ne bir sözü İşitebilirler ne de başkalarına fayda verebilirler. Halbuki yer küre bütünüyle, semavat da bütün tabakalarıyla Allah'ın pençesindedirler. Bütün emir O'nun kudretindedir. Ve sizler de O'na döneceksiniz. Müşriklerin Allah'a koştukla­rı ortaklara gelince Cenab-ı Allah onlardan çok üstün ve münezzehtir. Bütün yerin Allah'ın pençesinde olduğunu, göklerin de O'nun kudret elin­de dürülü olduğunu ifade eden ayet-İ kerime bazı kimselere göre; Allah'ın azametinin, yüceliğinin, tasarrufunun eksiksizliğinin, kudretinin müessiriye-tinin temsili bir ifadesidir. Bazı kimseler bu ayet-i kerimedeki ifadenin temsil değilde hakikat olduğunu söylemişlerdir. [65] Kıyamet Gününde Mahlukatın Halleri 68- Sûr'a üflenince, Allah'ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar olur. Sonra Sûr'a bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar,. 69- Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitab açilır, peygamberler ve şahİdler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adeletle hü­küm verilir, 70- Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir. 71- İnkar edenler, bölük bölük cehenneme sürülür. Oraya vardıkların­da kapılar açılır; bekçileri onlara "Size içinizden Rabbinizin ayetlerini oku­yan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi" derler. "Evet geldi" derler. Lâkin azab sözü inkarcıların aleyhine gerçekleşir. 72- Onlara "Temelli kalacağınız cehennemin kapılarından girin; bö­bürlenenlerin durağı ne kötüdür!" denir. 73- Rabierınc karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götü­rülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara "Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin" derler. 74- Onlar "Bize verdiği sözde duran ve bizi bu yere varis kılan Al­lah'a hamd olsun. Cennette İstediğimiz yerde oturabiliriz. Yararlı iş işleyenle­rin ecri ne güzelmiş!" derler. 75- Melekleri, arşın etrafını çevirmiş oldukları halde, Rablerini hamd İle överken görürsün. Artık insanların aralarında adaletle hükmolunmuştur. "Övgü, alemlerin Rabbi olan Allah içindir" denir. [66] Bazı Kelimeler Kıyametin kopmasından az önce içine üflenecek olan borazan. Kişinin bayılıp düşmesi veya ölmesi. Burada ölüm manası kastedil­miştir. Aydınlandı ve parladı. Rabbinin nuru ile, yada O'nun insanlar arasında hüküm ve adaletle tecelli etmesi İle, Amel defterinin sayfaları ortaya konuldu. Küçük gruplar kelimesi yani Allah'ın onlar hakkındaki bahtsızlık hükmü vacip oldu. Arşın etrafını ku­şatmış olarak. [67] Açıklama Bu da, Allah'ın kudretinin eksiksizliğine ve iradesinin geçerliliğine dela­let eden bir başka ayet-i kerime olup kıyamet gününde zuhur edecektir. Çün­kü o zamanda emir Allah'a ait olacaktır. "Ve onlara sorulur "Bu gün mülk kimindir? O tek ve kahhar olan Allah'ın!"[68]. Üflemekle görevli olan Melek israfil tarafından sura üflenir. Birinci üf-lenişte, gökteki ve yerde'ki bütün varlıklar —Allah'ın ölümlerini murat bu-yurmadığı kimseler müstesna olmak üzere— hep düşüp ölürler. "O'nun Al­lah'ın yüzü zatından başka herşey helak olacaktır"[69]. Sûra, sonra ikinci kez üflenir, bu defa bütün yaratıklar ayağa kalkıp dikilir ve nasıl bir akıbetle karşılaşacağına bakarlar. Şaşkın şaşkın bekleyip dururlar. Çünkü onlar bü­yük bir olayla karşılaşmışlardır. Şu nakledeceğimiz ayet-i kerime onların, et­raflarına şaşkın şaşkın bakmalarına mani değildir. Şöyleki "O gün kabir­lerden hızlı hızlı çıkarlar. Sanki dikilen putlara veya hedefIere doğru koşarlar."[70] "Sûra üflendi. İşte onlar kabirlerden kalkıp Rablerine koşuyorlar"[71]Yani onlar kabirlerinden kalkıp süratle hedeflerine doğru koşuyorlar. Çün­kü kıyamette çeşitli durumlar ve aşamalarla karşılaşacaklardır. O zaman yer­yüzü senin Rabbinin nuru ile aydınlanıp parlar. Yani yüce Allah insanlar ara­sında adalet ile hükmetmek için tecelli eder. Bu nurun, "Onun perdesi nurdur" hadis-i şerifinde kastedilen nur olması pek uzak bir İhtimal Allah'ın tecelli ettiği esnada ortaya çıkıp görünecek olan nurdur. Hakikatte bu işe beşer aklı eremez. İnsanlar bunu idrak edemezler. Kitabında kastettiği manayı en iyi bilen yüce Allah'tır. Mahşer yeri, şanı yüce olan Rabbinin nu­ru ile aydınlanıp parlayacak, herkes sağ veya sol eliyle kendi amel defterini alsın diye amel defterleri ortaya konulacak. Yaptıkları işlerden sorulmak üzere Peygamberler hesap yerine getirile­cek. Ayrıca bütün ümmetlere veya fertelere tanıklık edecek şahitler de oraya getirilecektir. "Her can, yanında bir sürücü ve bir şahitle geldi "[72] Bazı kimseler bu ayet-İ kerimede geçen şüheda kelimesi ile, Muhammed efendimizin ümmetinden olup diğer ümmetler hakkında şahitlik eden kimselerin kast edildiğini söylemişlerdir. "Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şahit olasınız, peygamberde size şahit olsun"[73]. Diğer bazı kimseler ise önceki ayette geçen şüheda kelimesinin, Allah yo­lunda şehit edilen kimseler olduklarını ifade etmişlerdir. Herkes yaptığı ame­lin karşılığını tam olarak alacaktır. Hayır işlemişse sevap, şer işlemişse ceza görecektir. Bunda bir gariplik yoktur. Amellerin karşılığını verecek olan, İş­lenen fiilin hayır veya şer olduğunu elbetteki en iyi bilen Allah'tır. "Lok­man öğütlerine devam ederek dedi ki "Yavrum, yaptığın iyilik veya kötü­lük, hardal tanesi ağırlığınca birşey de olsa, kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa Allah mutlaka onu getirir. Çünkü Allah latiftir. O'nun bilgisi her gizli ve İnce şeye ulaşır. O, herşeyi haber alır"[74]. Her nefse yaptığı amelin karşılığının tam olarak verileceğinin tafsilatlı beyanıda şudur "İnkâr edenler, bölük bölük Cehenneme sürüldüler". Ey Al­lah'ım sen ne yücesin! Tıpkı davarlar gibi o kafirler şiddetle ve katılıkla Ce­henneme sevk edilirler. Bölük bölük, grup grup oraya itilirler. Herkes kendi şerrine ve günahına Uygun bir sıra içinde bulunur. Cehenneme vardıklarında kapıları tıpkı zindan kapılan gibi önlerinde açılır. Cehennem zebanileri ile bekçileri onları, kınayıp azarlayarak şöyle derler Sizlere kendi nefisinizden ve cinsinizden, kendilerini tanıyıp durumlarım bildiğiniz, size Rabbimİzin ayet­lerini okuyan, suratsız ve çirkin bir günün, yani böylesi bir günün azabından sizleri korkutan ve böylesi bir günde Allah'ın karşısına çıkacağınızı önceden duyurup sizleri uyaran Peygamberler gelmedi mi? Cevaben derler ki Evet Pey­gamberler bizlere geldiler ve bizlere çok Öğütte bulundular. Allah'ı bizlere ha­tırlattılar. Bu günün karşılaşması ile bizleri korkuttular. Fakat Allah'ın şu azabı üzerimize bir kerre hak olmuştur "Mutlaka Cehennemi cinlerden ve insanlardan bir kısmı ile tamamen dolduracağım"[75] Evet, Allah'ın azajagerektirici sözü kafirler üzerine hak oldu. Allah on­ların mutsuzluklarına ve bahtsızlıklarına hükmetti. Onları, kötü iradeleri ve çirkin fiilleriyle Peygamberlere karşı takındıkları olumsuz tavırları dolayısıyla Cehennemliklerden kıldı. Bundan sonra ne oidu bilir misiniz? Onlara melekler tarafından şöyle denilir Cehennem kapılarından girin ve orada ebedi kaim. ikamet yeriniz ola­rak Cehennem ne kötü bîr yerdir. Orası, kendilerine uyanda bulunan Pey­gamberlere uyup, hakkı kabul etmeye karşı büyüklük taslayan kimselerin ye-ridir. Bu İfadelerde, onların Cehenneme giriş sebeplerinin, büyüklük taslamaları olduğu gösterilmektedir. Rablerine karşı gelmekten sakınıp azabından koru­nanlara gelince; onlarda fazilet ve şerefJeriyle orantılı bir sıra dahilinde Cen­nete sevk olunurlar. Buradaki sevk olunmaktan kastedilen mana, Rableri ta­rafından kendilerine verilen ikrama çabucak yürümeye teşvik edilmeleri de­mektir. Yoksa kafirlerin sevk olundukları gibi bir mana kastedİ İm emektedir. Çünkü onlar tahkir edilip küçük düşürülerek Cehenneme sevk olunurlar. Cen­nete vardıklarında onun kapılarının açık olduğunu görürler. "Kapılan ken­dilerine açılmış And Cennetleri"[76]. Yüce Allah, misafirine yer hazırlayıp yastıkları dizip halılar seren bîr ev sahibi gibi misafirperverlik göstererek onlara ikramda bulunacaktır. Sonra onların gelişleri için kapılar açılacak hizmetçiler kendilerine saygı için ayakta duracaklardır. Cennetliklerin şansları ne muazzamdır. Çünkü kendilerine Rab­leri tarafından Cennet kapılan açılmakta, melekler saygı ve ikram için karşı­larında durmakta, kendilerine şu ifadelerle hoş geldiniz demektedirler Se­lam size, Nefsiniz hoş olsun. Gözünüz aydın olsun. Bu ebedi nimetlerle hoş-nud olun ve içinde daimi kalmak üzere Cennete girin. Salih amel işleyenlerin mükafatı ne güzeldir! Allah'a karşı takvalı olup salih amel işleyenler dediler ki Allah'a hamd olsun. O'na şükürler olsun. 3İze verdiği sözleri yerine getirdi. Ölüm sonrası dirilişi gerçekleştirip bizlere mükafatlar ihsan etti. Üzerine yerleştiğimiz me­kânları bize miras olarak verdi. Bizden her birimiz, O'nun koyu gölgeli geniş Cennetinde dilediğimiz yerde ikamet ettik. Salih amel işleyen kimseler için bu mükafatlar ne gi; seldir. Şanı yüce arş sahibinden işaret bekleyerek melek­lerin arşı çevrelediklerini görürsün. Rablerini hamd ile teşbih eder. O'na is­tiğfarda bulunurlar. Bütün kullar arasında adaletle hüküm verilmiştir. Alem­lerin Rabbi A'!ah'a hamd olsun. Kendilerim diledikleri yerde ikamet etmele­ri için Cennete yerleştirerek va'dini gerçekleştiren Allah'a, Mü'minler ham-dü senada bulundular. Adaletle hüküm verdiğinden dolayı O'na övgüde bu­lundular Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun. [77] Zümer Suresi Tefsiri, Kuran-ı Kerimin indirilişi Hakim ve Aziz olan Allah tarafındandır. Emin olun ki Biz Sana Kuran-ı Kerimi hakkı ile indirdik. Bunun için özellikle dinini sadece kendine halis olarak kıl ve Yalnızca Allah'a kulluk ve ibadet et. Cenabı Hak kendisine bir çocuk isteseydi eğer dileyeceği ve yaratacağından seçecekti. Fakat Cenabı Hak bundan özellikle müezzehtir. Çünkü Allah tektir ve kahredicidir. Cenabı Hak yeri ve göğü hakkı ile yaratmıştır, gündüzü gecenin üzerine sardığı gibi geceyi de gündüzün üzerine sarmıştır. Ayrıca Allah hem güneşi hem de ay'ı kendi emrine amade olarak kılmıştır. Bunların her birisi belli olan süreye kadar akıp gider. Şunu iyi bilmeliyiz ki, her şeyden en güçlü ve çok bağışlayıcı tek kişi Cenabı Allahtır. Allah insanları sadece bir nefesi ile yaratmıştır, sonra kulun eşini ise ondar var etmiştir. Cenabı Hak yarattığı kulları için yumuşak başlı olan hayvanlardan sekiz çift dünyaya indirmiştir. Anaların karınlarında bebeklerin üç karanlığın içerisinde yaradılışından yaratılışına yaratıp durmaktadır. İşte bizim Rabbimiz olan Allah o'dur. Ondan başka hiç bir ilah yoktur, mülk onundur, eğer Allah'ı inkar ederseniz hiç şüphesiz ki Allah'ında sizlere ihtiyacı yoktur. Zümer Suresinin Tefsiri, eğer Allah'a şükrederseniz kullarının