Interpretation of the Qur'an from a Meaningful Learning Perspective
semerkandFetih Suresi Tefsiri Ömer Nasuhi Bilmen yorumlarını inceleyin, Trendyol'a özel indirimli fiyata satın alın. İndirim Kuponlarım Trendyol'da Satış Yap
ÖMER NASUHİ BİLMEN Şems Suresi Tefsiri, Türkçe Meali ve Açıklaması Bismillâhirrahmânirrahîm Bu mübârek sûre, El-Kadir sûresinden sonra Mekke-i Mükerreme’de nâzil olmuştur. On beş âyet-i kerîmeyi içermektedir. Güneşe yemîn ile başladığı için kendisine bu ad verilmiştir.
MuhammedHan Kayani ve Diğerleri, İnsan Yayınları, İstanbul, 1989, III/169; Vehbe ez-Zuhaylî, et-Tefsîru'l-Münîr, Dâru'l-Fikr, Beyrut, 1991, XV/287; Ehnalılı Muhammed Hamdı Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul, tsz., V/3256; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur'anı Kerim'in 42 Cari Gustav Jung'un Kehf Sûresi Tefsiri
FetihSuresi Tefsiri : Ömer Nasuhi Bilmen: Amazon.nl: Boeken Selecteer uw cookievoorkeuren We gebruiken cookies en vergelijkbare tools die nodig zijn zodat je aankopen kan doen, en om je winkelervaringen te verbeteren en om onze diensten te leveren, zoals beschreven in onze Cookieverklaring .
Vay Tiền Online Chuyển Khoản Ngay. Fecr Süresi 1. Ayet ▬ Andolsun fecreBu mübarek ayetler, bir takım kavimlerin küfür ve azgınlıkları yüzünden nasıl birer helake maruz kalmış olduklarını bildiriyor. Onların maddi kuvvet ve haşmetlerinin kendilerini ilahi azaptan kurtaramaz bulunduğuna işaret buyurmaktadır. Şöyle ki Andolsun Fecre. Tan yerinin ağaracağı, gecenin bitip güneşin doğmaya yüz tuttuğu, aydınlığın etrafa dağılmaya başlayacağı zamana ki O, ilahi kudrete şahitlik eden ne mühim bir vakittirFecr Süresi 2. Ayet ▬ Ve on geceyeVe on geceye de andolsun Ondan maksat, ya her ayın ilk on gecesidir ki, onun karanlık ayın ışıkları gidermeye başlamış olur. Semada hoş bir manzara vücuda gelmeye başlamış bulunur. Veya bu on geceden maksat, Ramazan-ı Şerifin son on gecesidir ki, kendisini Bayram takip eder veyahut Zilhicce ayının on gecesidir ki, o müddet içinde haç vazifeleri ile meşgul olmaya başlanılmış olur. Bu görüşe göre fecirden maksat da arefe gününün veya Kurban Bayramı gününün fecrinden Süresi 3. Ayet ▬ Hem çifte, hem de tekeVe çifte ve teke.. de andolsun. Bundan maksat da Allah bilir, bütün Allah’ın Yaratıklarının kısmen çiftler ve kısmen de teker teker bir halde bulunmalarıdır. Ve birçok hadiselerin birbirlerine zıt bir hal üzere olmalarıdır. Mesela İman ile inkar, hidayet ile sapıklık, saadet ile mutsuzluk, güneş ile ay, gece ile gündüz, cin ile insan birbirinin zıddı bir bir yoruma göre de çiften maksat, Kurban Bayramıdır ki Ayın çift olan onuncu gününe tesadüf etmektedir. Tekten maksat da arefe günüdür ki Ayın tek olan dokuzuncu gününe tesadüf etmektedirFecr Süresi 4. Ayet ▬ Yürüyüp gittiği zaman da geceye ki,Ve geçip gideceği zaman geceye de andolsun, o da bir yaratılış harikasıdır. Kısalır, uzanır, bazen karanlık, bazen de yıldızlar ile aydınlanır. Gidip gelmesiyle cemiyet hayatında bir intizam, bir istirahat devresi vücuda geceden maksadın Hacca mahsus olan müzdelife gecesi olduğuna inananlar da vardır, o gecede hacılar yürüyüşte bulunurlar. Bu kendilerine yemin edilen şeylerden evvel bir “Rab” kelimesi de takdir edilmiş bulunabilir. O halde onların Rabbine, Yüce Yaratıcıya yemin edilmiş olur .Gecenin gece gitmesi, gece içinde gece mülahaza ettir gibi katmerli bir ifadedir. Bu gibi makamda tecrid mu’tad olduğundan mücerred yürümek manasına hamli mütearef ise de bunda diğer iki nükte geceden murad zulmet olduğuna ve zulmetin zevale yüz tuttuğu lahzaya işaret olması, birisi de gecenin bir de gam ve elemle alakadar olduğuna ve o gam ve elemin geçmek üzere bulunduğu lahzaya işaret olmasıdır. Ki bu demler sabaha yakın olan mübarek seher vakitleridir. Bu itibar ile, fecir ve leyl cins için olmak daha şümullü olur ise de Bayram sabahı ve sabahı Bayram olan gecenin seheri olmak daha cemiyyetli ve daha revnaklıdır. Bir takım müfessirin de bunun leylei cemi’ denilen Müzdelife gecesi olduğunu namaz kıldırırken bir adam gelip onunla namaza durdu ve Muaz namazı uzatınca bu adam da namazı bırakıp mescidin bir tarafında tek başına namaz kıldıktan sonra gitti. Onun bu yaptığı Muaz’a haber verilince dedi ki O kişi münafıktır dedi. Tüm bu olanlar Resulüllah’a söylenince Allah Resulü o gence neden böyle yaptığının sebebini sorunca şu cevabı verdiEy Allah’ın Resulü! Geldim onunla birlikte namaza durdum, ama o bana göre namazı uzattı. Bu sebeple ben de namazı bırakarak tek başıma mescidin bir tarafında namaz kıldım, sonra da su çeken devemin yemini verdim eşiyle kurduğu cinsel ilişkiyi kastediyor.Bunun üzerine Resulüllah Muaz’a hitaben dedi ki Sen fitneye düşüren birisi mi olmak istersin ey Muaz? Neden O en yüce Rabbinin ismini tesbih et, Andolsun güneşe ve aydınlığa Şems’1’ ve Andolsun fecre ve andolsun örtüp bürüdüğü zamana geceye Leyl’1’ sürelerini okumuyorsunuz. Bura anlatılmak istenen şudur kiNamaz kıldıran ve imamlık yapan kişi kendisini değil arkasında ki kişilerin durumunu göz önüne alarak hareket etmeli. Hastası var, yaşlısı var, genci var vb..Fecr Süresi 5. Ayet ▬ Gerçekten bu, akıl sahibi olanlar için bir yemindir değil mi?Bunda akıl sahibi için bir yemin yok mudur!. Evet.. Vardır. Hikmet sahibi Yaratıcının böyle bir takım kudret eserlerine yemin etmesi, sırf kullarını uyandırmak içindir. Onların dikkatlerini ilahi beyanlara çekmek içindir. Çünkü Kendilerine yemin edilen şeylerin her biri pek enteresan boş ve Allah’ın kudretine delil bir mahiyette akıl sahipleri bunları güzelce seyrederek, akıllıca düşünerek bunların Yüce Yaratıcısını birlemeye kutsamaya ve yüceltmeye devam etmeli değil midirler?. Kur’an-ı Kerim’in bütün bu mübarek ayetleri ,insanları gafilce yaşamaktan men ederek arifçe, hikmetlice bir halde yaşamaya davet etmekte bulunuyor. Gafilce