Cahit Zarifoğlu'nun Hüzün Dolu Sözleri. Cahit Zarifoğlu'nun en güzel sözlerini sizler için bir araya getirdik. Bu sözleri sosyal paylaşım ağlarında paylaşabilirsiniz. O gün gezdim seni ellerimle Söyledin: Geniş vuruyor yüreğin. Değil mi ki, kavuşmalarımız topal ayrılıklarımız koşar adım. Ben onunla içimden
En güzel Cahit Zarifoğlu sözleri ve kitap alıntılarını bulacağınız sayfamızdan sosyal medya hesaplarınızda veya mesaj yoluyla paylaşımda bulunabilirsiniz. İşte birbirinden güzel A.C.Z sözleri. Bir ölüm vefalı, bir de sonbahar. Düştümse sana bakarken düştüm. Her fikrin karşılığı bir duygu vardır.
CahitZarifoğlu tarafından söylenen sözleri ve alıntıları bu sayfada bulabilirsiniz. Cahit Zarifoğlu kitaplarından alıntılar. Bir Değirmendir Bu Dünya
Vay Tiền Online Chuyển Khoản Ngay. Cahit Zarifoğlu Sözleri Cahit Zarifoğlu sözleri içeriğinde siz değerli okurlarımız için birbirinden güzel ve etkileyici Cahit Zarifoğlu sözlerini bulabilirsiniz. Güzel Sözler ve Özlü Sözler kategorisinde de bulunan Cahit Zarifoğlu sözleri resimli içeriklerini sosyal medya hesaplarından paylaşabilirsiniz. Cahit Zarifoğlu'nun en etkileyici 10 söz önerisi; 1. Uçmayı öğrenmeden göçmeye mecbur kalmış bir kuş gibi kalbimiz. 2. Bir incelik gösterin, incinmesin yüreğim. 3. Acını yaşa, öfkeni de yaşa ve seyret… Kendini sakın bastırma, öyle suyun üstünde akan yaprağa bakar gibi bak. 4. Bitti o şiir, başka mısra gerekmez. 5. İnsan sevmeli… Bazen bir insanı, yahut bir ağacı ya da kanadı kırık bir kuşu… Zaten sevmese insan olur mu? 6. Beni kabullen, kendini yanına al, gidelim. 7. Şöyle olmuş Ben sen demişim, sense sen. 8. Umudumuz, acımızdan daha büyük olmalı. 9. Kim çizebilir senden başka senin yaşamını. 10. Merhamet capcanlı bir kuştu insan kalplerinde. En Etkileyici Cahit Zarifoğlu Sözleri & Facebook Sözleri Tek güvencemiz Allah’tır. Başka güvencemiz yoktur. Nereye kadar kendinden kaçabilirsiniz. Ya bir daha geri dönemezsen… Neden diye sormayın hemen… Onu ben kendi kendime de açıklayabilmiş değilim henüz. Tarifini sorsalar… Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi… Az kalsın ölüyormuşsun gibi… Sen benim en şok saklandığım, sen benim durup durup saplandığım. Gecelerimizi ağırlayamaz oldum. Allah, taşıyamayacağımız derdi ömrümüze, yaşayamayacağımız aşkı gönlümüze vermesin. Dedim ya… Oturuyorum sadece… İyi ki etrafımda kalbimi tanıyanlar yok. Kapı aralığından baktığımda görebildiğim en güzel şeydir yaşamak. Bir şehir kadar kalabalıktır bazılarının yalnızlığı. Sen dağ gibi kurul ben zerre bir yer tutayım. Farz et körsün olabilir. El ele tut. Taş al ve at. Kâfiri bulur. Her fikrin karşılığı bir duygu vardır. Evet, hatırladım küçük basit şeyler yetiyor kederlenmeye. Ya mutluluğa? Düştümse sana bakarken düştüm. Filistin; bir sınav kâğıdı… Her mü’mîn kulun önünde. Aklımdan çıkmıyorsun dedim. Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya. Kapı aralığından baktığımda görebildiğim en güzel şeydir; yaşamak. Dedi ki; sen şairsin elindeki bu taş ne?, Dedim ki; şair aşka boyun eğer, zulme değil! Bir gün ister istemez karşısında olacaksın kaçtıklarının. Dua et o gün henüz mahşer olmasın. Ayrılıkla başım belada gözlerini çevir gözlerime yoksa ben sensiz bu sessizlikle. Deli gibiyim sensiz bu sensizlikle. Hayalimin ayağı yere değmiyor henüz. Onun gerçekleşmesine dayanacak, onun yükünü kaldıracak topraklarım yok. Kalbinizi yumuşatın, ama iradeniz sert olsun. Kelimelerinizi yumuşatın ama nüfuzunuz kuvvetli ve derin olsun. İnsan kendi mutlu olma imkânını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan “an”dır. Cahit Zarifoğlu Dini Sözleri Ölü kalbimiz dirileydi hakka dönüp sadakayla yıkanaydık dünyaya hiç meyletmeyeydik. O sabah ezan sesi gelmedi camimizden. Korktum bütün insanlar için, bütün insanlık adına. Alnı secdeye inen insanların sesleri birbirine bağlanabilirse, ancak o zaman sokaklar, meydanlar ardına kadar açılır. Ehli takva olun, ehli secde olun. Farzları alenen yerine getirin. Nafileleri kendi nefsinizden bile gizleyin. Ve önemli olan an’dır. Onu; ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir. Diline bir düğüm at ve otur. Dinle. Gıybet ve dedikodu, münakaşa ve cedel, su-i zanlarla dolu söz varsa ya durma ayrıl, ya da engelle. Bakıyorsunuz, zulmedilenlerin tek ortak özelliği var; Müslüman oluşları ve zulmedenlere bakıyorsunuz, onların da bir tek özelliği var; Kâfir oluşları veya küfre