hesabına razı olmaktadır. Ayrıca günahkar olan kişilerde birbirinin günahını çekecek değildirler. İnsanlar sıkıntılara düştükleri zaman Allah'a yönelerek bütün gönlü ile yönelip Cenabı Hakka dua etmelidir. Daha sonra Allah tarafından kendisine sunulan nimeti lütfettiginde önceden Allah'a etmiş olduğu dua unutulur ise, yolundan sapıtarak Cenabı Hakka ortak koşulmasına başlar. Ey Muhammed! küfürün ile biraz zevk etsen de sen o ateşlikleri hak edenlerindensin. Eğer kul gece saatinde kalkarak secdeye kapanır ve kıyama durarak Allah'a olan vazifesini yaparsa, ahiretteki hesabını katan özellikle Rabbinin rahmetini uman kullarından olur mu? Dedi ki bilen kişiler ile bilmeyen kişiler bir olur mu? Fakat temiz bir akıl sahibi olanlar bu durumu anlar. Ey Muhammed! benim tarafımdan kullarıma söyle beni unutmadan benim için iman eden kullarım! Cenabı haktan korkun. Bu dünya için güzellik yapmış olan kullarıma güzellikler vardır. Çünkü Allah'ın yeryüzü çok geniştir. Fakat sabreden kullarına mükafatları hesap sorulmadan Suresinin Tefsirinden, Cenabı Hakkın gökyüzünden suyu indirip onu yeryüzündeki bulunan menbalara koyduğunu sen görmedin mi? Daha sonra onun ile farklı renklerde ekinler çıkarırdı, onların olgunlaşmasını ve sararmasını görürsün. Ekinleri daha sonra birer çöpe çevirir. Tabi ki, bunlarda temiz aklı olan kişiler için ihtar verilmektedir. Allah kimlerin bağrında İslam dinine yol açmış ise, Cenabı haktan nur üzerinde sayılmaz mı? Allah'ın zikrinde kalpleri tam anlamı ile katılaşmış olan kullarında vay haline! İşte bütün bunlar apaçık ortada bir sapıklık içerisindedirler. Kıyamet günü geldiğinde bütün zalimlere tadın bakalım şimdi kazanıp durduklarınızı! derken kötü olan azapdan yüzü korunacak kullara ne olur? Çünkü Allah bu kullara dünyada hayatını yaşarken zilleti tattırmıştır. Ancak ahiretteki azap ise, çok daha büyüktür. Dünyadayken bunu keşke bilselerdi! Yemin ederiz ki Kuran-ı Kerimde bütün insanlar için her türlüsünden temsiller getirilmiştir. Ancak çok iyi düşünmeleri gerekmektedir. İnsanoğlu elbette ölecek ve sizlerde ölecekseniz. Ancak kıyamet gün geldiğinde Cenabı hakkın karşısında iken birbirinizden karşılıklı davacı olacaksınız. Allah kulların daha önceden yapmış oldukları kötü amelinin en kötüsünde bile suçlarını kefaret ile örtüp hala devam eden güzel amellerinin yerine en güzeli olacak şekilde mükafatı hak eden kullarına verecektir. Son Güncelleme 044105 Zümer Suresi Tefsiri ile ilgili bu madde bir taslaktır. Madde içeriğini geliştirerek Herkese açık dizin kaynağımıza katkıda bulunabilirsiniz. 0 Yorum Yapılmış "Zümer Suresi Tefsiri" Kayıtlı yorum bulunamadı ilk yorumu siz ekleyin Zümer Suresi Türkçe Meali Zümer Suresi 36. Ayet Zümer Suresi Oku Zümer Suresi Zümer Suresi 3 Ayet Zümer Suresi 53 Ayet Zümer Suresi Tefsiri Zümer Suresi Meali Tefsir Kırmızı ile belirtilen yazı ayetin mealidir. İlk önce onu okuyunuz. Sonra baştan tekrar okuyunuz. Celaleyn Tefsiri böyle ince bir efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Hz Ebû zerr radıyallahu anhu'ye şöyle tavsiyede bulunmuştur يا أبا ذرٍّ لأن تغدوَ فتعلَّمَ آيةً من كتابِ اللَّهِ خيرٌ لَكَ من أن تصلِّيَ مئةَ رَكْعةٍ ولأن تغدوَ فتعلَّمَ بابًا منَ العلمِ عُمِلَ بِهِ أو لم يُعمَلْ بهِ خيرٌ لكَ من أن تصلِّيَ ألفَ رَكْعةٍ."Ey Ebû Zerr! Sabah erkenden gidip de Allah’ın Kitabından bir ayet öğrenmen senin için yüz rekat nafile namaz kılmandan daha hayırlıdır. Aynı şekilde sabah erkenden gidip de ilimden bir bab konu öğrenmen - ister amel olunsun ister olunmasın- senin için bin rekat nafile namaz kılmandan daha hayırlıdır." Münzirî, İbn-i Mace, Deylemî ZÜMER SÜRESİ Gîriş Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsirî Halis Olan Dinden Maksat Gece Ve Gündüzü Sarmasından Maksat Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Husn Ve Kubh İlim Ve Amel Sabredenlerin Mükafatı Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri İbadet Sadece Allah'a Yapılır Tagüttan Kaçanlar Yağmur Ve Bulut Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Allah'ın Zikrinden Kalbi Katılaşanlar Allah Huzurunda Davalaşmak Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Kur'an'ı Tevil Etmek Konusu Kâfire Meydan Okumak Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Musamma Şefaat Meselesi Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Rızık Allah'ın Dilemesine Bağlıdır Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Her Şeyi Yaratan Allah'tır Meal Dirayet Ve Rivayet Tefsiri Rabbin Nuruyla Parlayan Yer ZÜMER SÜRESİ Gîriş Mekke DÖnemi'nde nazil olmuştur. 75 ayettir. Bu sureye aynı zamanda El-Guraf» Suresi de denilmektedir. Köşk» mânâsına gelen bu tabir surenin 20. ayetinde geçmekte­dir. İbn Dureys, İbn Merduveyh ve Beyhaki'ye göre İbn Abbas Bu surenin tamamı, üç ayet müstesna Mekke'de inmiştir» demiş­tir. Medine'de inen üç ayet Hz. Hamza'nm katili ve sonradan müs-lüman olan, sahabîlerde"n Vahşi hakkındaki 10. ayettir. Sahavi de Cemal'ul-Kura adlı eserinde bunu zikretmektedir. Ebu Hayyan da Mukatil'den bunu nakletmiştir. Bazıları Yirmiüçüncü ayet de Medine DÖnemi'nde nazil ol muştur» demiştir. İbn'ul-Cevzi. El-Bahr, İbn Abbas'tan şöyle rivayet ediyor 23. ayet ile 53. ayet Medine DÖnemi'nde nazil olmuştur.» Bazıları 53. ayetten başlamak üzere peşpeşe gelen yedi ayet Medine DÖnemi'nde nazil olmuştur» demişlerdir. Kûfeliler'in sayımına göre bu sure 75 ayettir. Şamlılar'a göre 73, diğer sayımlara göre ise 72'dir. Kelimeleri İ172, harfleri 4908' dir. Daha önceki sure ile münasebeti şudur Önceki surede Bu an~ cak alemler için bir zikirdir» denilmektedir. Burada ise Allah'tan inen bir kitap» denilmektedir. Bu iki ayet o kadar mükemmel bir tenasüb ifade eder ki besmele surenin başından kaldırılmış olsa bile kelâm arasında uygunsuzluk diye bir şey bahis konusu olmaz. Zümer kelimesi gruplar demektir ve bu surenin 71. ve 73. ayetlerinde bu kelime geçmektedir. Bu kelime buradan alınmış ve sureye isim olarak verilmiştir. [1] Meal Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla 1- Kitab'ın indirilmesi güçlü ve hakim olan Allah tarafındandir. 2- Ey Rasûlüm! Biz sana bu Kitab'ı hak olarak indir­dik. O halde dini ancak Allah'a halis kılarak, O'na ibadet et! 3- İyi bil ki halis din ancak Allah'ındır. Ondan başka ken­dilerine birtakım dostlar edinenler de şöyle diyorlar Biz onlara mabudlarımıza sadece bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.» Elbette Allah, aralarında ihtilâf edip dur­dukları konularda hükmünü verecektir. Allah nankör ve yalancı olan kimseye hidayet etmez! 4- Eğer Allah bir evlât edinmek isteseydi kesinlikle ya­rattıklarından dilediğini seçerdi. O, böyle şeylerden yücedir! O, bir tek ve kahredici olan Allah'tır! 5- Gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Geceyi gündüze sardırır, gündüzü de geceye sardırır. Güneşi de ayı da musahhar kılmıştır. Onların her biri belli bir zamana kadar akıp gider. İyi bilin ki O gâlib ve bağışlayıcı olandır. [2] Dirayet Ve Rivayet Tefsirî 1-5 Kitab'm indirilmesi güçlü ve hakim...» Bu Ayetlerin. Tefsiri Birinci ayetteki El-Kitab» kelimesinden maksat, Kur'an'dır. Bu cümle adeta Sâd Suresi'nin 87. ve 88. ayetlerinin illetini teşkil etmektedir. îbn Âtiye; Birinci ayetteki El-Kitab» Allah katından gelen vahyin tümünü kapsamaktadır. İkinci ayetteki ELKitab» ise Kur'-an demektin diyor. Cenab-ı Hak, Hidayet edici ve kanun koyan tüm kitaplar Allah katından nazil olmuştur» demek suretiyle Ke­sinlikle sana Kitab-ı biz indirdik» cümlesine adeta bir mukaddime yapmaktadır. Bi'l-Hakkı» lâfzının başındaki harfi cer olan Ba», Enzelna» fiiline bağlanır ve sebebiyet ifade eder. Yani bunu hakkın sebe­binden ispatından, izharından ötürü indirdik. [3] Halis Olan Dinden Maksat İyi bilin ki halis din Allah'ındır cümlesi daha önceki cüm­lenin nedenidir. Yani dini niçin ihlaslı olarak Allah için kıldık? Çünkü halis din yalnız Allah'ındır. Bu ayette ibadetteki İhlasın şerefine dikkat çekilmektedir. Kur'an'da bu şerefi belirten birçok ayet vardır. Katade Halis din» den maksat Lâ ilahe illallah'tır demişse de onun bu görüşü zayıftır. Hasan Basri İslâm'dır» demiştir. O'ndan başka veliler, dostlar edinenler», Kureyşliler veya di­ğer kâfirlerin hepsidir. Ibn Cüveybir, İbn Abbas'tan şöyle rivayet eder Bu ayet üç kabile hakkında nazil olmuştur Amr, Kinane ve Beni Selem. Bun­lar putlara taparlar ve Melekler Allah'ın kızlarıdır» derlerdi». Bu takdirde mevsul olan Ellezî» kelimesi ya onlardan ibarettir veya onlar ve onlar gibi putlara tapanların hepsini kapsamaktadır. Evliya» ile maksat, melekler, Hz. İsa ve putlar gibi bâtıl her mabuddur. Çünkü meleklerin de Hz. İsa'nın da mabudiyeti bâtıl­dır. Çünkü onların kendileri kuldurlar ve mabud olamazlar. Biz bunlara bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz» dediler. Sanki onlara Sizi yaratan, gökleri ve yeri yaratan kim­dir?» diye sorulmuşcasma onlar Allah'tır» demişlerdir. Kendileri­ne O halde putlara niçin tapıyorsunuz?» diye sorulunca, işte o za­man Bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye onlara tapıyoruz» dediler. Cenaba Hak'kın hükmü onların İhtilaf ettikleri noktada ola­caktır»; yani Allah müşrikler ile ehli ihlas arasında tevhid ve şirk hususundaki ihtilaflarında hüküm verecektir. Putların ateşe atılması onlara azap vermek için değil aksine onlara tapanlara azap vermek içindir. Allah yalancı ve kâfir olanları hidayete erdirmez»; yani on­ları kurtuluş yolu olan hidayete muvaffak kılmaz. Yalancı» ile kastedilen Putlar bize şefaat eder» diyen müş­riklerdir. 4. ayet isit'nafi bir ayettir. Hakkın tahkiki, bâtılın iptali için gelmiştir. Yani Melekler Allah'ın kızlarıdır», İsa O'nun oğludur», şeklindeki bâtıl görüşleri iptal etmek, Çocuk edinmek Allah için muhaldir» sözünü açıklamak için gelmiştir. Ayetin mânâsı şudur Eğer Allah çocuk edinmeyi irade etseydi, kız irade etmesi memnu olurdu. Çünkü bu mumteniata bağlanmıştır. Yani çocuk edinmek Allah için mümkün değildir. Böyle bir istek mumteni olan bir şe­yi irade* etmek olurdu. Zira bu, sonradan varedilmiş mümkinatla-rın bir kısmını diğerine tercih etmek demekti. Gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır»; yani bu görülen âlemi hak ve doğru olarak yaratmıştır. Bu âlem birtakım hikmetleri ve maslahatları içermektedir. [4] Gece Ve Gündüzü Sarmasından Maksat Geceyi gündüzün üzerine, gündüzü de gecenin üzerine dolar» cümlesinden maksat, Allah'ın bahsi geçenlerde nasıl tasarruf etti­ğini açıklamaktadır. Tabii bu da halkı açıkladıktan sonra olmuş­tur. Zira gece ile gündüzün oluşu semavi parçaların harekete geç­mesine bağlıdır. Yukevviru» fiili dolamak mânâsını ifade eden tekvir masta­rından gelmektedir. Katade'den gelen rivayete göre bu ayette Ce­nab-ı Hak gündüzü geceye, geceyi de gündüze dolar. Yani birisi gider, diğeri gelerek onun yerini alır. Adeta ona bir elbise olur. Önce nurlu ve bembeyaz iken sonra karanlık ve simsiyah olur. Ka­ranlık ve simsiyah iken de nurlu ve bembeyaz olur. Bu örtme» mekânın Örtülmesidir. Bu örtme hakikatte güneşin ve ayın değil mekânlarının Örtülmesidir İbn Cerir ve îbn Ebi Hatim, İbn Abbas'tan şöyle rivayet edi- Âyetin mânâsı; geceyi gündüzün veya gündüzü gecenin üze­rine yükletir demektir». Bu yükleme, geceden alıp gündüze ekler veya gündüzden alıp geceye ekler anlamındadır. Ayet tıpkı Geceyi gündüze, gündüzü geceye sokar» ayeti gi­bidir. EUAziz»; yani ısrar edenlerin cezasını vermeye kadirdir. El-Gaffar», yani çokça tevbe edenlerin günahlarını affeder. [5] Meal 6- Sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra o nefisten eşini var-etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa geçirerek varetmektedir. İşte sizin Rabbiniz Allah! Hükümranlık ancak O'nundur. Ondan başka mabud yoktur. O halde nasıl döndürülü­yorsunuz? 