ve inkarcı bir halde yaşayanlar da elbette ki Nihayet layık oldukları cezalara kavuşacaklardır. İşte Kur’an-ı Kerim, bizlere örnekler kasemlerde veya bu zikr olunan şeylerde aklı kendisini fenalıktan menedecek bir akıl sahibi için büyük bir kasem veya kasem edilir, and verilir bir şey var değil mi? – Elbette var, çünkü bunlar öyle hadiseler, öyle şeylerdir ki bir akıl sahibinin bunlara ehemmiyet vermemesi bunların feyz-u berekatından, hassai irşadiyyesinden istifade etmek, kuvvet almak istememesi ihtimali yoktur. Ancak tam bir akıl sahibi bizzat bu hadiselerin kendilerinde değil, onların muhdisi olan ve bu inkılabatı tedbir ve idare eyliyen rabbine istidlal ederek en büyük kasemi bunların rabbine kasemde bulurFecr Süresi 6. Ayet ▬ Görmedin mi Rabbinin nasıl ettiğini Ad kavmine,Ey Yüce Resul!. Ve ey onun ümmetinden bulunmak şerefine sahip olan insan!. Gördün mü ki görmüş gibi işitip bilmedin mi ki Rab’bin Ad’a nasıl yaptı?. O kavmi küfürlerinden dolayı nasıl helak ettiFecr Süresi 7. Ayet ▬ Yüksek direkli İrem’eDirek sahibi olan Yani Büyük çadırlara, yüksek binalara sahip bulunan İrem cemaatine. bu Ad kavmi ki “Arabî Baide” denilen bir Arab kabilesi bulunuyordu. Avs Bin-i İrem denilen bir şahsın evlat ve torunları bulunuyorlardı, büyük dedeleri ise Nuh idi. Rimal, Ahkaf, Hazret Mut denilen yerlerde otururlardı, uzun bir müddet yaşamışlardı, sonra küfürlerinin bir cezası olmak üzere sema tarafından gelen korkunç bir ses ile helak olmuşlardırFecr Süresi 8. Ayet ▬Ki onun şehirlerde benzeri yaratılmamıştı-O helak olan Ad kavmi Bir belde ahalisi idiler ki O beldenin bir misli beldeler arasında yaratılmamıştı. Kendileri pek büyük bir vücuda uzunca ömre, fazlaca kuvvete nail bulunmuş oldukları gibi beldeleri de çok büyük, çok muhteşem bir halde bulunuyordu. Buna rağmen küfürleri yüzünden nihayet mahvolup gittiler. Artık sonraki kavimler de onların o müthiş akıbetlerinden ibret dersi almalı değil midirler?Öyle Zatil’ımad veya öyle Imad, yahut öyle İrem ki beldeler içinde misli yaratılmamıştı – bu tavsif, İremin bî misil bir belde olmasında zahirdir. O kavmin kuvvet ve kamette misli yaratılmamıştı manasında olmak muhtemil ise de şehr olması daha mütebadir. Misli yaratılmamış olması da o zamana kadar demek Süresi 9. Ayet ▬ Ve vadilerde kayaları oyan Semud’aVe Ey Resul-i Ekrem ve ey Müslümanlar!. vadide kayaları kesip oyan Semud’a da Hak Teala nasıl yaptı?. Onları da küfürleri sebebi ile nihayet nasıl bir şekilde kahır etti ve cezalandırdı, onların o akıbetleri de bir Semud kavmi, “Arab-i Aribe’den Halis Araplardan bir topluluk idi, Hicaz ile Şam arasında bulunan “Hicr” adındaki bir beldede oturuyorlardı. Bunlar da Ad kavmi gibi Putlara taparlardı. Pek çok şehir yapmış oldukları rivayet Semud adında bir şahsın adı ile anılan meşhur bir kabiledir. Büyük dedeleri ise Nuh Bu kabile de küfürleri yüzünden bir sarsıntı, bir ses veya yıldırım ile helak olmuşlardırFecr Süresi 10. Ayet ▬ Ve kazıklar sahibi Firavuna?Ve Yüce Yaratıcı, pek büyük, sabit binalara sahip olan Firavuna da nasıl yaptı?. Onu da nasıl müthiş bir azaba uğrattı, kendisini de, kendisine tâbi olanları da sular içinde helak ederek cezalarına Firavun’un kudret ve saltanatı, kendisini asla kurtaramadı, artık dünya varlığına güvenerek dinden, ahiret fikrinden mahrum olanlar, o gibi küfürleri yüzünden helake maruz kalmış eski kavimlerin o müthiş akıbetlerini bir düşünmeli, nazarı dikkate almalı değil midirler?Fecr Süresi 11. Ayet ▬ Onlar ki memleketlerinde azgınlık etmişlerdi,İşte onlar ki O Ad ve Semud kavimleri ve Firavun’un kafiri beldelerde azgınlıkta bulunmuşlardı. Kibirli vaziyetler almışlar, kindi fani kuvvetlerine, servetlerine güvenmişler, kendilerine verilen öğütleri kabul etmemişler, cahilce ve inkarcı bir halde yaşamışlardı .Onlar ki o beldelerde tuğyan etmişlerdi – Her biri kuvvetlerine mağru, arzularına tabi’ olarak bulundukları memleketlerde hak ve adalet hududunu aşıp halkın ve halikın hukukuna tasallut ve tecavüzde ileri gitmişlerdiFecr Süresi 12. Ayet ▬ Onlar oralarda fesadı arttırmışlardıO dinsiz kavimler, şahıslar Oralarda o bulunmuş oldukları beldelerde fesadı çoğaltmışlardı. küfür ve isyana dalmış, kendileri gibi düşünmeyenlerin hayatlarına kastetmiş, hallerini ıslah etme yolundan ayrılmış, kendi pek çirkin, ahlaka aykırı hallerini bir yükseliş, bir medeniyet, bir refah ve saadet hali sanmışlardıOralarda dahilen ve haricen fesadı çoğaltmışlardı – Zulüm, israf, sefahetle çok fesat yapmış, nizamı, ahlakı, efkarı Süresi 13. Ayet ▬ Bundan dolayı Rabbin de onların üzerine bir azap kamçısı yağdırdırArtık Rabbin de onların üzerlerine O dinsizce, ahlaksızca yaşamaları yüzünden bir azap kamçısı saldırdı. üzerlerine çeşit çeşit azaplar yağdırdı, hepsini de daha dünyada iken felaketlere uğrattı, ahiretteki azapları ise her türlü düşüncelerin Kerim’de bu gibi kavimlerin pek müthiş tarihi halleri ayrıntılı olarak ve kısaca mükerrer bir şekilde beyan buyrulmuştur. Bunlar ilahi kudretin büyüklüğünü bildirmektedir. İnsanlar için birer ibret dersi Süresi 14. Ayet ▬ Çünkü Rabbin gözetlemededirBu mübarek ayetler de Alemlerin Rabbinin bütün kevnî hadiseleri görüp bildiğini haber veriyor, insanların zenginlikle, fakirlikle imtihana tabi tutulduklarını bildiriyor. İnsanların ise bu husustaki hikmet ve faydayı takdir edemez bir halde bulunduklarını ve pek cimrilik ve servete düşkünlük gösterdiklerini beyan buyurmaktadır. Şöyle kiEy Son Peygamber!. Şüphe yok ki Rab’bin Bütün kullarının hallerini görüp gözetmektedir. sana itaatte bulunanların da, muhalefete cüret edenlerin de halleri Allah tarafından bilmektedir. Artık muhalif, inkarcı, olanlar geçmiş kavimlerin dinsizlikleri yüzünden nasıl felaketlere uğramış olduklarını düşünmeli değil midirler?“Mirsad” Gözetilen yer, gözetme yeri, rasad dürbünü demektir.