hizmet edişleri. Düşünün bakalım, televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir Müslümanda, değil cihad etmek, acaba kalkıp bir farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır? Biz, sakalları şiirle karışık, yüreği Allah’la barışık adamları sevdik. Rahmi hoca kürsüsünden bir defasında şöyle haykırıyordu Hocam çok ileri gidiyorsun, dikkat et, seni oradan oraya sürerler diyorlar bana. Söylesinler bakalım nereye sürecekler? Söyleyin nereye sürecekler? Allah’ın rahmetinin erişemeyeceği yer mi biliyorlar? Takdir-i ilahi deyip teselli bulmuşlar elbet demişler gerekse bize bir yük taşıyan, Allah bir tane daha kısmet eder. Bazı insanların hayvandan bile aşağı olması mümkün, eğer kalbinden merhametin zerresi kalmamışsa. Şu küçücük kalpte nice hakkın yüklü. Cahit Zarifoğlu'nun Hüzün Dolu Sözleri Cahit Zarifoğlu'nun en güzel sözlerini sizler için bir araya getirdik. Bu sözleri sosyal paylaşım ağlarında paylaşabilirsiniz. O gün gezdim seni ellerimle Söyledin Geniş vuruyor yüreğin Değil mi ki, kavuşmalarımız topal ayrılıklarımız koşar adım. Ben onunla içimden konuşuyorum. Bir kalbiniz vardır, onu hatırlayınız. Donuk sam yeli sanılabilir nefesimiz. Yalnızlık en küçük yaşımızda, misafirlikteki zengin sofraya örümcek kolları gibi uzanan ve ağza yönelen eller arasında dizinin dibinde oturduğumuz annenin elini çekerek sininin altına doğru uzatmasıyla ortaya çıkar. Şimdi bir aşk sahyası salacağım havalara .Derler ki bu adam isyan basıyor damarlara Zulmedince kendim, lütfedince sen, seni andım hamdettim sana taptım. Bazen var'ı Anlarsın yok ile *** Son bir söz daha Bir yalvarış kırıntısı olmalı Duyanı olmayan Allah’tan başka. Pencereden bakınca toprak ve ağaç görünmeli. Hava tertemizdir, yakınlarda sağlıklı bir dere akmaktadır. İnsan; tabiattaki insan ve eşya dengesine bakarak ve inanç içinde yastığa başını emniyetle koyar. Orada kader rahatsızlık vermez. Tabiata yakın olmakta kabusu dağıtıcı bir güç bulunuyor İnsan gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz. Herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi? On yedi yaşlarındaki delikanlıların bile iki kat yaşlıların ki kadar yürekleri dolu. Hicret Taze Güçlü bir kandır damarlarımda... Merhamet capcanlı bir kuştu insan kalplerinde Yazarlar bazen daha ilk cümleyi yazdıklarında sonunu getiremeyeceğini de o cümle ile her şey söylenmiş gibidir. Yazacak tek kelime daha bulamazlar... Niye yazıyorum ki bunları. İçimiz bir dolap değil ki açıp bakalım. Açıp gösterelim. Yine de anlatıyoruz ama. Bizi fark edince eşyaların arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım. Gelecektim. Ama daha bir kötü hatıram olsun istemedim. Bense anahtarı yalnız bende bulunan bir odaya girer gibi okurum şiirimi. Onun hatıraları bendedir. Bir kalbiniz vardır onu tanıyınız. Bir şehir kadar kalabalıktır bazıları Bir dehliz kadar karanlıktır bazıları Konuşurlar İsterler Susarlar Düşünün bakalım televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir Müslüman da değil cihat etmek, acaba kalkıp bir farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır? Küçücük oluşlarda, hemen yakınımızdaki selametlere koşacağımıza amansız gururumuza boyun eğip hazımsızlıklar içinde bir dolu ufak sıkıntının altında ufalandık ve umutsuzluğun kapımızdan ayrılmaması için az mı çabaladık. İçimiz bir dolap değil ki açıp bakalım. Açıp gösterelim. Yine de anlatıyoruz ama. Bizi fark edince eşyaların arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım. Eşyayı kaldırınca kımıldamadan durduklarını görürsünüz. Söylediklerim bir defterin yaprakları arasına kıvrılmıştır. Sayfaları açtıkça onları göreceğimi sanıyorum ama, anlıyorum ki asıl söylediğim şeylerdir altına gizlendiğim. Fark edilmesinden korktuklarımı kapadığım eşyalar oluyor anlattıklarım. Demek ki dedi gerçek olmasa bile cesaret ölümü korkulacak olmaktan çıkarabiliyor... Her az konuşan öz konuşmuş olmayabilir, yanılmayın. Az konuşanları bir şey sanmayın sırf az konuştuğuna bakarak. Ya! Keramet bunlarda değil sizde olmalı. Bunu anlayacak olan sizsiniz. Hele konuşan sizseniz bilirsiniz az mı konuştuğunuzu çok mu konuştuğunuzu. Bazıları vardır ki az konuşurlar ama o bile çoktur. Ağustos böceklerinin de bir görevi var. Evet durmadan şarkılar söylüyorlar, ama azıksız kaldıkları yok. Yiyip içiyorlar ve hiç de karıncalarla çatışmıyorlar... Umutsuzluk mu,yoksa ince derin bir şikayet mi? Yoksa