7- Eğer küfre saparsanız kesinlikle bilin ki Allah sîzden gani müstağni dir. Yine bilin ki Allah kullarının küfrüne ra­zı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için ona razı olur. Hiçbir gü­nahkâr diğerinin günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizin katmadır. O yapmakta olduklarınızı size haber vere­cektir. Kuşkusuz ki o, göğüslerde olanın tamamını hakkıyla bi­lendir. 8- Ne zaman insana bir felaket dokunsa hemen Rabbine yö­nelerek, O'na dua eder. Sonra Allah, katından ona bir nimet verdiğinde önceden Allah'a dua ettiği halde o durumu unutup Allah'ın yolundan saptırmak için Allah'a ortaklar koşmaya başlar. Ey Rasûlüm! De ki Küfrünle biraz zevklen, dur. Muhakkak ki sen ateşi hak etmiş olanlardansın.» 9- Yoksa o, Ahiret'ten çekinip, Rab binin rahmetini uma­rak gece saatlerinde secdeye kapanan, kıyamda iken gecenin sa­atlerini ibadetle geçiren kimse gibi midir? Ey Rasûlüm! De ki Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu?» Ancak akıl sahipleri öğüt ve ibret alırlar. 10- Ey Rasûlüm! Benim adıma de ki Ey iman eden kul­lar! Rabbinizden korkun. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik var­ Allah'ın arzı geniştir. Ancak sabredenler ecirlerini hesapsız olarak alırlar. [6] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 6-10 Sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra...» Bu Ayetlerin Tefsiri Sisi bir tek nefisten yarattı» cümlesi Cenab-ı Hak'kın birli­ğinin ve kahhar olduğunun diğer bir delilidir. Bir nefis» sözüyle Hz. Adem kastedilmektedir. Sonra o nefisten eşini varetti» cümlesinden de Hz. Havva kastedilmektedir. Zira o, Hz. Adem'in kısa kaburgasından sol ka­burga yaratılmıştır. Yani bu nefsin bir parçasından veya nefsin tamamından yaratılmıştır. Bazı müfessirlere göre Cenab-ı Hak, Adem'in zürriyetini Hz. Adem'in belinden zerreler gibi çıkarmış, sonra ondan Havva'yı ya­ratmıştır. Onların Adem'den yaratılmış olmalarından maksat, Adem'in belinden çıkartıldıkları anlamındadır. Bu ayet, üç yaradılışı kapsamaktadır Birincisi, Hz. Adem'in yaradılışı annesiz ve babasız olmuştur. İkincisi, Havva Adem'in en kısa kaburgasından yaratılmıştır. Üçüncüsü ise, sayılarını Allah'­tan başkasının bilmediği Adem zürriyetinin yaratılmasıdır. Sisin için davarlardan sekiz çift indirdi» ayeti süfli âlemden başka bir delil getirmektedir. İndirmek» burada hükmetmek, tak­sim etmek mânâsındadır. Cenab-ı Hak bir hüküm verdiği taksim ettiği zaman bu, Levh'i-Mahfuz'da tesbit edilir. Melekler onu izhar etmek suretiyle Levh'i-Mahfuz'dan indirirler. Yani indirmek ile hüküm arasında gizlilikten sonra ortaya çıkma şeklinde bir bağ vardır. Bazıları Çiftlerden maksat onîann yaşam sebepleri-dir. Veya indirmek sebeplerden dolayı o şeyi ihdas etmek demek­tir» demiştir. EUEn'am» kelimesi deve, sığır, koyun ve keçi demektir. Bun­lar sekiz çifttir. Zira her birisi erkek ve dişiden meydana gelir. Sizi annelerinizin karnında yarattı» cümlesi bahsi geçen in­sanlarla, hayvanların nasıl yaratıldığını belirtmek içindir. Çünkü bu durumda kudretin harikuladelikleri ortaya çıkar. Üç karanlık» tan maksat, karın, rahim ve ceninin üzerindeki perdedir. Bazıları Baba sulbundeki karın ve rahimdir» demişler­dir. 6. ayetin son kelimesi olan Tusrafune»; siz Allah'ın ibadetin­den nasıl yüz çeviriyorsunuz? Halbuki O'na ibadeti gerektiren bir­çok delil vardır demektir. Eğer şükrederseniz, sizin için şükürden Allah razı olur.» Çünkü onda sizin yararınız vardır. [7] Husn Ve Kubh Husn ve kubh aklîdir» diyen bir kimseye göre Allah'ın kü­fürden razı olmaması aklî çirkinlikten, şükürden razı olması ise akli güzellikten dolayıdır. Rıza burada ihtirazı terketmekle bera­ber muhabbet veya irade mânâsındadir. Rızanın tam karşıtı saht» tır. Bazıları rızayı İrade» ile tefsir etmişlerdir ki o zaman onun karşıtı Kerh» olur. 8. ayetin metnindeki Havvele» fiili Havi» kökünden gelir ve vermek mânâsını ifade eder. Cenab-ı Hak nezdinden, ona büyük bir nimet verdikten sonra, o Allah'a daha önce yalvardığını unu­tur. Ayet metnindeki Endad» kelimesi ibadette Allah'a ortak, ko­şulan nesneler demektir. El-Bahr'da Endad» mânâsının birbir­lerine ters düşen emsal olduğu bildirilmektedir. Katade Hasiyet­te kendisine itaat edilen kişiler demektir» demiştir. Bazılarına gö­re putlar demektir. '' Ki insanları onun yolundan saptırsın»; yani Allah'ın tevhid yolundan insanları saptırsın. Ateş ashabı» ateşten ayrılmayanlar ve orada daimi azap gö­renlerdir. Sanki Cenab-ı Hak 9. ayette Allah'a ortak koşan kişiye şunla­rı söylüyor Hâl ve gelecek yönünden sen mi daha güzelsin yoksa taatlerin gerektirdiği gibi geceleyin ibadete dalan mı, ibadet vazi­felerini gece saatlerinde yapan mı daha güzeldir? Çünkü ibadeti gece saatlerinde yapmak kabule daha yakındır. Hileden uzaktır. Yani, gizlide de, açıkta da, hastalıkta da daima ibadet yapan mı yoksa sadece muztar ve mecbur kaldığı zaman ibadet yapan mı da­ha iyidir? Kaniten» kelimesi mutlak ibadet mânâsını ifade eden kunut mastarından gelmektedir. Kıyam'dan önce Cenab-ı Hak secdeyi zikretmektedir. Çünkü secde, daha engin bir şekilde ibadet kav­ramına girmektedir. Secdenin kıyamdan daha üstün olduğu, ekser ulemanın görüşüdür. Çünkü Hz. Peygamber Kulun Allah'a en ya­kın olduğu zamanı secdedeki hâlidir» buyurmuştur. [8] İlim Ve Amel De ki Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu?» ayeti ilim ve amelin şerefine dikkati çeken bir ayettir. Yani bilip de bilgilerinin gereğini yerine getiren, geceleri secde ve rükua eğilen, Ahiret aza­bından korkan ve Rablerinin rahmetini uman kimseler, hiç bilme­yenlerle bir olur mu? Bu istifham birincilerin hayr merdivenleri­nin en üstünde, ikincilerin de şerrin en alt tabakasında bulunduk­larına dikkati çekmektedir. Anlaşılıyor ki Bilenlerden maksat dindar ve ilimlerinin gereği olanla amel eden alimlerdir. O ilim ki neticesinde amel olmazsa Allah katında ilim sayılmaz. Rivayete göre İbn Ömer bu ayeti okudu ve Bu ayet Osman bin Af fan hakkında nazil olmuştur» dedi. İbn Sa'd, Tabakat'ında, İbn Merduveyh ve İbn Asakir, İbn Abas'tan şöyle rivayet ediyor­lar Bu ayet Ammar bin Yasir hakkında nazil olmuştur». Cüvey-bir'e göre Ammar, İbn Mesud ve Ebu Huzeyfe hakkında nazil ol­muştur, îkrime'den gelen rivayette ise sadece Ammar için nazil olduğu söylenmektedir. Mukatil Kanit kelimesinden maksat, Ammar, Suheyb, İbn Mesud ve Ebu Zer'dir» diyor. Dahhak'ın İbn Abbas'tan gelen bir rivayetine göre ise Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'dir. Yahya bin Se­lâm, Rasûl-ü Ekrem'dir» demiştir. Fakat zahire bakılırsa- bu sıfat­la tavsif edilen herkes bu ayete dahildir. Ayet korku ve ümidin fa­ziletine dikkat çekmektedir. Bu ayet aynı zamanda Ateş korkusu veya cennet ümidiyle ibadet etmek mezmumdur» diyenleri reddetmektedir. Bu nedenle ibadet etmek mezmumdur. Hatta bazıları Cennet ve cehennem olmasaydı Allah'a ibadet etmezdim diyen bir kimse kâfir olur» demişlerdir. Çünkü Allah'ın ibadete müstehak olan za­tî istihkakını inkâr etmiş olmaktadır. Bu ayette aynı zamanda gece namazının faziletine de dikkat çekilmekte, gündüz namazından daha üstün olduğu sergilenmek­tedir. Cenab-ı Hak'kın Eşit olur mü?» tabir-i ilâhîsi ilmin faziletine ve kıymetinin çok yüksek olduğuna, cehaletin de sapıklık ve aşağılık bir durum olduğuna dikkat çekmektedir. Bu dünyada iyilik yapanlar için bir hasene vardır», yani cen­net vardır. Allah'ın arzı geniştir» cümlesi muterize bir cümledir. Bu cümle Bu dünyada iyilik yapma imkanımız yoktu. Vatanımızda emirlere riayet etmek, yasaklardan sakınmak imkânsızdı» diyen bir kimsenin vehmini izale etmek için getirilmiştir. [9] Sabredenlerin Mükafatı Sabredenler hesapsız olarak mükâfatlarını alırlar» cümlesi itirazın tamamlayıcısıdır. Sanki şöyle denilmektedir Rabbinizden korkun; çünkü bu dünyada ittika edenler için Ahiret âlemin­de cennet vardır. İhsan hususunda ifrata veya tefrite kaçanlara, vatanımızda böyle bir şey imkânsızdı diyenlere gelince, benim ar­zun geniştir. Eğer bir yerde onlar bu imkânlara sahip değiller ise Rablerinin başka bir beldesine hicret ederek O'nun rızasını elde edebilirler. Çünkü rızanın yanında cennet dahi eksik kalır. Bazıları Hasene hem dünya hem de Ahiret hasenatını kap­samaktadır» der. İhsan»6an maksat, kalbi amelleri yerine getir- mektir. Nitekim Hz. Peygamber, Cebrail hadisinde Allah'ı görür gibi O'na ibadet edeceksin. Sen onu görmüyorsan da o kesinlikle seni görür» buyurmuştur. Buhari, Müslim Bu ayet bazı eserlere göre Cafer bin Ebi Talib ve arkadaşla-Lakkmda r eri dönem çekmektedir. hakkında nazil olmuştur. Onların Habeşistan'a hicrete niyet ettikleri dönemde inmiştir. Ayet tüm sabredenlerin faziletine dikkat[10] Meal 11- Ey Rasûlüm! De ki Kuşkusuz ki ben dini sadece Al­lah'a halis kılarak, Ona ibadet etmekle emrolundum.» 12- Bana müslümanlann ilki olmam emredildi.» 13- De ki Rabbime karşı gelirsem doğrusu ben büyük gü­nün azabından korkarım!» 14- De ki Ben dinimi sadece Allah'a halis kılarak O'na kul­luk ederim.» 15- Siz de Allah'tan başka dilediğinize tapın.» Ey Rasû­lüm! De ki Büyük zarara uğrayanlar Kıyamet Günü kendile­rini ve ailelerini büyük zarara uğratanlardır. Haberiniz olsun ki apaçık hüsran budur.» 16- Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da ateş­ten tabakalar vardır. İşte Allah kullarını böyle uyarmaktadır. Ey kullarım. Benden sakının! 17- Tağut'a kulluk etmekten kaçman ve Allah'a yönelen kimselere müjde vardır. Ey Rasûlüm! O halde kullarımı müj­dele! 18- O kullarım ki o sözü dinlerler, sonra onun en güzelim tatbik ederler. İşte onlar Allah'ın kendilerine hidayet verdiği kim­selerdir. Onlar gerçek akıl sahipleridir. 