“Haris; yani muhafız, bekçi manasında da kullanılmaktadır. Bu tarassuttan maksat, Cenab-ı Hak’kın bütün hadiseleri görüp bildiğini bir temsilden ki Bu ilahî beyan, yukarıdaki yeminlerin bir cevabı olabilir. Aradaki beyanlar ise birer muterize cümlesi Süresi 15. Ayet ▬ Şu da insan! Rabbi onu deneyip ikramda bulunduğu ve bol nimet verdiği zaman Rabb’im bana ikramda bulundu’ Süresi 16. Ayet ▬ Fakat onu deneyip rızkını daralttığı zamansa Rabbim beni aşağıladı’ Süresi 17. Ayet ▬ Hayır,doğrusu siz yetime ikram etmiyor,Fecr Süresi 18. Ayet ▬ Birbirinizi yoksulu doyurmaya teşvik etmiyorsunuzFecr Süresi 19. Ayet ▬ Mirası toplayıp oburca yiyorFecr Süresi 20. Ayet ▬ Ve malı şaşılacak derecede seviyorsunuzAnlaşılıyor ki insanoğlu, rızkı bolca verildiği ya da daraltılıp muhtaç hale getirildiği zaman Rabb’ini hatırlamaktadır. Rızkı artırılıp servete konan insan, Rabb’inin kendisine özel ikramda bulunduğunu; buna layık görüldüğü için onun şerefine şeref kattığını hem de övünerek anlatır. Ama o, nefsinden başkasını düşünmez. Rızkı daraltıldığı zamansa Rabb’inin şerefini düşürdüğünü, kendisini alçalttığını söyler. Halbuki rızkın bolluğu da darlığı da yüce Allah’ın hikmet dolu takdir ve imtihanını bir ve yücelik, yüce Allah’ın ihsan ettiği bol rızkı ihtiyaç sahipleriyle özellikle de yetimler ve yoksullarla paylaşmaya bağlıdır. Rızık daraltıldığında kula yakışan; Rabb’ine yönelmek, sabır, şükür ve içtenlikle O’nun takdirine boyun eğmektir. Varlıktan yokluğa düşmek, kendisin ve Rabb’ini bilen hiç kimseyi alçaltmayacağı gibi, yoktan varlık sahibi olmak da tek başına kimseyi hak etmediği halde hiç kimseyi zenginlikle şereflendirmez, kimseyi de hikmetsiz olarak aşağılamaz. Şerefini yücelten de düşüren de insanın kendi iman ve varlıklı kimseler, Allah’ın lütfettiği nimetten akrabaya, yoksula, yetime ve diğer hak sahiplerine haklarını vermez; birbirlerini iyiliğe, bilhassa ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermeye teşvik etmez,Bu konuda sosyal bir faaliyet içine girmez; varisler bencillik eder miras hukukuna riayet etmeden, helal haram tanımadan, diğer hak sahiplerinin haklarını da toplayıp yerlerse,onlar da kendi rızıklarını daraltır, şereflerini düşürür; hatta ihtiyaç sahiplerine muhtaç hale bile gelebilirler..Fecr Süresi 22-23. Ayet ▬ Hayır ! Yerküre paramparça olup dağıldığı, Rabbin ve sıra sıra dizilmiş olarak melekler geldiğinde ki o zaman cehennem de onların yakınlarına getirilmiştir- insan ancak o zaman öğüt alır, ama artık öğüt onun nesine ayette sembolik bir anlatım söz konusudur. Ayette söylenmek istenen şudurMahkemede suçlu ve şahitler duruşma salonuna alındıktan sonra, hakimin de davaya bakmak ve hükmünü vermek üzere geldiği gibi Hakimlerin en yücesi’ olan Allah’ta ahirette, en son duruşma ve hesap gününde Mülkün ve emrin sahibi olarak’ kulları hakkında nihai hükmünü vermek üzere Majhkeme’i Kübra’ya gelecektir. Şahitlik etmek ve karar sonrası görevlerini icra etmek üzere melekler de dizi dizi gelip orada yerlerini uyarılarına kulak vermeyen, verilen öğütleri dinlemeyenler, en son duruşma gününde hakimler hakimi Allah, Mülkün ve emrin sahibi olarak’ hüküm vermek üzere duruşma yerine geldiği, melekler de şahitlik ve görev icra etmek üzere huzurda dizi dizi durdukları zaman, bütün anlatılanların gerçek olduğunu kabirden kalkarken … bu, Rahman’ın bize vaat ettiği, elçilerinse doğru söylediği şeydir…’ diyecekler. O zaman onlar yanıldıklarını bilecek ve öğüt almaya hazır olduklarını söylemek isteyecekler ama artık öğüt alma zamanı geçmiştir. Mazeret beyan edip tövbe etme zamanı ise çok gerilerde kalmıştır. Fecr Süresi 24-26. Ayet ▬ O,’Ah keşke ben de şu gerçek hayatım için salih işler yapıp gönderseydim’ diyecektir. İşte o gün, Allah’ın ona edeceği azabı hiç kimse edemez, Allah’ın ona vuracağı bağı kimse o gün Allah ona, hiç kimsenin yapamayacağı azabı yapar. Hiç kimsenin bağlayamayacağı şekilde ateşe Yedi MertebesiFecr Süresi 27. Ayet ▬ Ey kemale ve huzura ermiş insan!Her insanda, akli, Şehevi ve Gadabi’ denilen üç kuvvet mevcuttur. Bu akli, şehevi ve gadabi kuvvetlerin her insanda, eğitim ve öğretim durumuna göre, huy halini almış olan hali o insanın kişiliğini ve karakterini ortaya koyan bir sentezi / olguyu kişinin ruhsal ve bedensel taleplerinin bütününü temsil eden ve ona O’ dedirten aktif yapıya nefs tabir edilir. Taleplerinin, insanın kişiliği üzerindeki etkinliği sebebiyle nefsin güç anlamı da vardır; nefis gücü. Kur’an da nefsin yedi ayrı derecesinden söz edilmiştir. Bunlar;Nefs-i Emmare Yusuf’53Nefs-i Levvame Kıyame’2Nefs-i Mülheme Şems’8Nefs-i Zekiyye Kehf’74Nefs-i Mutmainne Fecr’27Nefs-i Radıyye veNefs-i Merdıyye Fecr’28Nefs-i Emmare Bedensel tabiata meyleden, şerlerin barınağı ve kötü ahlakın menbaı olan nefistir. O, düzeyli bir eğitim ve öğretim süreci geçirmediği için hissi lezzetler ve şehvetleri emreder, kalbi daima süfli yöne Mutmainne ise; Kur’an da derecelendirilen nefsin beşinci mertebesidir. Bu da Allah’a iman ve kayıtsız şartsız teslimiyetin tadına ermiş mümini kamilin nefsidirFecr Süresi 28-30. Ayet ▬ Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak dön Rabbine; Haydi katıl seçkin kullarımın arasına, Ve gir cennetimeEy Allah’a ve ahiret gününe iman eden, Resulülahı kendisine örnek alan, Rahman’a içtenlikle saygı duyan, akıbetinden korkup salih işler yaparak kendine azık hazırlayan nefis’Ey kalpleri sadece Allah’ı zikir ile mutmain olanlar ve ey dünyada ve ahirette Allah’ın verdiklerine hoşnutlukla kanaat edip hamd ve şükür ile Rablerini razı etmiş olan kemal sahibi müminler! Artık dönün Rab’inize, karışın salih kullarım arasına ve girin hak ettiğiniz cennetime..KaynaklarM. Zeki Duman / Beyanu’l-Hak / C 1Meal İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C12 / bkz 116Turan Yazılım / Mürşit 5 / Kur’an / Tefsir / BilmenTuran Yazılım / Mürşit 5 / Kur’an / Tefsir / YazırAbdülkadir Geylani / Geylani Tefsiri / CVI /