Faaliyet içinde geçen gece ve gündüzlerimizin bizi bıraktığı anlarda kalbimizi eline geçiren ve henüz mahiyetini anlamadığımız melal mi? En Güzel Cahit Zarifoğlu Şiirleri Cahit Zarifoğlu'nun birbirinden güzel şiirlerini sizler için bir araya getirdik. Kısa ömrüne rağmen birçok şiir katan Zarifoğlu, ölümsüzlüğü yakalamış şairlerimizden biridir. İşte, Cahit Zarifoğlu'nun en bilinen şiirleri; Aşk’a Dair Öyle sofralar gördüm kiİnsan kasları vardı tabaklardaO eğik gövdeler önünde yalnızlıkHer şeyi birbirinden uzağa çarpıyorduBir kadınBir erkekGizlice soluyorduBir erkek av arkadaşındanAv durgunluğu gibi gösterip saklayarakKamışlıktaki sazların arasındanIlık ve yapışkan fısıltılarıAyırarak alarakUrgan gibi bedenine doluyorduHer şeye benzeyebilirken oHiçbir şey benzemezken onao ünlü borazanBaşlarsa saçlarımızın diplerindenÜfürmeye. -Yırtıcı bir hayvanKimliği yapışır yakamızaBir erkek mi oGöle yatmış bir güneş demetindeO mor ışındaBir köpek ölüsü gibi yatanHızla kayan Yoksa bir yaban ördeği gölgesi mi Sen Bir Kuş Olur Gidersin Bir Trenle Uzun bir geçmişimiz var Hiç yorulmadan En azından bir kere eğlenceli beşik ha biz varız ha biz maskeli balo Saygıya durup üstün bir gecede Bir sır payı katlayıp sade bir kahveden Keyifsiz bir detayın hükmüyle ha biz yokuz ha biz seferde Ya bu kez ölenleri görmeliysek Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle Parka dolalım Park bizi alır önce Seyrimizden bir sabah kazanır Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle Sayısız rampaya katlanır ya güneşten daha zengin sofraya diz çökeriz ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır. Mavi Gök Orada mı Bakıyorsun kuşlar Hazır Sokak lambaları yanık unutulmuş Bir Kadıköy vapuru hınca hınç insan Çok geçmeyecek Martılar beyhude turlar atacak Kıyılar lağım konserve kutuları Mısır koçanları Sevgi aranabilir yine Korkusuzca say koskoca kederlerini Bir kuyu bulunabilir Aklımdan çıkmıyorsun Sen hâlâ dizüstü Bunca anıyı besleyerek Sokaklarda avaz avaz konuşarak kendi kendinle Mektupları öpebilirsin kırmızı dudaklarınla Görür gibi olarak açıp baktığımı Bense şöyle diyorum Buradan bir acı kanamış boyuna Kuşlar hazır Öncü havalanmak üzre Şehri gelen bir mevsime bırakıyorlar O vapur hâlâ hınca hınç Kimbilir her biri hangi dünyaya sağır Çok geçmez aradan Kadınlar kapı önlerinde Ellerinde meşalelerle Aydınlatırlar gelip geçen erkek suratları Yorgun bir sarıyla ben de Geçeceğim önlerinden Aklımdan çıkmıyorsun dedim Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya Telefonlar yan hücrede çalışıyor Bense kurşunî bir dere Ağaçlar hayvanlar bile kaygılı Onu bir mersedesten indirdi kalçasına kadar açılarak Yapyaşlı bir rum kadın Her şeyde yanıp sönen bir kıyamet algısı Haydi koşayım diyorum belki dağılır Koşuyorum Sancağımda kendi rüzgârımla ölgün kıpırtılar Hayır daha sevgili daha sevimli değil Ne başka bir gün ne başka bir zaman Çok geçmeyecek aradan Şöyle diyeceğim Bulutlar açmadı Mavi gök orda mı Sultan Seçkin bir kimse değilim ismimin baş harfleri acz tutuyor Bağışlamanı dilerim Sana zorsa bırak yanayım Kolaysa esirgeme Hayat bir boş rüyaymış Geçen ibadetler özürlü Eski günahlar dipdiri Seçkin bir kimse değilim İsmimin baş harflerinde kimliğim Bağışlanmamı dilerim Sana zorsa bırak yanayım Kolaysa esirgeme Hayat boş geçti Geri kalan korkulu Her adımım dolu olsa İşe yaramaz katında Biliyorum Bağışlanmamı diliyorum İşaret Çocukları Yasin okunan tütsü tütüne çarşılardan Geçerdi babam Başında yağmur halkaları Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde Daha ilk güzelliğinde Alnını iki dağın arasına germiş Bir devin göğsüne benzer Göğsünden dualar geçermiş Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri Cami avlularına açılan Havuz sularına kapılan çocuklar Görmeden güneşin bütün renklerini Götürmezlerdi dükkândaki babalarına Ocaktan akan kaynar yemekleri Nenelerinin koyduğu avuç taslarına Başı ve yüreği şahbaz Kaleleri ağırlayan kadınların Süslerini kemerlerini Başlarını ağırlaştıran Ağır siyah şelâle saçlarını Tutunca gençleşirdi erkekler Sonra insan o ki denizde Küçük ve büyük nehirde Bedeni ıslatan afsunlu suda Önce niyet sonra yıkanırdı Zaman dert getirdi sulara İçinde eski balıkların yattığı kayalar Savaşan insanların elinde İnce yontulup taşındı balta mızrak şekline Anam kanları kuruyan Kavga ayıran bir kargı elinde Kara ocağın taşlarına İşaret koydu çocuklarını Belinde