19- Ey Rasûlüm! Kendisine azap kelimesi hükmü hak olmuş, ateşte bulunan kişiyi sen mi kurtaıacaksın? 20- Fakat Rablerinden azabından sakınan kimseler var ya! Onlar için altlarından nehirler akan, üst üste yapılmış köşkler vardır. Bu Allah'ın sözüdür. Allah sözünden caymaz. 21- Ey Rasûiüm! Görmez misin ki Allah gökten bir su in­dirdi. Onu yeryüzündeki kaynaklara geçirdi. Sonra o su ile çeşitli renklerde ekin bitirdi. Sonra o ekin kurur. Onu sararmış görür­sün. Sonra da Allah onu bir çöp haline getirir. Kuşkusuz ki bun­da gerçek akıl sahipleri için öğüt ve uyan vardır. [11] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 11-21 Ey Rasûlüm! De ki Kuşkusuz ki ben...» Bu Ayetlerin Tefsiri Dini Allah'a halis kılmak»; onu şirkten, riyadan ve benzeri nesnelerden arındırmak demektir. Bana müslümanlann ilki olmam emredildi» ayeti şu şekil­de mânâlandırılmıştır 1- Bana zamanımda müslümanlann ilki olmam emredildi. Veya bana kavmim içinde müslümanlann ilki olmam emredildi. 2- Bana İslâm'a davet ettiklerimin hepsinden daha önce müslüman olmam emredildi. 3- Ben halkı davet ettiğim şeye ilk önce kendimi davet et-mekle emrolundum. Çünkü ben muktedabih olurum. Önce bu işi ben yapmalıyım. Benim sıfatım işlemediklerini emreden kralla­rın sıfatı değildir.. 4- Evveliyet ve şerefi gerektiren ve bahsi geçenlerin amel­lerinden olana herkesten önce müstehak olmakla emrolundum. De ki Ben Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabın­dan korkarım» ayetinden maksat tehdittir. Onlara tarizdir. Yani Rasûlullah, azametine rağmen, Allah'a isyan etme durumunda O'nun azabından emin olmazken onlar nasıl emin olabilirler? [12] İbadet Sadece Allah'a Yapılır De ki; Ben sadece Allah'a kulluk yaparım. Başkasına değil»; * Başkasına müstakil olarak da Allah'a eş koşmak suretiyle de iba­det etmem. Kureyşliler bir Ara Hz. Feygamber'i dinlerine çağırdı­lar. Bunun üzerine hu ayet nazil oldu. Bu ayet Rasûl-ü Ekrem'in dinde ne kadar kuvvetli olduğunu göstermekte ve böylece onla­rın ümitlerini boşa çıkarmaktadır. Siz de, Allah'tan başka nesnelerin hangisine ibadet ederse. niz edin» cümlesi, bâtıl mabudlara tapmaktan vazgeçmedikleri bir devrede kendilerine söylenilmiştir ki azap onların başına gelsin. Zarar edenlerin ehli» nden maksat onlara tâbi olan kimseler­dir. Yani hem kendileri zayi oldular hem de kendilerine tâbi olan­lar zayi oldular. Hem kendilerini telef ettiler hem de onlan. Tabii bu Kıyamet Günü'nde ateşe girdikleri zamanda ortaya çıkmaktadır. Bazıları Onların ehlinden maksat yakınlarından cennete da­hil olmak üzere Allah'ın hazırladığı kimselerdir» demiştir. Yani onlar eğer iman etseydiler cennette kendileriyle olacak ehillerini de hüsrana uğratmamış olurlardı. Abdurrezzak ve Abd bin Humeyd, Katade'den şöyle rivayet ederler Hiç kimse yok ki Allah'a itaat etsin de Allah onun için cennette bir ehil hazırlamasın.» Bunun benzeri Mücahid'den de gelmiştir. İbn'ul-Munzir, İbn Abbas'tan şöyle rivayet etmektedir Cennet ehlinden olan ehillerini de zarar ettirdiler.» Yani eğer Allah'ın taatiyle amel etselerdi, onunla iştigal etselerdi onlara cen­nette ehiller hazırlanmıştı. Fakat onlar bunu kaybettiler. 16. ayet onların zararını açıklamaktadır. Çünkü zarar daha ön­ce kapalı ve korkunç bir şekilde gösterilmişti. Bu ayet onu biraz açmaktadır. Onlann üstünde ve altlarında ateşten yapılmış gölgelikler vardır.» Bu gölgeliklerden maksat, birçok tabakalar olmasıdır. Bulutlar da zahirde tabakalara benzediklerinden dolayı muşakelet kabilinden onlara Gölgelikler» denilmiştir. Yani ateş onları her yönden kapsamaktadır. İşte bu korkunç azabın ta kendisidir. Al­lah kullarım bununla korkutmaktadır. [13] Tagüttan Kaçanlar Tağuttan kaçınan kimseler» diye başlayan 17. ayet İbn Zeyd'e göre cahiliye döneminde La ilahe illellah» diyen üç kişi hakkında nazil olmuştur Zeyd bin Amr bin Nufeyl, Selman ve Ebu Zer Gı-fari. tbn îshak Bu ayet; Abdurrahman bin Avf, Sa'd bin Ebi Vak-kas, Said bin Zeyd ve Zübeyr'e işaret etmektedir» diyor. Bunun nedeni şudur Ebubekir Siddık iman ettikten sonra onlar bunu işittiler ve Ebubekir'e gelerek Sen müslüman oldun mu?» diye sordular. Ebubekir onlara Allah'ı hatırlattı. Onların hepsi iman ettiler. Bu ayet onlar hakkında nazil oldu. Ve bu ayet Kıyamet'e kadar insanlar için muhkem bir ayettir. Tağut, tuğyan kökünden gelir. Es-Sahih'de yer aldığına göre kâhin, şeytan ve sapıklıkta önder olan herkese tağut denir. Ragıb, Tağut her saldırgana, Allah'tan başka tapılan her ma­buda isim olarak verilir» der. Sihirbaz, kâhin ve cinlerin azgınları da tağut ismini almaktadırlar. Tekil olarak da cem'i olarak da kullanılır. Tağutun şeytan için yaygın bir şekilde kullanılmas onun taği kimselere baş olmasından ileri gelmektedir. Mücahid Tağut burada şeytan mânâsmdadır» demiştir. Bu kelime Şey tanlar »la âa tefsir edilebilir. Allah'tan başkasına yapılan ibadet şeytana ibadettir. Çünkü şeytan o ibadeti emreder, onu süslü gösterir. Eğer tağut putlarla tefsir edilirse zaten ibadet onlara yapılmıştır. Onlara müjde vardır»; yani Allah tarafından sevap müjdesi peygamberler veya meleklerin diliyle onlara verilir. Çünkü melek­ler sekeratta onlarla konuşurlar. Haşrolundukları veya haşrdan sonra melekler bu müjdeyi onlara verirler. 18. ayet Cenab-ı Hak'kın sözü dinleyip en güzeline tabi olan kullarının medh-u senasını içermektedir. Çünkü onlar dinde adeta bir eksperdir. Güzeli en güzelden ayırırlar. Onlara biri vacib biri nedb iki emir teklif edilse, vacibi tercih ederler. Biri mubah biri nedb olursa nedbi seçerler. Bazı kimseler Ayetin metnindeki eUKavl'den maksat Allah'ın emridir» demişlerdir. Yani onlar Allah'ın enirinin en güzeline tâbi olurlar. Kısas ve affetmek gibi. Yardım etmek, öfkelenmek, açığa vurmak ve gizlemek gibi. Zeccac El-Kavl, Kur'an demektir» diyor. Yani onlar Kur'an'a tâbi olurlar. Onlar çirkini güzelden ayırd edebilecek kabiliyette­dirler ve çirkinden sakınırlar. 19. ayetin yorumu Sen halkın emrine sahip misin? O emir­de tasarruf etmeye kadir misin? Öyleyse kendisine asap kelimesi sabit olan bir kimseyi kurtarabilir misin?», yani sen halkın em­rine sahip değilsin, onları kurtarmaya gücün yoktur. Aksine onla­rı kurtarmaya kadir olan Allah ZülcelâTdir. Bu ayet Hz. Peygamber'in onların hidayet etmeleri için çok çaba sarfettiğini göstermektedir. Onları imana davet etmek için hummalı bir çalışma gösteriyordu. Ayet bu durumu temsil etmek-tedir. 20. ayetin metnindeki Guref» kelimesi yükselen köşkler, sa­raylar demektir. Yani bir kısmı diğerinin üstünde yapılmış birçok kıymetli ve yüksek sarayları vardır. Onların altından nehir akar», yani onlar nehirlerin altlarından akabileceği bir tarzda yapılmış-lardır. Dünyanın yüksek köşklerine benzemezler. Zira cennet su­lan arşın içlerinden çıktığı için, köşklerden daha yüksektedir. O zaman onların üzerine alttan da üstten de akması mümkün olur. Cenab-ı Hak onlara bu köşk ve sarayları vaadetmiştir. Allah'ın vaadi mutlaka yerine gelir. [14] Yağmur Ve Bulut Allah gökten suyu indirdi» tabirindeki sudan maksat yağ­mur, gökten maksat da buluttur. Bazıları Sudan maksat yeryüzünde bulunan bütün sulardır. Suyu gökten indirmekten maksat ilk yaradılışın başlangıcındaki indirmedir» demişlerdir. Şöyle ki Cenab-ı Hak yeri ilk yarattığın­da susuz yaratmıştır. Arşın altında bulunan bir su denizinden suyu indirdi. O suyu yerdeki pınarlara soktu. Yani cesetteki damarlar mesabesinde bulunan yer pınarlarına soktu. Birinci yoruma göre ayetin zahiri çeşmelerin ve kanalların su­yunun yağmur sularından olduğuna delâlet eder. İkinci yoruma göre ise yağmur suyundan değildir. Fakat ayetteki suyu, yağmur­dan, kardan ve başka sebeplerden peydah olan suya hamletmek daha uygundur. Ayet, Cenab-ı Hak'kın bu indirilen suyu yerdeki pınarlara soktuğuna delâlet eder. Fakat o pınarlarda inen sudan başka su olmadığına delalet etmektedir. îster havanın buharlaşmasından ol­sun, ister başka şekillerle oluşup meydana gelsin, bu Allah'ın kuv­vet ve kudretiyledir. Renkleri değişik olan ekinlerden maksat, çeşitleri ve sınıflan değişik olan ekinlerdir. Buğday, arpa ve çavdar gibi. Onu sararmış olarak görürsün»; yani yeşillikten, nedaretten sonra bu renge bürünmüş olarak görürsün. [15] Meal 22- Allah tarafından kalbi İslâm'a açılmış ve Rabbinden bir nur üzerinde olan bir kimse kalbine mühür vurulmuş ve kalbi katılaşmış bir kimse gibi midir? Yazıklar olsun Allah'ın zikri hu­susunda kalpleri katılaşmış olanlara! Onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. 23- Allah kelâmın en güzelini ayetlerinin biri diğerine, benzer ve tekrarlanmış bir kitap halinde indirdi. Rablerinden kor­kanların ondan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine yönelerek yumuşar. İşte bu Allah'ın hidayetidir. Onunla dilediğini hidayete eriştirir. Allah kimi sap tır irs a artık ona hidayet edecek yoktur. 24- Kıyamet Günü zalimlere; Kazanmış olduğunuzu ve­balinizi tadın» denilmişken azabın şiddetinden yüzü ile korun­maya çalışan kimse bu azaptan kurtulan kimse gibi midir? 25- Onlardan Öncekiler de peygamberlerini yalanlamış­lardı. Farkına varmadıktan bir yerden azap onlara gelmişti. 26- Böylece Allah onlara dünya hayatında rezaleti tattırdı. Ahiret azabı ise kuşkusuz iaha büyüktür. Keşke bilseler! 27- Andolsun ki biz öğüt alırlar diye bu Kuranda insanlara her türlü meseleden getirmişizdir. 28- Onu düzgün ve Arapça bir Kur'an olarak indirdik. Umulur ki küfürden sakınırlar. 29- Allah birçok huysuz geçimsiz ortağın malı olan bir köle ile bir tek kişiye bağlı bulunan bir köleyi misal verir. Hiç bu ikisi durum bakımından eşit olur mu? Hamd ancak Allah'a mah­sustur. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar! 30- Ey Rasûlüm! Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler. 31- Sonra Kıyamet Gününde hepiniz Rabbinizin huzurun­da birbirinizden davacı olacaksınız. [16] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 22-31 Allah tarafından kalbi İslâm'a açılmış...» Bu Ayetlerin Tefsiri Allah'ın göğsünü İslâm'a açtığı kimse...» cümlesi isti'nafi bir cümledir. Şüphesiz ki bunda sağlam akıl sahipleri için bir ib­ret vardır» hükmünün nedenini teşkil etmektedir. Şeraha» fiili aslında yaymak ve uzatmak mânâsına gelen şerh kökünden gelir. Yani genişletmekten kinayedir. Ayetin takdiri şöy­le olur Acaba bütün insanlar bir midir? Allah'ın göğsünü İslâm'a açtığı ve İslâm için hazır bir şekilde yaratmış olduğu kimse, asıl fıtrat üzerinde durur. O fıtrat onda zararlar meydana getiren ha­rici kesiflerle değişmez. Böyle bir insan bunun bir gereği olaak Rabbi'nden büyük bir nur üzerinde istikrar eder. Bu nur Cenab-ı Hak'tan, lütfudur. Onun kevni ve tenzili ayetlerinin müşahedesi anında rahmet olarak doğar. Bununla hakka hidayet etmeye mu­vaffak eder. Acaba böyle bir insan, kalbi taşlaşmış, kötü tercihle­ri yüzünden Allah'ın kendisinde yaratmış olduğu fıtrat temeli de­ğiştirilmek suretiyle göğsü daralmış, dalâlet karanlıkları kendisini istilâ etmiş ve kevnî, tenzili ayetlerin hepsinden yüz çevirmiş, hiç­birinden ibret almayan, hiçbirinden müstefid olmayan kimse gi­bi midir? Şüphesiz böyle bir kimse göğsü Allah tarafından İs­lâm'a açılmış kimse gibi olmaz! [17] Allah'ın Zikrinden Kalbi Katılaşanlar Allah'ın zikrinden Ötürü kalpleri katılaşan kimseler»den mak­sat, Allah zikredildiğinde, O'nun ayetleri okunduğunda bundan tik­sinen, bunlar okunduktan sonra kalbi daha da katılaşan kimse­lerdir. Ayetin kâfirlerle ilgili bölümü çoğul, müminlerle ilgili bölümü ise tekil olarak getirilmiştir. Bu müminlerin sayı bakımından her ne kadar çoksalar da1 tek kişi gibi olduklarına işaret eder. Fakat kâfirler bunun tam tersinedir. En güzel hadis»ten maksat Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an'm Hadis» olması kendisiyle konuşulan bir kelâm olması cihetiyle-dir. Yoksa burada kadimin, zıddı olan hadis mânâsında değildir. Eş'ariler'den Kelâmın lâfzı hadistir» diyenler, hudusa delâlet eden bütün vasıflan, kelâm-ı lafzîye hamlederler. Burada Kur'an'a hadis denilmesi müşakelet babından olabilir. İbn Abbas'tan gelen bir rivayete göre sahabelerden bir grup; Ey Allah'ın Rasûlü! Bi­ze güzel hadislerden ve zamanın haberlerinden bahset» teklifinde bulundu. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu. Ayet metnindeki Kitaben» kelimesi Ahsene'l-Hadis» -kelime­sinin bedeli veya hâlidir. Müteşabihen kelimesi de Kitab'ın sıfatı­dır. Yani Kitab'ın sıhhat, hüküm, hak üzerinde, doğruluk üzerin­de bina etmek gibi mânâları birbirlerine benzemektedir. İnsanla­rın dünya ve Ahiret'teki yararlanın açıklamada mânâlan birbir­lerine benzer. Veya fesahatta kelimeleri birbirine benzer. Mesâniye» kelimesi Kitab'ın ikinci sıfatıdır. Mesâniye» ke­limesi musannanın çoğuludur. Mânâsı tekrarlanan ahkâmlar, mev' izeler ve kıssalar demektir. Zira birçok kıssa Kur'an'da tekrar edilmekte, mev'izeler, ahkâmlar tekrarlanmaktadır. Veyahut ta okunurken tekrar edlidiği için Cenab-ı Hak bu sıfatı Kitab'a ver­miştir. Bazılarına göre Mesâniye» kelimesi mesna Kelimesinin ço­ğuludur, Tesniye kökünden gelir ki yine tekrar etmek ve iade de­mektir. Bazılarına göre de Mesani» kelimesi mesniye kelimesinin ço­ğuludur ve sena övmek kökünden gelir. Zira Allah'ın ayetleri Al­lah'ı sena etmekle doludur. Veya ayetler belagat ve icazlarından ötürü durmadan övülmektedirler. Mesani» kelimesinin Kitab'a sıfat olması tafsilatı itibanyladır. Bir şeyin tafsilatı ise onun tamamıdır. Rablerinden korkanların derileri ürperir» cümlesi Kitabin başka bir sıfatı ve hâlidir. Bu cümlenin mânâsı, onlar Kur'anln teh-did ayetlerini dinlediklerinde onlara bir korku isabet eder ki bu korkudan dolayı derileri ürperir, diken diken olur. Allah'ın rahmetini ve lütuflarmı ve vaad ayetlerini dinledikle­ri ve hatırladıkları zaman da korkulan ümide, dehşete kapılmala­rı da rağbete dönüşür. İşte Derileri be kalpleri Allah'ın zikrine yumuşar» cümlesi de bunu ifade etmektedir. 24. ayet isti'nafi bir cümledir. Daha önceki hükümlerin nede­nini teşkil etmektedir. Ayetin takdiri şöyle olur Acaba bütün in­sanlar eşit midirler? Elleri boyunlarına bağlı olduğundan dolayı şiddetli ve kötü azabı, Kıyamet Günü'nde azalarının en şereflisi olan yüzüyle defetmeye çalışan bir kimse ile iman edip de böyle felâketlerden emin kalan bir kimse bir olur mu? Ayet metnindeki Vech» kelimesi ya hakiki mânâsına hamle­dilir ki yüz demektir veya insanın bütünü mânâsındadir. O zaman yüzle azabı defetmeye çalışmak, azabı defetmeye çalışacak gücün kalmaması mânâsına gelir. Çünkü yüzle azap nasıl defedilebiecek-tir? Zira yüz, azabın definde kullanılmayan azalardandır. Bu ayet Ebu Cehil hakkında nazil olmuştur. Zalimlere denildi» cümlesindeki fiilin faili ateşi idare eden meleklerdir. Denilecektir» yerine Denildi» tabirinden kullanıl­ması da gösteriyor ki bu kesindir ve muhakkak olacaktır. Kazandıklarınız^ tadın» ifadesinden maksat, kazandıklarınızın azabını tadın demektir. Küfür ve günahtan dolayı cezanızı tadın anlamındadır. 26. ayetin metnindeki EUHizy» kelimesi zillet ve rezalet mâ­nâsını ifade eder. Dünya hayatında Allah onlara hizyi tattırdı; ya­ni onları zelil düşürdü, yere batırdı, memleketlerinden ve yurtla­rından kovulmalarına müsaade etmek gibi azabın çeşitlerini tattır­dı. Ahiret azabının daha büyük ve korkunç olması, ebedî ve şid­detli olmasından ileri gelir. 26. ayetin sonundaki cümlenin başmda yer alan Lev» edatı ya temenni mânâsını ifade eder veya şart harfidir. O zaman cevap mukadderdir. Yani eğer bir şey biliyorlarsa kesinlikle bunu bile­cek ve ibret alacaklardır. 28. ayetin metninde geçmekte olan Kur'an'en Arabiyyen» ifa­desi ya Haza» kelimesinin hâli veya mukadder bir fiilin mefulu olur. Yani fiiller Arapça olan bir Kur'an'ı överim veya benim on­dan maksadım Arapça olan bir Kur'an'dır şeklinde takdir edil-inektedir. Daha önce geçen Yetezekkerune» fiilinin mefulü de olabilir. Bu tabir Kur'an'm Arapça olduğunu, başka dille olmadığını kesin­likle ifade etmektedir. O Kur'an düzgündür»; yani onda ihtilâf, tenakuz diye bir şey bahis konusu değildir. îvec» kelimesi fikir ve basiretle idrak edi­len nesne demektir. ELAvac» okunduğu takdirde hisle idrak edi­len nesne demek olur. Cenab-i Hak Kur'an öyle bir hududa var­mıştır ki aklen dahi onda herhangi bir karmakarışiklığı idrak etme imkânı yoktur. Hisle zaten yoktur» buyuruyor. Bu ayetin yorumu Kehf Suresi'nde geçmişti. Bazılarına göre ELİvec» kelimesinden maksat şek ve karma­şıklıktır. Bu, Mücahid'den rivayet edilmiştir. Allah bir temsil getirdi...» cümlesi Kur'an'ın temsillerinden birini irade etmektedir. Önce Temsil getirmekteki hikmet, hatır-latmak, vaaz vermek ve takvayı elde etmektir» denildikten sonra muvâhhid ile kâfir için bu temsil getirilmiştir. Darbı mesel garip bir hâli başka bir garip hâle benzetmektir. Allah müşrik bir kim­seyi, o müşrikin mezhebinin iktizası olarak, onun her mabudu Bana tap, bana ibadet et» iddiasından dolayı bir köleye benze­tiyor. O köle üzerinde bir cemaat ortaktır. Ahlâkları kötü, tabiat­ları pis olduğu için o köle hususunda durmadan çekişmektedir­ler. Her biri onu kendisine çekmekte ve sıra takip etmeksizin onu birbirlerine ters hizmetlerinde kullanmaktadırlar. Burada benzet­me, şaşkınlık ve kalbin dağınıklığmdadır. Cenab-ı Hak muvâhhid kişi için de o tek kişinin malı olduğu için, halis bir kişiyi temsil olarak vermektedir. Başkasının onda herhangi bir müdahalesi yoktur. O, hayretten ve kalbin dağınıklığından müsterihtir. Cenab-ı Hak burada akıl-baliğ olan kimseyi racul temsil ola­rak veriyor. O, şekavet ve saadetini herkesten daha iyi kavramak­tadır. Zira çocuklar ve kadınlar bazen bundan gafil olurlar Acaba bu ikisinin durumu bir olur mu?» cümlesi onların bir olduğunu uzak sayan ve reddeden bir cümledir. En beliğ bir şekil­de Cenab-ı Hak onların bir olmadıklarına ve böyle bir ihtimalin yokluğuna işaret etmekte ve bunu tekidde bulunmaktadır. Bu cüm­leden anlaşılır ki onların bir olmamaları son derece açıktır ve hiç kimse onlara bir demeye muktedir değildir. Çünkü onların biri şiddet ve zahmet, diğeri de rahat ve rıza içindedir. Hayır! Onların çoğu bitmezler!», yani insanların çoğunu teş­kil eden müşrikler bu durumu bilmezler. Halbuki bu durum apa­çıktır. Veya insanların çoğu olan müşrikler ilim erbabından değil­dirler ki bunu bilsinler. Böylece onlar şirk ve sapıklık girdabında kalakalırlar. Bazı müfessirler Onların çoğu bunun Allah'tan olduğunu bil­mezler demektir» diyorlar. Sen de öleceksin, onlar da ölecekler» cümlesi Kıyamet Gü-nü'ndeki mücadelenin temhididir. El Bahr'da şöyle denilmekte­dir Bunlar hakka bakmadıklarından, darb-ı mesellerden yararlan­madıklarından dolayı hepsinin dönüş noktası, ölümle, Allah'adır. Onlar Kıyamet Günü'nde Allah'ın huzurunda cedelleşecekler, Allah da adil bir hakem olarak hak sahibini bâtıl sahibinden ayırd ede­cektir.» Hitap Hz. Muhammed'edir. Ebu Hayyan Ümmetimden mü­min olanlar da bu hitaba muhataptırlar» diyor. Onlar öleceklerdir» cümlesindeki gaib zamiri kâfirlere raci-dir. Ve Cenab-ı Hak bu cümleyi tekidli getirmek suretiyle onların büyük bir gaflet içerisinde olduklarını, adeta ölümü inkâr ettik­lerini iş'ar etmektedir. [18] Allah Huzurunda Davalaşmak Sonra siz Kıyamet Günü'Tide işlerinizin sahibi olan Allah'ın huzurunda davalaşacaksınız. Sen onları Ben Allah'ın emrini on­lara tebliğ ettim. Hükümleri, mev'izeleri onlara intikal ettirdim» demek suretiyle onları mağlûp edeceksin. Onlar ise -mukabere ve inada sığınmak mecburiyetinde kalacaklardır.» Cenab-ı Hak ayette hem Kıyamet Günü», hem de Rablerinin katı» tabirini dehşet daha fazla olsun diye kullanmaktadır. Aynca onların mücadelesinin büyük bir günde ve bütün emirlerine sahip olan, hükmü onlarda geçerli» olan bir zatın huzurunda olacağını açıklamaktadır. Bazı müfessirler Bu davalaşmadan maksat umumi davalaş­madır» demişlerdir. Yani dünyada insanlar arasında cereyan eden hadiseler hakkında bir davadır. Yoksa bu, Rasûl-ü Ekrem ile kâfir­ler arasında özel bir dava değildir. Rivayetler de davanın özel ol­madığına delâlet etmektedir. Said bin Mansur, Ebu Said el-Hudri'den şöyle rivayet ediyor Bu ayet indiğinde biz Bizim Rabbimis bir, dinimiz birdir. Niçin aramızda mücadele olsun?» diyorduk. Sıffıyn gününde bazılarımız diğerine kılıçla hücum ederken biz İşte bu, odur» dedik.» Abd bin Humeyd, Nesei, İbn Ebi Hatim, Tabarani ve İbn Mer-duveyh, İbn Ömer'den şöyle rivayet ediyorlar Andolsun, bir za­man durduk. Bu ayetin bizim hakkımızda ve Tevrat ile İncil ehli hakkında nazil olduğunu zannediyorduk. Dedik ki Biz nasıl da-valaşacağız? Bizim peygamberimiz, kitabımız birdir.» Fakat ba­zılarımızın diğerlerinin yüzlerine kılıç çaldığım görünce anladım ki bu ayet bizim hakkımızda nazil olmuştur.» Hulâsa olarak davalaşma burada geneldir deriz. Yani doğru ile yalancı, mazlum ile zalim, hidayette olan ile sapık, zayıf olan­la mağrur davalaşacaklardır. Bu görüşü îbn Cerir îbn Abbas'tan; Tabarani, Ebu Eyyub'ten rivayet etmiştir. [19] Meal 32- Allah'a karşı yalan uydurandan ve kendisine gelmiş iken hakkı Kur'an'ı yalanlayandan daha zalim kim vardır? Kâfirler için cehennemde bir durak olmaz olur mu? 33- Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler ise sakınanların ta kendileridir. 34- Onlar için Rablerinin katında diledikleri her şey vardır. İşte bu iyi davrananların mükâfatıdır. 35- Allah bununla onların işledikleri kötü amelleri örtecek ve onlara amellerinin en güzeli derecesinde mükâfat verecektir. 