Tekasur süresi Mekki bir süre olup; Hz Peygamber’in elçi olarak gönderilmesinin birinci yılında bir bütün halinde indirilmiş olup tamamı 8 ayetten ibarettir. Adını birinci ayetindeki, nüfus çokluğuyla yarışmak anlamına gelen tekasur kelimesinden Süresi Ayet-1- Sayınızın çokluğu sizi öyle oyaladı kiTekasur Süresi Ayet-2- İşi kabirleri ziyarete kadar vardırdınızTekasur Süresi Ayet-3- Hayır, ileride bileceksinizTekasur Süresi Ayet-4- Hayır, ileride kesinlikle bileceksiniz!Tekasur Süresi Ayet-5- Eğer hakikati şimdiden kesin bir bilgi ile bilmiş olsaydınızTekasur Süresi Ayet-6- Yakıcı cehennemi de görür gibi bilirdinizTekasur Süresi Ayet-7- Daha sonra onu bizzat ve kesinlikle göreceksiniz !Tekasur Süresi Ayet-8- Nihayet o gün, nimetlerden de mutlaka sorgulanacaksınız. aBu mübarek süre “El-Kevser” süresinden sonra Mekke-i Mükerreme de nazil olmuştur. Sekiz ayet-i kerimeyi içermektedir. “Tekasür”den, yani Çokluk kuruntusundan haber verdiği için kendisine bu tekasür adı evvelki “El-Karia” sûresinde kıyametin dehşetli vasıfları ve sâlih kullar ile isyânkâr kimselerin âkıbetleri bildirilmişti. Bu sûrede de insanların nihâyet âhirete gidip cehennemi görecekleri ve birer suale tâbi olacakları bildirildiği için bu iki sûre arasında büyük bir münâsebet Bu mübârek sûre İnsanların çoklukları ile böbürlendiklerini, fânî şeylere güvendiklerini kınıyor. Öyle kibirli yaşayanların ileride cehennemi göreceklerini ve cehâletlerini anlayarak nasıl bir suale mâruz kalacaklarını ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki Ey gâfil, güzelce düşünmeden mahrûm kimseler!.Sizi o çokluk kuruntusu O elde etmiş olduğunuz fazlaca varlık ile iftihar sevdası oyaladı. sizi meşgul etti, sizi kulluk vazifelerini yerine getirmekten alıkoydu, ebedî selâmet ve saadetinize vesîle olacak olan ibâdetlerden, hayırlı muamelelerden mahrûm bıraktı.“Tekasür” Fazlaca şeyler ile övünmek, iftihar etmektir.“İlha” de eğlenceye düşürmek, insanı eğlenceye sevkederek oyalamak, yapılması uygun olan şeylerden alıkoymak mânâsınadır.“Lehv” ise insanı meşgul eden şeydir. Neticesinde bir sevinç olsun olmasın, fakat sonra kendisinde bir sürur, bir sevinç olan bir şey ile insanı meşgul eden herhangi bir harekete, bir eğlenceye lehv ismi verilmiştir ki, İslâm ahlâkına aykırı olanları Tâ ki Siz ey bencil şahıslar!. Yalnız ellerinizdeki malların çokluğu ile değil, ölmüş gitmiş olan millet fertlerinizin, baba ve dedelerinizin çokluğu ile de övünerek o sebeple kabirleri ziyaret ediverdiniz. bizim şu kadar ölmüş büyüklerimiz vardır diyerek onlar ile de iftiharda bulundunuz, diğer bir tevcihe göre de siz ey gâfil topluluk!.Öyle maddî, fânî bir servetinizle, bir kuvvetinizle ölünceye değin, kabirlere gidip düşünceye değil övünmeye daldınız, bütün ömrünüzü öyle çabuk geçen şeyler uğrunda sarfettiniz, hakikî istikbâlinizi hiç düşünmediniz…Bu sûre-i celîlenin iniş sebebi hakkında deniliyor ki “Elhakümüt-. tekâsürü..”ensârdan iki kabîle hakkında nâzil olmuştur ki Onlar, Benu Harîse Benül Hars kabîleleri idi, onlar, mallarının ve kabîle fertlerinin çokluğu ile birbirlerine karşı iftiharda bulunuyorlardı, hattâ kabristanlara da giderek ölmüş gitmiş olan kabîle fertlerinin çokluğu ile övünmeye devam ediyorlardı. Halbuki, onların böyle iftiharda bulunmaları, boş bir hareket idi, akıllıca bir düşünce neticesi değildi,Velhâsıl bu âyet-i kerîme, kâfirlerin varlıkları ile câhilce bir şekilde yaptıkları böbürlenmelerini ve kabirleri de böyle bir iftihar sebebiyle ziyaret etmelerini Kerem Sâhibi Yaratıcının verdiği nîmetlerin kadrini bilmek, onların şükrünü yerine getirmeye çalışmak, onlar ile başkalarına karşı iftihar edici bir vaziyet almayıp mümkün mertebe İslâm cemiyetine yardımda bulunmak; güzel ve övülmüş bir ziyarete gelince bu da öyle övünmek maksadile değil, sırf ölmüş din kardeşlerimizi fatihâlar ile anmak, onlardan bir ibret almak, bizim de bir gün hayatı terk edeceğimizi düşünerek üzerimize düşen vazifeleri vaktîle yapmaya çalışmak gibi, bir maksada dayalı olunca bu ziyaret, meşrûdur, makbuldür. Nitekim İbni Mesut Radiyallâhü Anh’ın rivâyet ettiği bir hâdis-i sahih Ben sizleri kabirleri ziyaretten nehyetmiştim, Şimdi kabirleri ziyaret edin, çünkü o ziyaret, sizi dünyada takva üzere yaşatır, ve size âhireti hatırlatır, sizi gafletten uyandırır, “Câmi-i Sagîr” işte böyle bir maksatla kabirleri ziyaret etmek, kadınlar için de câizdir. Elverir ki Nâmahrem kimseler ile karışık bir hâlde bulunmasınlar, bu mes’ele, fıkıh kitaplarımızda, ve özellikle “Dürr-i Muhtar” da İşte Hak Teâlâ Hazretleri, öyle kibirlice, câhilce bir tarzda hareket edenleri kınayarak buyuruyor ki Öyle değil… O aldığınız kibirlice vaziyet, doğru değildir. Öyle fâni şeyler ile iftihar edip de âkıbetinizi temin edecek şeyleri elde etmeğe çalışmamanız, uygun olamaz. İleride Ne kadar hata etmiş olduğunuzu bileceksinizdir. böyle câhilce, gâfilce bir hâlde devam eder iseniz, fâideli amellerde bulunmaz iseniz ne kadar aldanmış olduğunuzu ölünce anlamış Allâh-ü Teâlâ Hazretleri, ilâhî tehdidini kuvvetlendirmek ve o gâfillerin nazarı dikkatlerini çekmek için tekrar buyuruyor ki Sonra öyle değil… O gururlu ve övünerek yaptığınız hareketleriniz, hiç uygun değildir. Bu hakikati ileride bileceksinizdir… bu hareketlerinizin cezasını âhirette görünce ne kadar hatalar içinde yaşamış olduğunuzu öğrenmiş Ey gâfiller!. Artık Vaz geçin öyle kibirli hareketlere nihâyet verin. sizin anladığınız gibi değil Ey inkârcılar!.. eğer yakın bir bilgi ile bilecek olsa idiniz… yâni Yaptığınız kibirlice hareketlerin ne kadar boş, ne derece çirkin şeyler olduğunu yakın bir şekilde bilmiş olsa idiniz öyle yapmazdınız, istikbâlinizi düşünürdünüz, çokça servetiniz, fâni varlığınız, sizi oyalamazdı, güzel amellerde bulunarak