gezdiren babamın Beyaz yazılarla kazandığı adları Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın Unutup genç gelen günleri Zamanın sürerken çektiği günleri Çetin bilmecelerle Sürdü atını şehirlere Yün gören at güden kadınlar Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde Küçük pencereli karanlık dar odalarda Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin Uzağa çekilip giden Ayazda donan gülmeler içinde Ormanlarda süt emziren anne Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu Hep kaçarmış şehirlerin Demir dağlarına Uyuyunca toprak beşiğimde Sahipsiz kalan Ellerimden kayan aydınlık günlerim Uyarılan Şair Bakımlı parkların görgülü ağaçları eli yüzü düzgün kibar dalları Sarı yaprakları günışığını sarınmış bırakmamış Banklardan her birinde gündüzden kalma bir koku Bir kedi miyavlar yalnızlık hakkında elinde bir belgeyle geçer Yakın denizde bir derinlik kokusu ve kımıldayan bir ölüm duygusu Ve deniz Onun sularda olmayan bir sesle mendireğin iri kayalarına yalvarışı Işıklarını takınmış zillerini kapamış son ada vapuru Haydi ay da sulara kaysın denize yaysın gümüş dantelasını Bir şair olarak geç karşılarına Bir de sevgili yavrula kalbinin minicik seslerinden Yavaş yavaş boğulan Hafif bir de sarhoşluk özlemiyle kendini Parktan anladığın dostluğa ver Bir miktar da elbette ağlamak istersin Saçın kararmış yakından neşeli insanlar geçmiştir Haydi toprağa çök de ağla Ve bre Başının üstüne uykular çağıran adam Kendi yamanevinden habersiz dam özleyen adam Bu şehrin gecesinde bulduğun safiyet şeytandan Deniz ve vapurlar ay ve ağaçlar ne de kedi Ne de elin ayakların duydukların gerçek yerlerinden değil Şimdi geç bunları geç parkları geç Hepimizin yırtılır gibi olan ağzına bak Yazdıkların şiir değilse kalsın Cennetse sevdan çık dışarı Solgun ışıklar Sessiz ağaçlar parklarla O cümbüş gecesini de tak peşine Yazdığın şiir değilse bırak bunları kalsın... Yedi Güzel Adam Yedi adam biri bir gün bir kan gördü gereğini belledi yari alsa koynuna Ayırmaz kanı yanından Beyaz haberlerim var kardeşlerim -Bir güzel ince gelin Kabartır göğsünü toz duman içinde gelinliği durur çıkartıp bıraktığı yerde İçerlerden bir taşlı tarladan Kaynayan nehrin gözünde unutmuş gelin alınlığını Avuçları sıcacık yumulu beline dayalı Kalın bilekli badem topuklu Seyirtir o ince gelin grevli'ler şifalar götürmek için Beyaz haberlerim var kardeşlerim Gölgesiz meydanlara aklı yağmalayanlara arasından yayılırsa karanlık fısıltılar Ya da güzel dışlı yapa çiçekleri Muhtemel bir genç kızın Başına atılırsa Yedi adamdan biri Bir gün bir kan göreni Kabukları soyulmuş Taze devrilmiş bir ağaç gibi Çeker çıkarır kendi kadınlardan Fırlar yataklarından tatlı uykudan Çıplak çıkarır kendi kadınlarından Fırlar yataklarından tatlı uykudan Çıplak yalın ve güzel adaleli O er alarak Seğirtir danseder gibi Önce sağlam olmalı arkam O ince gelin Belirir hemen ardında erin 1000 yıl durmadan en atmış bir çınar gibi Gidiyor dansöz gibi Yere ve göğe açık avucunda o kan O işlem onda güvercin ve sevap Onlarda en ağrımalı yara Ve yollanıyor o güvercin onlara Güvercin değişiyor gittikçe ondan Güvercin değişiyor vardıkça onlara ve aman ne uzun sürüyor bir düşman öldürmek- Yedi adam artık bir kan göreni Varıyor dengede Kuğu gibi sarkıyor onlara akıyor onlara şiirler söylüyor ve mısralarında işlek çelik kümeleri ve kalkıyor her bir ulaşmasında iki yanında sülüs ve yay gibi bir vuruşta öldüren elleri Karanfil serpercesine Bir kez daha vurdum ya Allah diye açtığım yaralara Güzelin düşmanı güzel olur Güzelin yari güzel olur O varıyor tüm meydanlara Kanı okşayarak ve kabartarak Kanı okşa ve kabart Ve sonra sabah kahvaltısında İçinden geçirmekle varsın sofrana Çocuklarımızın ellerinde büyüyen gagalı şeylerin Tanrının buyruğu ile ortaya çıkarttığı Gürbüz bir yumurta Cahit Zarifoğlu'nun Eserleri Cahit Zarifoğlu 47 yıl gibi kısa bir süre yaşamış ancak ölümsüz olmayı başaranlardandır. 47 yıllık ömrüne sığdırdığı birbirinden değerli eserleri sizlerle paylaşalım. İşte, kısa ömre sığan ömürlük eserler; Şiir Kitapları İşaret Çocukları 1967 Yedi Güzel Adam 1973 Menziller 1977 Korku ve Yakarış 1986 Gülücük 1989 Ağaç Okul 1990 Günlük Yaşamak 1980 Masallar ve Romanlar İns 1974 Serçekuş 1983 Ağaçkakanlar 1983 Katıraslan 1983 Yürek Dede ile Padişah 1984 Savaş Ritimleri 1985 Motorlu Kuş 1987 Tiyatro Sütçü İmam Denemeler Bir Değirmendir Bu Dünya 1987 Zengin Hayaller Peşinde 2006 Diğer Okuyucularla 2009 Mektuplar 2010
Error 522 Ray ID 7388bcfd5b8ab7a6 • 2022-08-10 123009 UTC AmsterdamCloudflare Working What happened? The initial connection between Cloudflare's network and the origin web server timed out. As a result, the web page can not be displayed. What can I do? If you're a visitor of this website Please try again in a few minutes. If you're the owner of this website Contact your hosting provider letting them know your web server is not completing requests. An Error 522 means that the request was able to connect to your web server, but that the request didn't finish. The most likely cause is that something on your server is hogging resources. Additional troubleshooting information here. Cloudflare Ray ID 7388bcfd5b8ab7a6 • Your IP • Performance & security by Cloudflare
Site İçeriği Cahit Zarifoğlu Sözleri Kısa, Cahit Zarifoğlu Sözleri Yeni, En Güzel Cahit Zarifoğlu Sözleri, Anlamlı Cahit Zarifoğlu Sözleri, Etkileyici Cahit Zarifoğlu Sözleri, Cahit Zarifoğlu Sözleri Facebook, Cahit Zarifoğlu Sözleri TwitterBüyük şair Cahit Zarifoğlu’nun ölüm yıldönümünde biz size onun en güzel şiirlerinden oluşan sözlerini bu güzel sözler sayfasında derledik. Bu güzel sözleri kısa mesajla ya da sosyal medyadan paylaşın tercih sizin ne yapmak istediğinize siz karar verin. EN GÜZEL CAHİT ZARİFOĞLU SÖZLERİ Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden, Suriye’nin toprağından, Bosna’nın bayrağından, Gazze’nin gözyaşından öpüyoruz… Kuşlara takılıp gidiyor aklım. Şu küçücük kalpte nice hakkın yüklü. Bir ölüm vefalı bir de tabut düşün, içinde ben, içimde sen. Düştümse sana bakarken düştüm. Az ağlıyoruz, dünya bu yüzden çok kirli. Bitti o şiir, başka mısra gerekmez. Filistin bir sınav kâğıdı her müminin önünde. Ben onunla içimden konuşuyordum. Hayır kalbim yorulmadım hayır hayır yıkıl daha. Şöyle olmuş Ben sen demişim sense sen. Gökyüzüne bakmayanların kalbi daha çok irice bir kelime bul ok atsın yüreğime. Bize sözlerimizden çok yüreğimizden anlayan gerek. Sen dağ gibi kurul ben zerre bir yer tutayım. Farz et körsün olabilir. El ele tut. Taş al ve at. Kâfiri bulur. Bir şehir kadar kalabalıktır bazılarının yalnızlığı. Gelecektim ama daha kötü bir hatıram olsun istemedim. Ah şu yalnızlık kemik gibi ne yana dönsem batar. Aradığımızın ne olduğunu biliyorsak arayacağımız yer bellidir. Ateşe hakiki bir çay koyalım. Şehri unutanlardan olalım. Bazen yağmur olmak ister insan. Yağmak ister sevdiğinin gökyüzüne bakmayanların kalbi daha çabuk kirlenir. Kapı aralığından baktığımda görebildiğim en güzel şeydir yaşamak. Az az ölüyoruz her gün yağmurdan havadan bahseder gibi. Aklımdan çıkmıyorsun dedim. Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya. Değil mi ki kavuşmalarımız topal. Ayrılıklarımız koşar adım. Aklımdan çıkmıyorsun dedim. Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya. Başıma düşmüş sevda ağı. Bir başıma tenhalarda kahroldum. Adam acı mümkün olduğu kadar kendi içine aksın diye yüzünü öne eğmişti. Ve insan en çok göğe vurgun. Sonra zifiriliğe, şiire ve hep Allah’a. Bir duruşu olmalı insanın. Bir bakışı, bir anlayışı, bir aşkı, bir davası öğrenmeden göçmeye mecbur kalmış bir kuş gibi kalbimiz. Oturup konuşsak geçerdi belki her şey, başını alıp gitmek sevdaya dahil değil. Dedim ya işte bocalıyorum. Yeniden yaşamaya başlamak kolay mı? Bilmediğim ve ne yapacağı belli olmayan bir duyguyla hırpalanıyorum boyuna. Nereye kadar kendinden kaçabilirsin? Ya bir daha geri dönemezsen… Dedi ki sen şairsin elindeki bu taş ne? Dedim ki şair aşka boyun eğer zulme değil! Seni sevmek merhamettir Kudüs. Seni sevmek Peygamber duası gibi. Bir gün elbette sofraya birlikte çökeriz. Sen dağ gibi kurul ben zerre bir yer tutayım. Evet hatırladım küçük basit şeyler yetiyor kederlenmeye. Ya mutluluğa? Ölü kalbimiz dirileydi hakka dönüp sadakayla yıkanaydık dünyaya hiç ey içim. Bu yolculuk nereye? Yine bir şehrin ölümünü başlatır gibisin. Sevgisizliğinin dayatıldığı coğrafyalarda aşk şiiri yazmak bile başlı başına baş kaldırmaktır. İnsan sevmeli; bazen bir insanı yahut da bir ağacı ya da kanadı kırık bir kuşu. Yaşamak bir perde gibi kalkıyor aramızdan. Zamansız mekânsız bir tünel başındayız şimdi. Çok geçmeyecek aradan şöyle diyeceğim Bulutlar açmadı, mavi gök orda mı? Bana hissettirdiklerini seviyorum, sanki her şey mümkünmüş gibi, sanki yaşamaya değermiş gibi. O sabah ezan sesi gelmedi camimizden. Korktum bütün insanlar için bütün insanlık adına. Şimdi yoksun üstelik uzaktasın ellerin yapayalnız biliyorum gözlerin dalıyor yine hep benim için olmalı. Merhamet capcanlı bir kuştu insan kalplerinde. Bir ölçü bir adaletli ki eşi emsali bulunmaz. Vicdanen rahat olmamız yetmiyor. Başkalarının hakkımızda yanlış kanaatler edindiğini görmek üzüyor gün ister istemez karşısında olacaksın kaçtıklarının. Dua et o gün henüz mahşer olmasın. Çıktığım her yerin kapısını sert kapatmamla tanınırken, senin kapın çarpmasın diye arasına elimi koydum. Rüzgâr nereden eserse essin güzeldir. Alevler bir ayrı âlemdir. Dirlik sevinçtir göç içimizedir. Kalbinizi yumuşatın ama iradeniz sert olsun. Kelimelerinizi yumuşatın ama nüfuzunuz kuvvetli ve derin olsun. Yıkılmak binaya mahsus bir şey değil ki, Züleyha. Bir insanın, bir cümle ile yıkıldığını gördüm ben. Hayalimin ayağı yere değmiyor henüz. Onun gerçekleşmesine dayanacak onun yükünü kaldıracak topraklarım yok. Ehli takva olun ehli secde olun. Farzları alenen yerine getirin. Nafileleri kendi nefsinizden bile gizleyin. Bu dünya soğuk… Rüzgâr genelde ters yöne eser. Limon ağaçları kurur. Bahaneler hep hazır. Güzel günler çabuk geçer. Alnı secdeye inen insanların sesleri birbirine bağlanabilirse ancak o zaman sokaklar meydanlar ardına kadar açılır. Biz kendimizi hep doğru yoldan ayrılmamış kabul eder ve dünyanın bir imtihanhane olduğunu hep başkaları için başım belada gözlerini çevir gözlerime yoksa ben sensiz bu sessizlikle. Deli gibiyim sensiz bu sensizlikle. Ve önemli olan an’dır. Onu ibadet sabır anlayış tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir. Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden Suriye’nin toprağından Bosna’nın bayrağından Gazze’nin gözyaşından öpüyoruz. Haydi bir şeyler daha yazayım diye kaleme sarılmayın. Beklemeyi bilin. Susayınca acıkınca nasıl anlıyorsak yazmak anını da anlarız. Diline bir düğüm at ve otur. Dinle. Gıybet ve dedikodu münakaşa ve cedel su-i zanlarla dolu söz varsa ya durma ayrıl ya da engelle. Buruşturularak atılmış bir kâğıt parçası gibiyim. İçimde kalkıp gidenlerden doğan boşlukların ağırlığı… Ve sevmek. Ve korkmak ve nasıl uzaydaymışım gibi yalnızım. Bu dünya soğuk. Rüzgâr genelde ters yöne eser. Limon ağaçları kurur. Bahaneler hep hazır. Güzel günler çabuk geçer. İçimiz hep bir hoşçakal ülkesi. İnsan kendi mutlu olma imkânını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin romanların içinde değil kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan andır. Bakıyorsunuz zulmedilenlerin tek ortak özelliği var Müslüman oluşları ve zulmedenlere bakıyorsunuz onların da bir tek özelliği var Kâfir oluşları veya küfre hizmet edişleri.
Bir Değirmendir Bu Dünya, şiirlerinden, anı yazılarından ve hikâyelerinden tanıdığımız Zarifoğlu`nu başka bir açıdan tamamlamaktadır. O herkesin entel takıldığı bir zamanda çevresindeki meraklı insanlara, dostlarına, okuyucularına ilmihal okumayı tavsiye ediyordu. Namazların tadil-i erkân üzere kılınmasını, gece namazlarına kalkılmasını, hanımlara iyi davranılmasını, çocukları adam yerine koyarak karşımıza almamızı, yollarda zikirle yürümemizi telkin ediyordu. Daha doğrusu müslüman olarak iç dünyamızı zenginleştirmek, çağa donanımlı bir müslüman olarak yetişmemiz için elinden geleni yapıyordu. Hem çocuklar için yapıyordu, hem de büyükler için. Bu kitaptaki yazılara, kendi yatağında sessiz, sakin ve içten içe maveraî uğultularla akan bir nehrin zaman zaman coşup kabarması olarak da bakılabilir.
Bir Değirmendir Bu Dünya, şiirlerinden, anı yazılarından ve hikâyelerinden tanıdığımız Zarifoğlu`nu başka bir açıdan tamamlamaktadır. O herkesin entel takıldığı bir zamanda çevresindeki meraklı insanlara, dostlarına, okuyucularına ilmihal okumayı tavsiye ediyordu. Namazların tadil-i erkân üzere kılınmasını, gece namazlarına kalkılmasını, hanımlara iyi davranılmasını, çocukları adam yerine koyarak karşımıza almamızı, yollarda zikirle yürümemizi telkin ediyordu. Daha doğrusu müslüman olarak iç dünyamızı zenginleştirmek, çağa donanımlı bir müslüman olarak yetişmemiz için elinden geleni yapıyordu. Hem çocuklar için yapıyordu, hem de büyükler için. Bu kitaptaki yazılara, kendi yatağında sessiz, sakin ve içten içe maveraî uğultularla akan bir nehrin zaman zaman coşup kabarması olarak da bakılabilir. İçindekiler Sunuş 9 Birinci Bölüm Cihad ve Arınma, 11 Labirentimiz, 11 Bir Değirmendir Bu Dünya, 13 Tepki, 15 Allah Dostları, 17 Yol Ayrımı, 19 Arınma, 22 İbadet, 24 Namazda Olmak, 26 Siyer Okumanın Önemi Ya da Rabıta, 28 Anlayarak Okumak, 31 Neler Okumalı? 