36- Allah kuluna yetmez mi? Ey Rasûlüm! Onlar seni Al­lah'tan başka taptıkları putları ile korkutuyorlar. Allah kimi şaşırtırsa artık onu doğru yola götürecek kimse yoktur. 37- Allah kimi de doğru yola götürürse, artık onu da şaşır­tacak kimse yoktur. Allah galib olan ve Öc alan değil midir? 38- Ey Rasûlüm! Onlara Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan Evet, Allah yarattı» derler. De ki Ne dersiniz? Al­lah bana sıkıntı vermek istese, Allah'ı bırakarak taptıklarınız O'nun verdiği sıkıntıyı kaldırabilir mi? Veya Allah bana bir rahmet vermek istese onlar O'nun rahmetine mâni olabilirler mi?» De ki Allah bana yeter! Tevekkül edenler ancak O'na te­vekkül ederler! 39/40- Ey Rasûlüm! De ki Ey kavmim! Elinizden gele­ni yapın. Ben de bildiğim gibi yapacağım. Yakında kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini, kımıldatmayacak azabın ki­min başına konacağını anlayacaksınız!» [20] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 32-40 Allah'a karşı yalan uydurandan ve...» Bu Ayetlerin Tefsiri Acaba ortak koşmak ve çocuk nisbet etmek suretiyle Allah'a iftira edenler ile doğruluk kendisine ilk geldiğinde onu yalanlayan­dan daha zalim kim olabilir?» Doğruluktan maksat Hz. Peygamberin getirdiği Kur'an'dır. îlk başta düşünmeksizin, tefekkür etmeksizin onu yalanlamaları kastedilmektedir. El-Haffaci; Yalanlamalarından -maksat, peygamberi yalanla­malarıdır. Bu, peygamberler Allah katından onlara vahy getirdik­leri ilk zamandadır. Mucizeler ortaya çıktıktan sonra onları yalan­lamaları demektir. Yoksa bu mutlak yalanlama değildir» demek tedir. [21] Kur'an'ı Tevil Etmek Konusu Kur'an'ı tevil eden bir kimse onu yalanlamış değildir. Ancak dinin zaruriyatını yıkarsa o zümreye girmiş olur. Doğruluğu geti­ren Rasûi-ü Ekrem'dir. Cenab-ı Hak 35. ayette önce günahların kefaretini, sonra kendilerine verilen mükâfatı zikrediyor. Çünkü zararları gidermek, menfaatleri celbetmekten daha mühimdir. Allah kuluna kâfi değil midir?», yani Allah'ın kâfi olduğu o kadar açıktır ki hiç kimse bu hususta tereddüt etmemelidir. Kul»dan maksat RasûJ-ü Ekrem'dir. Nitekim Süddi'den bu görüş rivayet edilmiştir. Allah'tan başkasıyla seni korkuturlar» ayeti de bu görüşü desteklemektedir. Geneller olarak kulların ta­mamı da kastedilebilir. [22] Kâfire Meydan Okumak De. ki Ey kavmim! Elinizden geleni yapın»; yani şimdi üze­rinde bulunduğunuz düşmanlık haline devam edin. Veya imkâ­nınız ve gücünüz yettiği şekilde yapacağınızı yapın! Bu emri tehdid içindir. Ben de bildiğim gibi yapacağım» cümlesi de onları korkutmaktadır. Şimdi çaılşacağım veya gele-çekte çalışacağım veya şu konuda çalışacağım demeyip genel bir şekilde ifade buyurması onların korkutulmasını daha da çoğaltır. Bu cümle îşar eder ki Hz. Peygamber için, her zaman başka bir mevkii vardır. O durmadan Allah'ın yardımı ile artar. Ayetin Siz yakında bileceksiniz» cümlesi Rasûl-ü Ekrem'in hem dünyada hem de Ahiret'te onlara gâlib geleceğine delâlet etmektedir. Çünkü Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini, kımıldatmayacak azabın kimin başına konacağım anlayacaksınız» cümlesi de buna delildir. Birinci cümle dünya azabına işarettir ki bu, Bedir Günü'n-de onlara isabet etmiştir. İkinci cümle Ahiret azabına işarettir. O da daimi ateş azabıdır. [23] Meal 41- Ey Rasûlümî Kuşkusuz ki biz insanlar için Kitab'ı Kur'an'ı sana hak ile indirdik. Artık kim doğru yola gelirse bu kendi menfaatinedir. Kim de saparsa ancak kendi zararına sap­mış olur. Sen onların üzerine vekil değilsin. 42- Allah ölüm vaktinde canlan alır. Ölmeyenin de uyku zamanında canını alır. Üzerinde ölümlerine hükmettiği canı tutar, diğerini belli bir süreye kadar salıverir. îşte bunda düşünen bir toplum için ayetler ibretler vardır. 43- Yoksa onlar Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? Ey Rasûlüm! De ki Onlar bir şeye sahip olmadıkları, akıl da erdiremedikleri halde mi şefaat edecekler?» 44- De ki Bütün şefaat hakkı Allah'ındır. Göklerin, ve yerin mülkü O'nundur. Sonra Kıyamet'te O'na döneceksiniz.» 45- Ne zaman Allah tek başına anılsa, Ahiret'e inanmayan­ların kalpleri nefretle çarpar. Allah'tan başka mabudlan anıl­sa hemen kalpleri sevinç île dolar. 46- Ey Rasûlüm! De ki Ey Allahim! Ey gökleri ve yeri yaratan! Ey gizli ve açığı bilen! Kullarının ayrılığa düştükleri şeyler hakkında aralarında sen hükmedeceksin.» 47- Eğer yeryüzünde olanların hepsi ve onun bir misli da­ha nefislerine,zulmedenlerin olsa, Kıyamet Günü tutulacakları şiddetli azaba bedel olarak onu verirlerdi. Çünkü o gün Allah tarafından, dünyada hesaba katmadıkları şey onlara görünür. [24] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 41-47 Ey Rasûlüm! Kuşkusuz ki biz insanlar için...» Bu Ayetlerin Tefsiri ÜZerİne insanla için indirmişiz. Çünkü onların dünya ve Ahiret'teki yararlan buna bağlı- Sen onlar üzerinde vekil değilsin,; yani onları hidayete zorla götüremezsin. Senin vazifen tebliğdir. Sen de bunu tam mânasıy yaptın. Şekilde ilgileri kalmasın. Ancak ölü anındaki öldürmesi zahiren ve bâtınen bedenle onlar arasında ilgi bırakmamasıdır. Uyku za­manındaki öldürmesi ise sadece zahirde alâkanın kalmamasıdır. Ezelde kendileri hakkında ölümü takdir buyurduğu nefisleri artık bir daha bedenlerine göndermez. Ve böylece bâtinî tasar­rufun kesilmesi, zahiri tasarrufun kesilmesiyle birleşir. Diğerle­rini yani uyku halinde olan nefisleri bedenlerine gönderir. Yakaza halinde olduğu gibi olur. [25] Musamma Eceli musemma» dan maksat, ölüm için gerçek olarak belir­tilen noktadır. 42. ayetin metnindeki Zalike» kelimesi 41. ayetteki nefsi ya­nında tutmak, nefsi bedene göndermek meselesine işaret etmek­tedir. Burada düşünen bir kavim için birçok mucize, birçok delil, birçok burhan vardır. Kureyşliler Allah'ı bırakıp da Allah'tan baş­ka şefaatçiler edindiler. Bu şefaatçiler güya Allah katında azabı kaldırmak hususunda, onlar için şefaatte bulunacaklardır. [26] Şefaat Meselesi De ki Onlar hiçbir şeye sahip olmadıkları, hiçbir şeye akıl er-dirmedikleri halde mi şefaat edeceklerdir? Sizin de gördüğünüz gibi onlar cansızdırlar. Ne kudretleri ne de bilgileri vardır. Böyle olsa dahi size şefaat edeceklerini mi umuyorsunuz? De ki; Şefaatin tamamı Allah'ındır» cümlesi onların Şefaat­çiler bu putların kendileri değildir. Aksine bu putların temsil eU tikleri ve Allah'a yakın olan bazı kişilerdir» şeklindeki sözlerine reddiyedir. Hiç kimse hiçbir şefaate güç yetiremez. Ancak Allah ona şefaat izni verirse yapabilir. Burada ise böyle bir şey sözkonu-su değildir. Bu ayetle Kıyamet Günü'nde şefaatin olacağı hususunda istid­lal etmişlerdir. Çünkü mülk veya ihtisas —ki bunların ikisi de harfi cer olan lam'm mânâsıdır— şefaatin varlığını iktiza eder. Kimse şefaat edemeyecektir» şeklindeki mutlak istidlal ise zayıf­ta Allah bir olduğu halde amlsa...» cümlesinden maksat, onla­rın mabudlan Allah'la beraber anılmadığında veya Lâ ilahe illal­lah» denildiğinde, Ahiret'e iman etmeyenlerin kalpleri ürperir, nef­ret eder, demektir. Bu ayet bütün müşrikler hakkında nazil olmuştur. İbn Mer-duveyh İbn Abbas'tan şöyle rivayet eder Ahiret'e iman etme­yenlerden maksat, Ebu Cehil bin Hişam, Velid bin ükbe ve übey bin Haleftir. Allah'tan başkası da Lat ve Uzsa'dır.» 46. ayet Rasûl-ü Ekrem için bir tesellidir. Allah'a iltica etme­yi, Allah'a yalvarmayı emrediyor. Çünkü Hz. Peygamber onları di­ne davet etme yolunda çok zahmet çekiyordu; Onların gurur ve inatları, serkeşlikleri Hz. Peygamber'e çok sıkıntı veriyordu. Allah her şeye kadirdir. Bütün âlemin hallerim bilmektedir. Bu ayet bildiriyor ki Rasûlullah'ın çalışması Allah'ın malûmudur ve şükrü gerektiren bir çalışmadır. Kullar nasıl Allah'a iltica ede­cektir? Allah'ın yüce isimleriyle nasıl dua edecektir?» meselesini de bu ayet bildirmektedir. Allah'ın kullar arasındaki hükmetmesinden maksat, Hz. Mu-hammed ile kâfirler arasındaki hükmü demektir. Hiç hesap etmedikleri şeyler Allah'tan karşılarına çıkmıştır»; yani ceza ve azabın çeşitlerinden öylesi çıkmıştır ki onlar onu hiç hesaba katmıyorlardı. Bu cümle tehditte mübalâğanın artabilece­ğini ifade etmektedir. Tıpkı Hiçbir nefis göz aydınlığında onlar için gizleneni bilmez» ayetinde vaadde mübalağayı ifade etmesi gibi. [27] Meal 48- Onlara, işledikleri kötü şeyler belli olur. Alaya aldıkları şeyler de kendilerini çepeçevre sarar. 49- İnsana bir zarar dokunduğu zaman, bize yönelerek dua eder. Sonra tarafımızdan ona bir nimet verildiğinde der ki Bu nimet bana bilgim dolayısıyla verildi». Hayır! Bu bir de­nemedir. Ancak onların çoğu bilmiyor! 50- Bu sözü kendilerinden öncekiler de söylemişti. Fakat ka­zandıkları şeyler onlara hiçbir yarar sağlamadı. 51- İşte sonunda kazandıktan kötülükler başlarına geldi. Onlardan zulmetmiş olanlara da kazanmış oldukları kötülükler isabet edecektir. Onlar Allah'ı aciz bırakabilecek de değildirler. 52- Onlar bilmezler mi ki Allah dilediğine rızkı genişletir ve dilediğine kısar. Hiç kuşku yok ki bunda iman etmiş bir top­luluk için ayetler ibretler vardır. 53- Ey Rasûlüm! De ki Ey nefisleri aleyhinde aşın gi­den kullarım! Allah'ın rahmetinden limit kesmeyin. Çünkü O, bü­tün günahları affedicidir, kuşkusuz ki çok affeden, çok esirgeyen­dir. 54- O azap size gelip dokunmazdan Önce Rabbinize yöne-Iip, O'na teslim olun i Sonra size yardım da edilmez. 55- Size ansızın ve farkına varmadığınız bir sırada azap gel­mezden önce, Rabbinizden indirilen en güzel kelâma Kur'an'a uyun! 56- O gün kişinin Yazık bana! Allah'a ibadette kusur etmişim, Kur'an ve müminlerle alay edenlerdenim» deyip ya­kınmasından Önce Allah'a tâbi olun. [28] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 48-56 Onlara işledikleri kötü şeyler...» Bu Ayetlerin Tefsiri İnsana bir zarar dokundu mu bizi çağırır» ayetindeki insan­dan maksat İnsan cinsidir. Bazıları Huzeyfe bin Muğire'dir», ba­zıları da Sadece kâfirlerdir» demişlerdir. Belki o bir fitnedir» cümlesindeki zamir, nimete racidir. Bu bir deneme, bir imtihandır. O'na karşı Allah'a şükredecekler mi, etmeyecekler mi şeklindeki Fakat insanların çoğu bunu bilmez.» Nimetülere fitne denilmiştir. Halbuki fitne nimetin kendisi değil, aletidir. O kelimeyi onlardan öncekiler de söylediler.» Kelime»den maksat Ben bunu katımdaki bir ilim sayesinde elde ettim» sözüdür. Çünkü Karun ve kavmi böyle söylüyorlardı. Onlardan» maksat müşriklerdir. Zalimler veya müşriklerin hepsidir. Zira şirk büyük bir zulümdür. Veya bir kısmı kastedil­mektedir. Çünkü onlar musibet kendilerini yakalayıncaya kadar küfürde ısrar ettiler. Kesbettikleri günahlarından maksat, dünya azabıdır. Zira Mekkeliler yedi sene kıtlığa tutuldular. Bedir Gü-nü'nde Mekkeliler'in ileri gelenleri öldürüldü. Bazıları Ahiret azabı da olabilir» derken diğer bir grup Hem dünya hem de Ahiret azabını kapsayan genel bir azaptır» demişlerdir. [29] Rızık Allah'ın Dilemesine Bağlıdır Allah nzkı dilediğine genişletir, dilediğine daraltır.» Bu hu­susta Allah'tan başka hiç kimsenin müdahalesi bahis konusu de-ğildir. Çünkü onlar yedi sene sıkıntı çektikleri halde putları ken­dilerine hiçbir yarar sağlamamıştır. Ayet metnindeki Esrafu» fiili günahlarda ifrat ettiler demek­tir. Zira israf kökünün esas mânâsı ifrat demektir. Ragıb, İsraf, insanın işlediği her fiilde hududu aşmak demektir» der. Ayet metnindeki La teknatu» fiili ümitsiz olmayın demektir. Yani Allah'ın mağfiret ve lütfundan ümidinizi kesmeyin. Rahmetn mağfiretle tefsir ettik. Çünkü mağfiret, rahmetten bir derecedir. Veya rahmet oldu mu mağfiret de vardır. Zira af­folunmayan bir kimse için rahmet etmek tasavvur edilemez. Günahların ı. .ağf ketinden maksat, onlardan uzaklaşmak ve onlarla kişiyi ne zahirde ne bâtında muaheze etmemek demektir. Günahları örtmekten maksat budur. Bazıları Günahları affetmekten maksat onları amel sahifele* rinden tamamen silmek demektir» demişlerdir. Kesinlikle Allah kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bun­dan başkasını, dilediğine affeder» ayeti şirkin ötesinde olan her şeyi mutlak bir şekilde kapsamaktadır. 