bir ebedî saadete aday bulunmuş durdunuz, sizin bilginiz ise haddizatında bir cehâletten başka değildir. İstikbâlinizi aydınlatmak ve temin edemeyen âdi bir bilginin haddizatında ne kıymeti olabilir?6. Andolsun ki Muhakkak, takdir edilmiş durumdur ki, ey hayatlarını bir câhilce gurur ile zâyi eden kimseler!.. O cehennemi mutlaka göreceksinizdir. İnkârcılar için, yalnız dünyaya çalışıp âhireti terk edenler için takdir edilmiş olan cehennemi elbette ki; müşahede edeceksinizdir, onun ne kadar korkunç bir azap mahalli olduğunu Sonra onu O cehennemi elbette ki, Aynel’yakin göreceksinizdir. pek açık, yakın bir mahiyette müşahede etmiş olacaksınızdır. Mahşer âleminde böyle bir görüşte bulunacaksınızdır. Bunda aslâ şüphe yoktur. Binaenaleyh bu âkıbeti düşünün de daha fırsat elde iken kurtuluş çaresini temine çalışın, öyle gâfilce bir hâlde yaşayıp Sonra andolsun ki, O cehennemi göreceğiniz zaman her türlü nîmetten muhakkak sorulacaksınızdır. şimdi dünyada iken nâil olduğunuz sıhhat ve selâmetten, servet ve kudretten, çoluk çocuktan, yâni Sizi Kerem Sâhibi Mâbudumuza itaatten, şükürden meşgul kılmış olan her türlü dünyevî varlıklarınızdan, kendilerine iftihar edip, lezzet almış bulunduğunuz şeylerden muhasebeye tâbi tutulacaksınızdır. Artık bu âkıbeti düşününüz de ona göre hayatınızı tanzime çalışınız, sonra pişmanlık fâide sual, bir görüşe göre yalnız kâfirler hakkında vâki olacaktır. Diğer bir görüşe göre de mü’mînler de, kâfirler de, dünyadaki nîmetlerinden dolayı bir suale tâbi olacaklardır. Şu kadar var ki Kâfirler hakkındaki sual bir kınama sualidir, çünkü, onlar, nâil oldukları nîmetlerin şükrünü yerine getirmemiş, küfür içinde yaşamışlardır. Mü’mînlerin hakkındaki soru ise bir şereflendirme sorusudur, onların şükür vazifesini yerine getirmiş olduklarını teşhîrdir. Çünkü Mü’mînler, şükür etmiş, itaatte bulunmuşlardır, “Tefsîr-i kebîr.”Aslında insan, dünyada yaşadıkça her dakika ilâhî nîmetlere nâil olmaktadır. Vücudumuzun sıhhati, güzel havaları teneffüs etmemiz, lezzetli suları içmemiz, gıda maddelerini elde edebilmemiz, birer büyük nîmettir. Bu nîmetlerden dolayı bizim vazifemiz de bunları bize ihsân buyuran Kerem Sâhibi Yaratıcımıza şükür ederek üzerimize düşen kulluk vazifelerini yerine getirmeye çalışmaktan ibarettir. Cenab-ı Hak, cümlemizi bu hususta muvaffakiyetlere nâil buyursun. Peygamberlerin efendisi hürmetine M. Zeki Duman / Beyanu’l-Hak / C1 / bkz142b- Turan Yazılım / Mürşit 5 / Kur’an / Tefsir / Bilmen
SÛRE MEAL LiSTESi Karşılaştır Rahmân Sûresi 1 O Rahmân olan Mabûd-i Zîşân. Karşılaştır Rahmân Sûresi 2 Kur'an'ı Peygamberine talim buyurdu. Karşılaştır Rahmân Sûresi 4 Ona beyanı ifade-i meramı öğretti. Karşılaştır Rahmân Sûresi 5 Güneş ve ay, muntazam bir hesab ile cereyan etmektedir. اَلشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍۖ ﴿٥﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 6 Ve çimen ve ağaç secde ederler. وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ ﴿٦﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 7 Semayı yükseltti ve mizanı vaz'etti. وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْم۪يزَانَۙ ﴿٧﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 8 Tâ ki, hadd-i tecavüz etmeyesiniz. اَلَّا تَطْغَوْا فِي الْم۪يزَانِ ﴿٨﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 9 Ve mizanı adâletle yerine getiriniz ve tartıyı noksan etmeyiniz وَاَق۪يمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْم۪يزَانَ ﴿٩﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 10 Yeryüzünü de her zîhayat için döşedi. وَالْاَرْضَ وَضَعَهَا لِلْاَنَامِۙ ﴿١٠﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 11 Orada mütenevvi meyveler ve tomurcuklar sahibi olan hurma ağaçları vardır. ف۪يهَا فَاكِهَةٌۖ وَالنَّخْلُ ذَاتُ الْاَكْمَامِ ﴿١١﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 12 Yaprak sahibi daneler ve iyi kokulu nebat vardır. وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُۚ ﴿١٢﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 13 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿١٣﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 14 İnsanı pişmiş çamurdan yapılmış çanak gibi bir kurumuş ses verir balçıktan yarattı. خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِۙ ﴿١٤﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 15 Cinleri de dumanı olmayan halis bir ateş alevinden yarattı. وَخَلَقَ الْجَٓانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍۚ ﴿١٥﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 16 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿١٦﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 17 İki maşrıkın Rabbi ve iki mağribin Rabbidir. رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِۚ ﴿١٧﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 18 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿١٨﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 19 O İki denizi salıvermiştir, birbirine kavuşurlar. مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِۙ ﴿١٩﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 20 Aralarında bir engel vardır, birbirine tecavüz etmezler. بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِۚ ﴿٢٠﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 21 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٢١﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 22 O ikisinden inci ile mercan çıkar. يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ۬ وَالْمَرْجَانُۚ ﴿٢٢﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 23 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٢٣﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 24 Denizde dağlar gibi yapılmış olan büyük gemiler de O'nun içindir. وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَاٰتُ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۚ ﴿٢٤﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 25 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ۟ ﴿٢٥﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 26 Onun üzerinde bulunan herkes fânidir. كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ ﴿٢٦﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 27 Celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin zâtı ise bâki kalacaktır. وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ ﴿٢٧﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 28 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٢٨﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 29 Göklerde ve yerde her kim var ise O'ndan dilerler. O, hergün bir işle meşguldür. يَسْـَٔلُهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ ف۪ي شَأْنٍۚ ﴿٢٩﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 30 Artık Rabbinizin hangi nimetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٠﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 31 Ey ins ve cin! Yakında sizin için teveccüh edeceğiz. سَنَفْرُغُ لَكُمْ اَيُّهَ الثَّقَلَانِۚ ﴿٣١﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 32 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٢﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 33 Ey cin ve ins cemaatı! Eğer göklerin ve yerin çevrelerinden çıkıp gitmeğe gücünüz yeterse hemen çıkıp gidiniz. Halbuki, bir kuvvet olmadıkça siz çıkıp gidemezsiniz. يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ فَانْفُذُواۜ لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ ﴿٣٣﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 34 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٤﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 35 Sizin üzerinize ateşten dumansız bir alev ve alevsiz bir duman gönderilir, artık yardımlaşamıyacaksınızdır. يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِۚ ﴿٣٥﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 36 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٦﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 37 İşte o zaman ki, gök parçalanır da hemen kızıl deri gibi bir kül olmuş olur. فَاِذَا انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ ﴿٣٧﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 38 Artık Rabbinizin hangi nimetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٣٨﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 39 İşte o gün ne bir insan ve ne de bir cin günahından sorulmayacaktır. فَيَوْمَئِذٍ لَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذَنْبِه۪ٓ اِنْسٌ وَلَا جَٓانٌّۚ ﴿٣٩﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 40 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٤٠﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 41 Günahkarlar sîmalarıyla tanınırlar. Artık alınlarıyla ve ayaklarıyla yakalanırlar. يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِس۪يمٰيهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاص۪ي وَالْاَقْدَامِۚ ﴿٤١﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 42 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٤٢﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 43 İşte bu, o cehennemdir ki, bunu o gün günahkârlar tekzîb ederler. هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَۢ ﴿٤٣﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 44 O cehennemin arasıyla son derece sıcak bir su arasında dolaşacaklardır. يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَم۪يمٍ اٰنٍۚ ﴿٤٤﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 45 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ۟ ﴿٤٥﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 46 Ve Rabbinin makamından korkan kimse için iki cennet vardır. وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ جَنَّتَانِۚ ﴿٤٦﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 47 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۙ ﴿٤٧﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 48 O iki cennet Mütenevvi ağaçlara, meyvelere sahiptirler. ذَوَاتَٓا اَفْنَانٍۚ ﴿٤٨﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 49 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٤٩﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 50 İkisinde iki pınar vardır ki, cereyan ederler. ف۪يهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِۚ ﴿٥٠﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 51 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٥١﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 52 İkisinde de her türlü yemişten iki çift vardır. ف۪يهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِۚ ﴿٥٢﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 53 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٥٣﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 54 Onlar Astarları kalın ipek kumaştan olan döşekler üzerine dayanmış bir halde olacaklardır ve o iki cennetin meyvelerinin toplanışı da yakındır. مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى فُرُشٍ بَطَٓائِنُهَا مِنْ اِسْتَبْرَقٍۜ وَجَنَا الْجَنَّتَيْنِ دَانٍۚ ﴿٥٤﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 55 Artık rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٥٥﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 56 O cennetlerde nazarlarını yalnız kendi kocalarına hasretmiş kadınlar vardır ki, kendilerine onlardan önce ne bir insan ve ne de bir cin dokunmamıştır. ف۪يهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِۙ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ ﴿٥٦﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 57 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ ﴿٥٧﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 58 Sanki onlar, yakut ve mercandır. كَاَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُۚ ﴿٥٨﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 59 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٥٩﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 60 İyiliğin mükâfaatı, iyilikten başka mıdır? elbette değildir هَلْ جَزَٓاءُ الْاِحْسَانِ اِلَّا الْاِحْسَانُۚ ﴿٦٠﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 61 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٦١﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 62 O iki cennetin ötelerinde de iki cennet vardır. وَمِنْ دُونِهِمَا جَنَّتَانِۚ ﴿٦٢﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 63 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۙ ﴿٦٣﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 64 O iki cennet Koyu yeşil renktedirler. Karşılaştır Rahmân Sûresi 65 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ ﴿٦٥﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 66 O ikisinde de iki fışkıran pınar vardır. ف۪يهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِۚ ﴿٦٦﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 67 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz? فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ ﴿٦٧﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 68 O ikisinde her nevi meyve ve hurma ve nar ağaçları vardır. ف۪يهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌۚ ﴿٦٨﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 69 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz. فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ ﴿٦٩﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 70 O cennetlerde hayırlı huylu, güzel yüzIü kadınlar vardır. ف۪يهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌۚ ﴿٧٠﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 71 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz. فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ ﴿٧١﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 72 Onlar Çadırlarda ikamete müdavim hurilerdir. حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِۚ ﴿٧٢﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 73 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz. فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ ﴿٧٣﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 74 Onlara kocalarından evvel ne bir insan ve ne de bir cin dokunmamıştır. لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ ﴿٧٤﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 75 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz. فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ ﴿٧٥﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 76 O cennet ehli Yeşil yastıklara ve pek güzel, nâdir döşemelere yaslanmış bir halde bulunacaklardır. مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍۚ ﴿٧٦﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 77 Artık Rabbinizin hangi nîmetlerini tekzîp edersiniz. فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ﴿٧٧﴾ Karşılaştır Rahmân Sûresi 78 Celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin ismi, mübarek â'li, mukaddes olmuştur. تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ ﴿٧٨﴾
Tebbet Süresi Türkçe Okunuşu ve AnlamıTebbet yedâ ebî lehebin ve tebb– Kurusun Ebû Leheb’in elleri. Zaten de kurudu!Mâ eğnâ anhü mâlühû ve mâ keseb Ona ne malı, ne de yaptığı işler fayda verdi!Seyeslâ nâren zâte leheb O, alev alev yükselen ateşe girecek,Vemraetühû hammâletelhatab O odun yüklenmiş olan eşi de,Fî cî dihâ hablün min mesed Boynunda bükülmüş urgan olarak,o ateşe odun taşıyacak.“Cîd” Unuk, boyun demektir.”Mesed de bükülmüş ip, urgan manasındadırBu mübarek sürenin iniş sebebi hakkında Sahih-i Buhari’de ve tefsirlerde şöyle deniliyor “En yakın olan akrabanı uyar” Şuara, 26/214 meâlindeki âyet-i kerîme nâzîl olunca Resûl-i Ekrem Safa tepesine çıkmış, seslenerek Kureyş kabîlesini çağırmış, onlar da gelip toplanmışlar Ebû Leheb de gelmiş idi,Hz. Peygamber buyurmuş ki Size bir düşmanın sabahleyin veya akşamleyin gelip hücum edeceğini haber versem, beni tasdik eder misiniz?. Onlar da dediler ki Evet.. Tasdik ederiz, çünkü, hepsi de Resûl-i Ekrem’in Muhammedül’emîn olduğunu bilip itiraf ederlerdi,o nun üzerine Yüce Peygamber buyurdu kiBen sizi ilerdeki bir azaptan dolayı korkutucuyum, yâni öyle bir azaba uğramamak için İslâm dinini kabul ediniz, Peygamber’in bu ihtarını dinleyen Ebû Leheb, o muazzam Peygamberin amcası bulunmak şerefine sâhip olduğu hâlde hemen inkâra başladı“Tebbenlek” Yazıklar olsun sana!. Sen bizleri bunun için mi dâvet ettin dedi, Resûl-i Ekrem’e hakaret göstererek oradan ayrıldı gitti. İşte bu hâdise üzerine bu sûre-i celîle nâzil olmuş, helâke lâyık olan şahısların Ebû Leheb gibi inkârcılardan ibaret olduğu de Ebû Leheb, Hicretin ikinci senesi Bedr gazvesinde İslâm mücahitlerinin muvaffakiyetlerinden dolayı üzülerek yedi gün sonra Adese denilen ufacık bir sivilce hastalığı olup helâk edici olan bir hastalıktan öldü vücudu kokuştu, o bulaşıcı bir hastalık olduğu için çoluk çocuğu bile yanına yaklaşamaz oldular, nihâyet üç gün sonra bir yere defnedildi. İşte kendisine serveti de, çoluk çocuğu da bir faide veremez bulunmuştu. Daha sonra eşi de ölüp lâyık olduğu cezaya Bu sûre-i celîle, bildirmiş oluyor ki Cenab-ı Allah’ın dinine, Resûlü’ne, düşman olanlar, bir hidâyet mumunu söndürmek isteyenler, nihâyet kendi çirkin düşüncelerinin, kötü amellerinin şiddetli cezalarına uğrayacaklardır. Maamafih onların dünyada uğrayacakları felâketler, kendilerini gelecekteki, âhiret âlemindeki asıl, en korkunç cezalardan aslâ kurtaracak gelecekleri ise daha pek ziyade korkunçtur. Binaenaleyh asıl selâmet ve saadete nâil olmak isteyenler, Resûl-i Ekrem’e tâbi olarak onun gösterdiği yolu takip etmelidirler. İslâm dinine güzelce sarılmalıdırlar. İşte insanlar, ancak o sâyede ilâhî lütuflara nâil olurlar, ebedî saadetlerini temin etmiş bulunurlar. Ve başarı, Allah’ Turan Yazılım / Mürşit 5 / Kur’an / Tefsir / Bilmen