33 Bir Küçük Teklif, 35 Çiçekler de Sevgi ister, 38 Geniş Hayal Gücü, 40 Zengin Hayâller İçersinde, 42 Güneşte Bir Gece, 44 İslâm’da Ordu ve Sosyal Hayat, 46 Her Gözün Görmediği Rütbeler, 49 Konuşmak ve Zanlar, 51 Düşmanlarımız ve Biz, 53 Bir Müslümanın Türkiye izlenimleri, 55 Yalın Bir Bakış, Çıplak Bir Gerçek, 61 Oruç Ancak insanlar İçin, 63 Genç Adam Hacca Niyetlen! 65 Hac Yoluna Barikat Kurulmaz, 67 Maksat Aynılaşmak ve Kaynaşmak Ama… 70 Nerde Merve Nerde Safa, 73 Maraş Müdafaasından Bir Sütçü İmam Kesiti, 75 İkinci Bölüm Modem Zamanlar, 83 Somun Lükstü, 83 Ekonomi ve insan, 86 Gazali’den, 88 Dinime Dahleden Bari Müslüman Olaydı, 90 Kara Haberlerin Gele Samuel, 92 Babalar Erkenden Eve, 94 Koca Erkek Işığı Görünce Kaçmış, 97 Kim istihdam Ediyorsa O Kazanıyor, 99 Hasta Adayı, 101 Güzellik ve Moda, 103 TRT’nin Bazı Programları, 105 Reaksiyonların Çocuktaki Temelleri, 109 Üçüncü Bölüm Bir Arpa Boyu Yol, 113 Türkiye Tebeşir Dairesi, 113 Kendi Kuyruğunu Ağzına Almış Bir Yılan, 119 Silahlı Sömürünün Faturası Ağır, 122 Yabanilerle Dost Olmanın Kuralları, 124 Avrupa, Avrupalı Olmayana Kapalıdır, 127 Tilki ile Aslan, 131 Islâm Münazara Mevzuu Değildir, 133 Bu Memleketten Hayır Gelir Efendiler, 136 Çok Garip Bir Göz Ameliyatı, 138 Biz Aylardır Bir Şey Görmüyoruz, 141 Aşı, 143 İstismar Edilmedik Ne Kalmış? 145 Sevgi, Dürüstlük, Kazıklamak, 148 Bir Takım Dostluklar, 151 Batı Milletinde Farklılaşma Tezahürleri, 154 At, Eşek Mezbahaları, 156 Almanlar Nasıl Yaşar? 159 Almanya’da Yeni Cephe, 162 Yurd Dışı Çilesi, 167 Dördüncü Böîüm Kanayan Yaralarımız. 169 Hesap Sormak, 169 Çağdaş Kıskaç, 171 Gerçek Çehreleri, 174 İki Tarafı da Keskin Kılıç, 177 Belayı Büyük Göstermek, 179 Bir Taşla Kaç Kuş Bu? 181 Bir Afganistan Güzellemesi, 183 Eski Afgan Diktatörü Zahir Şah, 185 İlim Tahsili, 188 Camilerin Etrafında, 190 Zorla Buğday Olmaz, 193 Deveyi Kim Ürküttü? 196 Dehşet, 200 Saygıdeğer Bir Yamyamın Mantığıyla, 203 İşte Buna Aklımız Ermedi, 206 Yenildikçe Güreşe Doymazmış Yenilen, 208 Türkistanlı Nasıl Düştü? 211 Alimler ve Şairler, 216 Yahudi Soygunları, 219 İşin Başka Bir Tarafı, 222 İntihar Örnekleri, 224 Tahrip Ustaları, 226 Yılanın Başı, 229 Moro’lu Müslümanlar, 231 İran’ı Bir Türlü Anlamıyorlar, 239 İngiliz Öldürmeye Devam Ediyor, 243 Hama, 247 Katliam Tek Boyutlu mu? 250 Hama’ya Bakış Açıları, 253 Yerle Bir Edilen Hama Şehri, 258 Hama Sımsıcak, 267 Beşinci Bölüm Çeşitlemeler, 269 Güçlü Tutkularımız Var.. 269 Karnaval Raporu, 271 Ankara’da İstanbul’dan Bir Manzara, 273 Dostluk Gayretleri, 275 İbtilalanın Krizi, 278 Bu da Tamam Oldu, 280 Turizm Deyince, 282 Bugünün Sokakları, 284 Sunuş Cahit Zarifoğlu deyince hiç kuşkusuz önce şair kimliği ön plana çıkar. Şairliği ve kendisinden sonra gelen kimi şairler üzerindeki etkisi konuşulup yazıldı. Okuyucularının yazma azmini kamçılayan şiirsel anlatımı üzerinde çokça duruldu. Onun aksiyon yanına şairliğinin beslendiği bir damar olarak da bakabiliriz. Hayatının son dokuz on yılında meydana gelen Afganistan’ın işgali, İran İslâm Cumhuriyeti’nin kurulması, Hama’da bir gecede binlerce müslümanın yok edilmesi, 12 Eylül sonrası müslümanların içinde bulunduğu durum, dünyanın dört bir tarafındaki müslümanların işler acısı hali onun şair duyarlılığının bunlara kayıtsız kalmadığını ve kalamayacağını gösterdi. Bir fert olarak bu olaylara kayıtsız kalmadığı gibi, çevresindeki insanları işin içine çekti ve onları da duygu ve düşüncelerine ortak etti. Zarifoglu’nun siyaset ve aksiyon yazılarından meydana gelen bu kitap, olayların gelişine göre Yeni Devir, Milli Gazete, Mavera başta olmak üzere dönemin gazete ve dergilerinde yayımlanan aktüel ve siyasi yazılarından ibaret metinlerdir. Çoğunu Ahmet Sağlam, Abdurrahman Cem gibi müstear isimlerle yayınlamıştır. Dolayısıyla dil işçiliği bakımından hikâyeleri ve Yaşamakla kıyaslanmamalıdır. Buradaki günübirlik aktüel ve siyasi yazılar yoğunluklu olarak 1977 ilâ 1984 yılları arasında kaleme alınmıştır. Ayrıca şairin hayattayken yayımladığı Bir Değirmendir Bu Dünya’daki yazıların bir kısmı da burada bölümlerin konularına göre serpiştirilmiştir. Zarifoğlu’nun bu yazılarında müslüman duyarlılığının şairane