53. ayetin sebeb-i nüzulü, îbn Cerir ve İbn Merduveyh'in îbnAbbas'tan rivayet ettiğine göre şöyledir Mekkeliler Muhammed putlara tapan, Allah'tan başka ilaha yalvaran, Allah'ın haram. kıl. dığı nefsi öldüren affolunmaz. Artık biz nasıl hicret edip müslü* man olalım? Oysa biz putlara taptık. İnsanlar öldürdük tşirk ehli idik» deyince Cenab-ı Hak bu ayeti indirdi.» İbn Cerir, İbn Ömer'den şöyle rivayet ediyor Bu ayet Ayyaş bin Ebi Rebia, Velid bin Velid ve müslüman olduktan sonra fitneye, azaba duçar oldukları için dinden dönen­ler hakkında inmiştir. Biz, Allah artık onların ne farzını ne de sünnetini kabul etmez. Onlar müslüman olduktan sonra azaptan ötürü dinlerini terkeden kimselerdir» diyorduk. İşte bu ayetler nazil olduğunda onlar Rasûlullah'ın kâtibi idi. Evvelâ bunları eliy­le yazdı. Sonra bunları Ayyaş'a, Velid'e yahut da o kişilere yaz­dı. Onlar gelip müslüman oldular ve hicret ettiler. Rabbinizden indirilen en güzel kelâm» dan maksat insanları dünya ve Ahiret hayrına irşad eden ayetlerdir. Kıssalar vaaz eden ayetler değildir. Veyahut da emredilenler veya azimetler veya nes-hedenlerdir. Rabbinizden indirilen»den maksat, Kur'an'dır. Öy­leyse bu hitap Kur'an'ın muhatapları olan mümin ve kâfirlerin hepsinedir. Zira burhan hem kâfirlere hem de müminlere gelmiş­tir. Çünkü Easûl-ü Ekrem bütün insanları davet etmek üzere Kur'-an'ı almıştır. Bu hitap beşer cinsine olabilir. İndirilennden maksat sema­vî kitaplar, Onların en güzelinden» maksat ise Kur'an olabilir. Fa­kat bu yorum zahirin hilafinadır. La teş'urune», yani onun geleceğini bilmiyorsunuz ki onu de­fetmenin tedarikine başvurabilesiniz. Nefs» kelimesinin nekra getirilmesi teksir içindir. Yani bir- çok nefis böyle demiştir. Hasret» kelimesinden maksat, cenneti elden kaçırmak, ateşe girmek hasretidir. Fakat teksir daha uygun­dur. Çünkü Kıyametin birçok hasretleri vardır. Cenbİllah» tabirinden maksat Canibullah»tır. Ragıb, Cenb, aza demektir. Sonra yön mânasında kullanılmıştır. Burada cihet kastedilmektedir» der. Yani Allah'a taatin cihetinde veya Allah hakkının cihetinde tefrite kaçtım. Tefrit taat cihetiyle olur ve ken­disinden, taatteki tefrit kastedilmektedir. Bazıları Cenb, burada Allah'ın zatından mecazdır» demişler­dir. Yani Allah'ın zatı hakkında tefritte bulunduğumdan dolayı ba­na yazıklar olsun! 56. ayetin son cümlesinin başındaki İn» edatı înne»den tah­fif edilmiştir. İsmi zamiri şandır Muhakkak durum şudur ki ben Allah'ın diniyle, müslümanlarla istihza edenlerdendim!» [30] Meal 57- Veya Allah bana hidayet verseydi muhakkak ben Al­lah'tan korkanlardan olurdum» demezden önce size emredilene tâbi olun. 58- Veya azabı gördüğü zaman Benim için dünyaya bir kez daha geri dönmek mümkün olsaydı da güzel amel işleyen­lerden olsaydım» demezden önce... 59- Hayır! Sana ayetlerim geldi de onlan yalanladın. Kibir­lendin ve kâfirlerden oldun. 60- Allah'a karşı yalan söyleyenlerin Kıyamet Günü yüz­lerini kapkara görürsün. Kibir taslayanlar jçin cehennemde bir durak olmaz olur mu? 61- Allah ittika edenleri, imanları sayesinde kurtuluşa er­dirir. Onlara kötülük dokunmaz ve onlar mahzun da olmazlar. 62- Allah herşeyin yaratıcısıdır. O herşeye vekildir. 63- Göklerin ve yerin hazineleri O'nundur. Allah'ın ayetle­rini inkâr edenler var ya! İşte onlar kendilerine yazık edenlerdir! 64- Ey Rasûlüm! De ki Ey cahiller! Bana Allah'tan baş­kasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?» 65- Andolsun ki sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi Eğer Allah'a şirk koşarsan muhakkak amelin boşa gider ve el-beîte hüsrana uğrayanlardan olursun!» 66- Hayır! Allah'a kulluk et ve O'na şükredenlerden ol! 67- Onlar Allah'ı gerektiği gibi takdir edemediler. Oysa Kı­yamet Günü yeryüzü tamamen onun tasarrııfundadır. Gökler de onun sağ elinde durulmuştur. Allah onlann ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir. [31] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 57-67 Veya Allah bana. hidayet verseydi...» Bu Ayetlerin Tefsiri Mutezile 59. ayet kulun fiillerini kendisinin yarattığına delil­dir» demiş, Eş'ariler onlara Fiillerin kula isnad edilmesi kesti kudret itibarıyladır» demek suretiyle cevap vermişlerdir. Molla Gürani Fiil Allah'ın izniyle, tesir edici kul kudreti itibarı iledir» demiştir. Mutezile ise Kulun tesir edici kudreti itibarıyladır, Al­lah ister izin versin, isterse vermesin» demişlerdir. Kıyamet Günü'nde Allah'a yalan isnad edenleri yüzleri sim­siyah olduğu halde görürsün». Bu cümle onlara dokunup da ger­çekten yüzlerinin simsiyah kesilip de onlann başkasından ayırd edilmesine alâmet olmasına hiçbir mâni yoktur. Bu, mecaz kabi­linden de olabilir. Yani yüzleri gerçekten simsiyah değil de kendi­lerine dokunan hüzün ve üzüntü, Allah hakkındaki cehaletlerinin eseri onlar üzerinde görülmektedir. Bu ayetteki görmek, gözle gör­mektir. Hitap Rasûl-ü Ekrem'e veya muhatap olabilecek herke­sedir. 60. ayetteki Mesva» kelimesi makam mânâsındadır. Yani ce­hennemde mutekebbirler için duracak yer yok mudur? O mute-kebbirler ki Allah'ın ayetleri kendilerine geldiğinde onları yalan­ladılar, kabul etmekten imtina ettiler, yüz çevirdiler. Onlann Al­lah'a yalan isnad etmeleri, Allah'a ortak koşmalan ve benzeri fiillerdir. Bazıları Onların Allah'a yalan isnadlart, dünyada Allah'­ın şanına yakışmayan sıfatları ona yakıştırmalarıdır» demiştir. Ve Ahiret'te de Eğer Allah bize hidayet etseydi biz iman ederdik» şeklindeki yalanlarıdır. Çünkü onlar bu yalanlarıyla Allah'ın ken­dilerini hidayet ve irşad etmediğini iddia ediyorlardı. Bazıları Bunlar hıristiyanlarla yahudilerdir» derken, Hasan Basri Bunlar Kaderiye grubudur» demiştir. 61. ayetin metnindeki Mefazet» kelimesi ismi mastardır. Ve­ya mastarı mimidir. Ragıb Faze fiilinin mastarıdır veya fevz kö­künden gelen bir isimdir» der. MefazeU istenileni tam manâsıyla elde etmek demektir. Yani Cenab-ı Hak ittika sahiplerini basanla» rıyla kurtarır.» [32] Her Şeyi Yaratan Allah'tır Allah her şeyin halikıdır»; yani hayrın da şerrin de, imanın da küfrün de yaratıcısıdır. Fakat zorla imanı veya küfrü, şerri veya hayrı vermez. Ancak hayırla, şerle, imanla, küfürle sıfatlı olan kimselerin hayır ve şerrin, iman ve küfrün sebeplerine başvurma-larıyla verir. Ayetin tevili böyle olduktan sonra bu, Mutezile'nin aleyhine delildir. Allah her şeye vekildir»; yani her şeyi korumaktadır. Yani her şeyi yarattıktan sonra bir de vücud âleminde onu korur. Her şey hem var olmada, hem de devam etmede Allah'a muhtaçtır. 63. ayetteki Mekalid» kelimesi anahtarlar demektir. Gökle­rin ve yerin anahtarları Allah'ındır.» İbn Abbas, Hasan Basri ve Katade böyle mânâlandırmışlardır. Bazıları Bu kelime çoğuldur. Aynı lâfızda müfredi tekili yoktur» demişlerdir. Ragıb Göklerin ve yerin mekalidi, onları kapsayan demek­tir» der. Veya onların hazineleri veya anahtarları demektir. Hep­si de aynı mânâya işaret eder. Bu da Allah'ın göklere ve yere kadir olması, onları koruması demektir. 64. ayette sadece Allah'a kulluk etmeyi gerektiren ayetlerden sonra Allah'tan başkasına ibadet etmemi mi istiyorsunuz?» de­nilmektedir. Zira onlar Hz. Peygamber'e Bizim bazı putlarımıza el sür, biz senin mabuduna bunun karşılığında iman edeceğiz» de-mislerdi Bunu da çok ahmak ve cahil olduklarından dolayı söyle­mişlerdi. Bunun için Cenab-ı Hak onlara, Ey cahiller!» diye hitap etmiştir. Sana ve senden Öncekilere şöyle vahyedüdi»; yani senden ön­ceki peygamberlere de vahyedilmiştir. Mukatil Hem, sana hem de senden önceki peygamberlere tevhid vahyedilmiştir demektir» der. Eğer şirk koşarsan» hitabı Hz. Feygamber'edir. Fakat Mukatil'in bu yorumu zayıf görülmektedir. Bu ayetle büyük günahların pey­gamberlerden çıkması mümkündür şeklinde istidlal etmek hiçbir kıymet taşımamaktadır. Farazi olarak böyle bir şeyin sadır olma ihtimali kâfidir. Fakat şunu bilmek gerekir ki büyük günahların peygamberlerden sadır olması aklen değil, şer'an muhaldir. Ce­nab-ı Hak Şirk ölüme kadar devam ederse amelleri siler» kaydı­nı getirmemiştir. Fakat bu ayet Hanefiler için Şirk kendisinden Önceki amelleri ister Ölüme kadar devam etsin isterse etmesin, si­ler» demelerinin delilidir. Onlar Kişi şirkten tekrar döndüğünde sadece haccını yeniler» demişlerdir. Şafü'ye göre Mürtedlik da-ha önceki azabı küfür üzerine ölüme kadar gitmezse silmez.» Allah'ı gereği gibi bilmediler»; yani Cenab-ı HakTun azame­tine uygun bir şekilde O'nu tazim etmediler. Çünkü ondan başka­sına kulluk yaptılar ve Rasûl-ü Ekrem'den de Allah'tan başkasına kulluk yapmasını istedüer. Bu yorum hem Hasan Basri'nin hem de SÜddi'nin yorumudur. Müberred, Bu tabir Falanın kadri büyüktür» sözlerinden alınmıştır. Bundan celali kastedilmektedir» diyor. Kadr» kelimesinin esas kök mânâsı bir şeyi büyüklükle veya kü­çüklükle veya müsavatla tahsis etmek demektir. Mücahid Allah'ı gerçeği üzere tanımadılar demektir» der. Bazıları Zamir yahudilere racidir» der. Yani Allah'ın sıfatla­rı hakkında yahudiler konuştular, celali hakkında müzakere etti­ler, ilhada düştüler. Allah cisimdir» dediler. Yani bütün bunları karmaşık bir şekle getirdiler. Böylece bu ayet onlar için nazil ol­du. Bütün yer Kıyamet Günü'nde onun avucundadır» cümlesin­deki Kabza» lâfzından maksat bir avuçtur. Bir defada ne kadar avuca girmişse o demektir. Yani Allah bir avuca onların tamamım alır. Haleften birçok alime göre bu ayet Allah'ın azameti ve kudre­tinin geçerliliğinin hâlini temsil etmek içindir. Bazıları da Bu ayet Allah'ın celalinin şiddetine dikkatleri çekmektedir» demişler, dir. Selefe göre bu kelâm Allah'ın celalinin artışına dikkati çeken bir kelâmdır. Ve yeryüzünde olsun, göklerde olsun, bütün sahte mabudların Allah'ın saltanatı altında mağlûp olduklarına işaret eder. Ancak selef alimleri Kabza burada mülkten veya tasarruf­tan kinayedir» dememişlerdir Yemin sağ el kudretten kinaye­dir» dememişlerdir. Onlar Allah'ı azalardan tenzih ederek-Al­lah'ın zatına nisbet ettiğine, Allah'ın irade ettiği mânâ üe iman ederler. Bu hususta gelen haberler hakkında da onların durum­ları budur. Nevevi, Müslim şerhinde Allah'ın iki elinden maksat kudre­tidir» der. Kudret, ellerle tabir edilmiştir. Çünkü fiülerin çoğu el­lerle meydana gelir. Bizim anlayacağımız şekilde bize hitap edil­miştir ki daha vazıh olsun, nefsimize iyice yerleşsin. Bu tevilin tam olması için sağ ve sol terimleri zikredilmiştir. Çünkü biz şerefli şeyleri sağımızla, ondan daha aşağısını da solu-muzla yaparız. Ayrıca sağ bizim için solun yapmadığını yapar. Göklerin de yerden büyük olduğu malûmdur. Gökler sağa, yerler de sola izafe edilmiştir ki istiarede takrib daha belirsiz. Her ne ka­dar Cenab-ı Hak Bir şey Allah'a başka bir şeyden daha hafiftir veya bir şey Allah için başka bir şeyden daha ağırdır» vasfından uzak ise de.. [33]. Meal 68- S ur'a birinci kez üfürüldü. Allah'ın dilediğinden baş­ka göklerde ve yerde olanların hepsi düşüp öldü. Sonra ona Sur'a ikinci kez üfürüldü. Hepsi ayakta, bakmaktadırlar. 69- Yeryüzü Rabbinin nuruyla parladı. Kitap kondu, pey­gamberler ve şahitler getirildi. Aralarında hak ile, kendileri hiç­bir haksızlığa uğratılmadan hükmolunmuştur. 70- Her nefsin yaptığı kendisine Ödenmiştir. Allah onların yapmış olduklarını çok iyi bilir. 71- Küfre sapanlar grup grup cehenneme sürülmüştür. Ni­hayet oraya gelince kapılar açılmıştır. Onun cehennemin bek­çileri, onlara İçinizden Rabbinizin ayetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınız hakkında sizi uyaran peygamberler gel­medi mi?» derler. Onlar Evet! Geldi» dediler. Fakat azap hük­mü bu kâfirler üzerine hak olmuştur. 72- Ebedi kalıcılar olarak girin cehennemin kapılarından» denmiştir. Bütün büyüklenenlerin yeri ne de kötüdür! 73- Rablerinin azabından sakınanlar da grup grup cenne­te sevkolunmuşlardır. Nihayet oraya geldiklerinde kapılar açıl­mıştır. Cennetin bekçileri onlara Selâm size! Hoş geldiniz. Ar­tık sonsuz kalmak üzere oraya cennete girin» derler. 74- Cennetlikler Hamdolsun O Allah'a ki bize olan vaadi­ni yerine getirdi ve bize cenneti miras olarak verdi. Cennette İs­tediğimiz yere konuyoruz. İyi amel işleyenlerin mükâfatı ne gü­zelmiş!» derler. 75- Melekleri Rablerini hamd ile teşbih ederek Arş'ın Çev­resini kuşatmış olarak görürsün. İnsanlar arasında hak ile hük-molunmuş ve denilmiştir ki Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a [34] Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 68-75 Sur'a birinci kez üfürüldü...» Bu Ayetlerin Tefsiri Meşhur olan görüş Sur'a üfürenin tek kişi ve onun da İsrafil olduğudur. Kurtubi Bu hususta icma vardır» der. FaKat İbn Ma-ce, Bezzar ve îbn Merduveyh'in Ebu Said el-Hudri'den merfu ola­rak rivayet ettiği bir hadiste Üfürenler iki kişidir» denilmekte­dir. Sûr, daha önce de geçtiği gibi, büyük bir. boynuzdur. Orada mahlûk olan her ruh, nefesi olan her kişi adedinde delikler var-dır. Göklerde ve yerde olanların hepsi düşüp bayıldılar. Ancak Allah'ın dilediği kaldı.» Süddi Onlar Cebrail, İsrafil, Mikâil ve Ölüm Meleği'dir» demiştir. Bazıları Bunlarla beraber Arş'ı yük­lenen melekler de vardır. Çünkü onlar da o zaman ölmezler» de­miştir. Bazıları Bu ayette istisna edilenlerin tayin edilmesi hususun­da hiçbir sıhhatli haber varid olmamıştır» demişlerdir. Sonra Sur'a bir daha üfürüldü» cümlesi dana Önce Sûr'a üfü-rülmesinden maksadın birinci üfürülüş olduğuna-delâlet eder. Zi­ra atıf mugayyirati gerektirir. Yani atfedilen nesne, üzerine atfolu-nanın aynısı olmamalıdır. Ayet metnindeki Uhra» kelimesi mensub okunur ve mukad­der bir mastarın sıfatıdır. Yani Nefhaten uhra» demek olur. [35] Rabbin Nuruyla Parlayan Yer Yer Rabbinin nuru ile parladı» ayetindeki yerden maksat mahşer yeridir. Yani bizim bildiğimiz bu yer»\e değiştirilen yer­dir. Sahih-i Buhari'de Halk bembeyaz, tertemiz bir ekmek gibi, içerisinde hiç kimsenin hududu olmayan bir yerin üzerine haşro-lunurlar. Ki o bizim bu yerimizden yedi defa daha büyüktür» ri­vayeti vardır. Bazı rivayetlerde O yer o günde gümüştendir» diye gelmişse de bu, sıhhatli bir rivayet değildir. Rabbinin Nurumdan maksat, İbn Abbas'tan gelen rivayete göre, Allah'ın yaratmış olduğu bir nurdur ki bu güneş gibi, ay gibi nur veren cisimler vasıtasıyla meydana gelmez. Kitap konuldu», yani hesap yapıldı, hesaba başlandı. Bazı müfessirler Amellerin sahifeleri çalışanların eline verildi demek­tir» der. Bazıları Levh-i Mahfuz konuldu ki sahifeler onunla kar­şılaştırılsın demektir» demişlerdir. Bu yorum İbn Abbas'tan ri­vayet edilmiştir. Ebu Hayyan İbn Abas'ın bu yorumu uzak bir ihtimaldir ve ivmid ederim ki böyle bir yorumun İbn Abbas'tan geldiği sahih oU masın» der. Peygamberler getirildi» yani onlar Ümmetlerinize tebliğ yap­tınız mı?» diye sorulmak üzere veya ümmetlerin hesaplarını gör-sünler diye getirildiler. Şahitler getirildi». Ata, Mukatil ve İbn Zeyd Şahidlerden maksat, hafaza melekleridir» demişlerdir. Sanki burada onların her ümmetin aleyhinde şahitlik edecekleri mânâsı kastedilmiştir. Bazıları Ayetteki şahitlerden maksat Hz. Muhammed'in üm­metidir» demişlerdir. Cübbai ve Ebu Müslim Bunlar Ahiret'teki adil insanlardır. Ümmetlerin lehinde ve aleyhinde şahitlikle bulunurlar» demiş­tir. İnkâr edenler grup grup cehenneme sürüldüler...» ayeti her nefsin işlediğinin karşılığını tam almasının tafsilatıdır. Sevk», şiddetle ve zorla yürütmeyi iktiza eder. Galip de budur ve bu, yü­rütülenlerin kıymetsiz olduklarına dikkati çekmektedir. Yani zor­la, hiyanet içerisinde, ayrı ayrı gruplar oldukları halde birbirlerinin peşinden tabakalar mertebesince cehenneme doğru itelenip götü­rülürler. Zümer» kelimesi Zümre» kelimesinin çoğuludur. Ragıb'a göre az cemaatler demektir. Sure ismini bu ayetten almaktadır. Hazaneler»den maksat, cehennemi idare eden meleklerdir. İçinizden size peygamberler gelmedi mi?», yani cinsinizden beşerden dilini anlayacağınız, size Allah'tan haber veren, müra­caatınızı kolaylıkla yapacağınız peygamberler gelmedi mi? Sizin maslahatınız için Rabbinizin inen ayetlerini okumak ve bu günü­nüzün mülakatından sizi korkutmak için size peygamberler gelme­di mi? Bugün» den Kıyamet ve Ahiret kastedilmiş olabilir. Çünkü haşr bugündedir. Veya onlara mahsus olan azap ve dehşetli man­zaraları bugündedir. Bu ayetle istidlal edildiğine göre, şeriat gelmezden önce sorumluluk yoktur. Çünkü onlar peygamberlerin tebliğinden sonraki küfürlerinden ötürü kınandılar. Eğer küfrün çirkinliği şeriatle değil de, akılla malum olsaydı onlara Allah'ın sizde yaratmış olduğu akılla küfrün çirkinliğini niye bitmediniz, niye öğrenmediniz?» denilirdi. Rasûller'i akılla tefsir etmenin hiçbir doğru yönü yoktur. Çünkü akıllara isnad edilen fiiller böyle bir tefsire manidirler. An­cak akıl iknâî bir delildir. Çünkü o ancak mefhumun itibarına ve kâfirlerin umumuna binaen tamamlanır. Bunların ikisi de niza' ye­ridir. Rablerinin asabından korunanlar da grup grup cennete sev-kedlidiler.», yani faziletteki tabakalarının tertibi üzere cemaat ce­maat sevkedildiler. Bu ayetteki sevketmekten maksat, Allah'ın ikramına süratle yetişmek için yürümeye teşvik etmek demektir. Zemahşeri Şevkten maksat onların bineklerinin sevkedüme-sidir» şeklindeki yorumu tercih etmiştir. Çünkü onlar ancak bi-nekli olarak giderler. Böyle bir sevk de yine ziyafet yurduna sürat­le gitmeye teşvik demektir. Fakat Zemahşeri'ye Böyle Ur irade­nin oluşuna delil ve karine yoldur» diye itiraz edilmiştir. Bütün muttakiler ancak binekli olarak giderler» şeklindeki hüküm de de­lile muhtaçtır. Keşf'te Bu tefsiri birçok hadis desteklemektedir» denilmek­tedir ve makama da uygun olan budur. Zira cehenneme olan sevk de cennete olan sevk de hükümden sonra olur. Bir grup hakkında katıksız lütuf, bir grup hakkıdnnda da katıksız kahr vardır. Bu yorum, sanıldığı gibi padişahlar padişahının azamet makamına ters düşmemektedir. Ayet metnindeki Tibtum», günahların kirlerinden tertemizsi­niz, size verilen ebedi nimetten dolayı nefsiniz hoştur demektir. Birinci yorum Mücahid'den gelmiştir ve en açık yorum da budur. Cümle de, daha önceki hükmün bir nevi delilidir. Bize arzı miras vermiştir cümlesindeki arzdan maksat, on­ların üzerinde istikrar buldukları arzdır. Eğer Ahiret razı ki onun üzerine yürünür hakiki anlamda arz ismini alırsa işte bu arz odur. Aksi takdirde ona arz demek onu dünya arzına benzetmek yönündendir. Katade, İbn Zeyd ve Süddi'den rivayet edildiğine göre bu arz­dan maksat dünya arzıdır. Fakat bu yorumlar pek muteber değil, dir. Bu arzı miras olarak onlara vermenin mânâsı onlara mülk olarak verilmesi demektir. Onlara orada temkin ve tasarruf im­kânları tanımaktır. Tıpkı varisin mirasta tasarrufu gibi. Zira Ahi-ret'te Allah'tan başkası için mülk diye bir şey yoktur. Allah tasarrufu onlara helâl kılmış ve orada onlara birtakım imkânlar vermiştir. 75. ayetin metnindeki Haffîne» kelimesi sarmışlar, kapsamış­lar, çevirmişler demektir. Yani Ey Muhammedi Arşın etrafında meleklerin halka tuttuklarım görürsün» demektir. Rablerinin hamdiyle teşbih ederler», yani ondan lezzet alır­lar. Ferra Haffîne kelimesi çoğuldur, müfredi yoktur» demiş­tir. Rablerinin hamdiyle teşbih ederler», yani Cenab-ı Hak'ka hamd ederek, O'nu şanına yakışmayan şeylerden tenzih ederler. Onların aralarında hakla hükmedildi», yani kullar arasında. Bir kısmı cennete, bir kısmı cehenneme gitti. Denildi ki, Hamd Âlemlerin Rabbine mahsustur cümlesi müminler tarafından söylenilmektedir. Onlar, Cenab-ı Hak vaadini yerine getirdiğinde, onlara cenneti miras olarak verdiğinde, cen­nette diledikleri şekilde yerleştiklerinden dolayı hamdettiler. Tay. yibi; Birinci hamd iki grup arasında verilen hükümden ötürüdür. Bu hüküm de vaad ve vaide, öfke ve rızaya göre yapılmıştır. İkin. ci hamd ise onların aralarında, beden hasebiyle ayrı olmaların, dan ötürüdür; bir grup cennette, bir grup da cehennemdedir» de­miştir. Bazılarına göre bu söz meleklerin sözüdür. Onlar Allah'ın insanlar arasında hak ile hükmettiğinden dolayı Allah'a hamdeder-ler. İnsanların her grubunun müstehak olduğu cezadan dolayı ham-dederler. [36] ZÜMER SURESÎ'NİN SONU

zümer suresi 53 ayet tefsiri