ayrıntılarına daha bir şahit oluyoruz. İslâm dünyasının her tarafında hergün meydana gelen acıları, sızıları yüreğinde hissederek kendi deyişiyle bir ömür boyu “zengin hayâller peşinde” koşmuştur. Çağdaş dünyanın bunalımlarından kaçıp şiire sığınarak kendi iç dünyasının engin iklimlerinde soluklanırken, aynı zamanda dış dünyanın dağdağasından da uzakta kalamadı. ite çakala karşı yârin kapısında” durarak boyuna al koşturdu. Atın yelelerinden yorgunluk terleri döküldüğü bir sırada yarış bitmemişti, ancak zarif tabiatlı şairimizin yarıştaki süresi dolmuştu. Siyaset ve Aksiyon Yazıları, şiirlerinden, anı yazılarından ve hikâyelerinden tanıdığımız Zarifoğlu’nu başka bir açıdan tamamlamaktadır. O herkesin entel takıldığı bir zamanda çevresindeki meraklı insanlara, dostlarına, okuyucularına ilmihal okumayı tavsiye ediyordu. Namazların tadili erkân üzere kılınmasını, gece namazlarına kalkılmasını, hanımlara iyi davranılmasını, çocukları adam yerine koyarak karşımıza almamızı, yollarda zikirle yürümemizi telkin ediyordu. Daha doğrusu müslüman olarak iç dünyamızı zenginleştirmek, çağa donanımlı bir müslüman olarak yetişmemiz için elinden geleni yapıyordu. Hem çocuklar için yapıyordu, hem de büyükler için. Bu kitaptaki yazılara, kendi yatağında sessiz, sakin ve içten içe maveraî uğultularla akan bir nehrin zaman zaman coşup kabarması olarak da bakılabilir. Hüseyin Duruhan Birinci Bölüm Cihad ve Arınma Labirentimiz Bazan haziran sıcağı gibi çöker bir şey. Bakış bozulur, eşya bulanıklaşır. Altından kalkamazsın. El yordamı da fayda vermez. Duvarlar cam kırıklarıyla dolu ve pütürlüdür. Şeytan yakında bir yerde karargâh kurmuş ve bizimle savaşa başlamıştır. Çoğu zaman karşımızda neyin bulunduğunu kavrayamayız. Bir sınav labirentinde olduğumuzu da. “Günlerden ne?” diye sorarız. Kavranır bir ışık yakalamak umuduyla. “Saat kaç?” “Hava nasıl bugün?” Oysa o anda içimizin gizemli güçleri katilimizi desteklemektedir. İhtirasımız olsaydı bari! Hayır o da uyuz bir kedi gibi bacaklarımızın arasına pusmuştur. Şeytanî bir duygu önümüzde paralı askerlerini, kiralık katillerini, gerillalarını indirmektedir. Arkamızı verdiğimiz kaya duvar, siyaset laboratuarlarında üretilen mikroplar tarafından için için kemirilmiştir bile. Gerileyip, arkamızı sağlama aldık diye güvenip yaslandığımız anda belki de başımıza yıkılacaktır. O zaman katillerimiz mızraklarını kalbimize saplamadan önce kahkahalarla gülecekler. Ve Beyaz Saray’ın ve Kremlin’in bahçesindeki zafer kütüğüne bir çivi daha çakılacak. Bir kâbus bu. Sanki sarılacağımız hiçbir ip kalmamış. Sanki boyanacağımız hiçbir boya yok. Sanki daha yakın, en yakın olabilme imkanı için vücudumuzun alacağı hiçbir şekil, sanki alnımızı koyacağımız bir alınlık temiz bir yeryüzü kalmamış. Haziran sıcağı gibi çöküyor. Eşya ve mana bulanıklaşıyor. Acaba ışık saçan bir adım atabilmek için alınyazımızda bir ihtimal var mı? Gözlerimize eski büyüklerin bakışlarından bir bakış demeti yansıyabilecek mi? Mümkün müdür, labirentte yanılıp dönerken deneycisini zevklendirmeyen bir denek olalım.. Mümkün müdür labirentte dünyanın öğütüşünü kıskançlıkla ve dersler çıkararak öte dünyamıza sevaplar olarak götürelim.. Mümkün müdür labirentte ne kadar rezil olursak olalım, bakışımız bulanıklaşmış olsun, basiretimiz kapanmasın.. Mümkün müdür bildiklerimizi iyi bilelim ve bildiklerimizi, deneycimizin iğneli sopasına rağmen uygulayabilelim.. Evet, mümkün müdür? Güneş birden bire kara bulutun ucundan, baskıya karşı bir başkaldırıyı hatırlatarak saçını çıkarıyor. Şimdi bakıyoruz ve tutunacağımız ipi, boyanacağımız boyayı ve alnımızı koyacağımız temiz yeryüzünü görüveriyoruz. Ve selam diyoruz. Âleme, mahluka, yıldızlara, insanlara.. işte kendi kişisel problemlerimizin haziran sıcağından bizi uzaklaştıran ve içinde kendi problemlerimizin halli de bulunan çözümler potası. Bu, size neler çağrıştırdı bilemiyorum. Ben, bende olup bitenleri, kurt kapanlarıyla dolu labirentimi, kara bulutumu, saçını çıkarmasını beklediğim güneşimi, kendi değirmenimi enine boyuna anlattım gibiyim. Siz de kendi labirentinizde çıkmazlarda yanılıp dönerken bakarsınız karşı karşıya geliveririz. Selamlaşmamız, kucaklaşmamız, deneyimlerimizi birbirimize aktarmamız ve çıkışı birlikte bulup labirenti deneycinin başına indirmemiz için belki de güçbirliği yaparız. Bundan böyle, ne dersiniz? …
cahit zarifoğlu bir değirmendir bu dünya sözleri