Beyyine Süresi Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri Bu mübarek sûre, Talak süresinden sonra Medine-i Münevvere’de nazil olmuştur. Sekiz ayet-i kerimeyi içermektedirDelil ve kanıt manasında olup kendisiyle Resul-î Ekrem Efendimiz irade buyrulmuş olan “Beyyine” tabirini ihtiva ettiği için bu süre-i celileye böyle Beyyine süresi adı verilmiştir. Maamafih “Lemyekûn” ve “El-Kayyime” ve “El-Münfekîn” süresi diye de isim Gecesi süresinde Kur’an-ı Kerim’in Resûl-i Zîşan’ımıza inzâl edilmiş olduğu sûrede de O Yüce Peygamberin ne gibi mukaddes sahifeleri okumakta olduğuna işaret edildiği için bu iki sûre-i celîle arasında güzel bir münâsebet Süresi 1. Ayet Gerek Ehl-i kitaptan, gerek müşriklerden olan kâfirler, kendilerine o açık ve kesin delil gelmedikçe, inkârlarından ayrılacak Süresi 1. Tefsiri Bu sûre-i celîle; küfür içinde yaşayan milletlerin inançlarını değiştirmeleri için istedikleri en açık delil, en yüce bir Peygamber, gözleri önünde tecellî etmeğe başladığı hâlde onların yine kendi küfürlerinde sebât edip dağınık bir hâlde yaşadıklarını bildiriyor. Ve onlara emredilmiş olan pek güzel, pek fâideli vazifeleri gösteriyor. Küfürlerinde devam edenlerin ne kadar fenâ kimseler olup ebediyen cehennemde kalacaklarını ihtar ediyor. İman ve sâlih amel sâhiplerinin de ne kadar yüce makamlara, iltifatlara kavuşmuş olacaklarını ki Kitap ehlinden yâni Yahudi ve Hıristiyan topluluğundan ve müşriklerden putlara, ateşe, güneşe tapan kavimlerden kâfir olanlar yâni Vakti ile ahir zaman Peygamberinin dünyaya şeref vereceğini bilip işitenler, onun gelişini bekleyen, bilâhare o Yüce Peygamber’in gelişi anında onu inkâr edenler, evvelce diyorlardı ki kendilerine apaçıkça bir delil gelinceye kadar yâni Ahir zaman Peygamberi mûcizeleriyle insanlık dünyasını aydınlatıncaya kadar kendi dinlerinden, küfürlerinden ayrılacak değillerdir.Kitap ehli, Tevrat’ta, İncil’de Peygamber Efendimizin vasıflarını okumuşlardı, onun insanlığı ilâhî dine dâvet için gönderileceği vâ’d olunmuş, o kitaplarda bildirilmişti. Kitap ehli, müşriklerden eza ve cefa görünce diyorlardı ki; Dünyaya bir büyük Peygamber gelecek, biz de ona tâbi olarak sizden ey müşrikler!. İntikam alacağızdır. O müşrikler de diyorlardı ki Şâyet öyle bir Peygamber ortaya çıkarsa biz de ona tâbi oluruz, siz onunla bizden intikam almaya kaadir Süresi 2. Ayet Meali O kesin delil de tertemiz sayfaları okuyan, ve Allah tarafından gönderilen bir Süresi 2. Ayet Tefsiri Kitap ehlinin ve müşriklerin bekledikleri o delil ise Allah tarafından bir Peygamber idi ki O Peygamber Hz. Muhammed ibaret olup tertemiz sahifeleri okur. Yâni Bâtıldan uzak hakkı açıklayan ilâhî kitabın, Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini kendilerine teblîğ buyurur, o sâyede hakikat aydınlanır, ilâhî din anlaşılmış ehlinin ve müşriklerin bekledikleri o delil ise Allah tarafından bir Peygamber idi ki O Peygamber Hz. Muhammed ibaret olup tertemiz sahifeleri okur. Yâni Bâtıldan uzak hakkı açıklayan ilâhî kitabın, Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini kendilerine teblîğ buyurur, o sâyede hakikat aydınlanır, ilâhî din anlaşılmış Süresi 3. Ayet Meali İçinde hak, hikmet ve adaletin ifadesi olan yazılar ihtiva eden tertemiz sayfalarıBeyyine Süresi 3. Ayet Tefsiri O mübârek sahifeler ki Onlarda dosdoğru yazılmış şeyler vardır. Onlarda yazılı olan dinî hükümler, pek doğrudur, sırf hakikattir, hidâyet yolunu Süresi 4. Ayet Meali Ehl-i kitap mensupları, o kesin delil gelinceye kadar bu konuda ihtilaf Süresi 4. Ayet Tefsiri Halbuki, kendilerine Kitap verilmiş olanlar Yahudi ve Hıristiyan toplulukları, kendi kitaplarında Hz. Peygamber’in vasıflarını okumuş, bilmiş idiler, müşriklere de bildirmişlerdi. Hepsi de o Yüce Peygamberin dünyaya geleceğini bekliyorlardı. Ortaya çıkınca ona tâbi olacaklarını söylemişlerdi. Bu hususta birbirlerinden ayrılmış olmadılar. fakat sözlerinde durmadılar, kendilerine o delil geldikten sonra yâniHz. Muhammed pek açık bir delil, bir hakikat kanıtı mahiyetinde olarak mûcizeleriyle, Kur’an-ı Kerim’in âyetleriyle gelip kendilerini tevhid dinine dâvet edince ayrılığa düştüler. eski iddialarında sebât etmediler, bâtıl mezheplere ayrıldılar, birbirlerini cehâletle ve kâfirlikle suçladılar. İşte kitap ehli böyle olunca artık müşriklerden ne beklenir?.Onlar daha ziyade bir cehâlet içinde yaşıyorlardı, onlar da sözlerinde durmadılar, o Yüce Peygamber, dünyaya şeref verince onu inkâra cür’et gösterdiler, öyle bir birlik delilini kabul etmeyip küfür ve şirk içinde yaşamaktan ayrılmak istemediler. Bir çokları İslâm mücahitleri tarafından katledildiler. Ehl-i kitaptan olanlar da cizye vermek sûretiyle o öldürülmeden kurtulmuşlar, âhiret azabını hak eder Süresi 5. Ayet Meali Halbuki onlara, şirkten uzak olarak yalnız Allah’a ibadet etmeleri, namazı hakkıyla ifâ etmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte sağlam, dosdoğru din Süresi 5. Ayet Tefsiri Halbuki Onlar O küfür ve şirki tercih eden kavimler, Peygamber tarafından emrolunmadılar kendilerine zararlı, selâmet ve saadetlerine aykırı bir şey teklif edilmiş olmadı ancak dinde ihlâs sâhipleri kalp ve lisân bakımından yönelmiş bulunarak ibâdet etsinler diye emrolundular. ve namazı dosdoğru rükün ve şartlarına riâyet ederek kılsınlar ve fakir dindaşlarına şefkat ve merhamet göstererek zekât versinler diye emrolunmuşlardır.ve işte en doğru din de budur. dosdoğru, Allah’ın rızâsına uygun olan din, selâmet ve saadet yolu bu beyan olunan pek samimî inançtan, samimi ibâdetlerden ibarettir. Bunların güzelliği, doğruluğu, fâideleri her akıl sâhibi için bilinip takdir edilecek bir mahiyettedir. Artık nasıl oluyor da bu hususta ki emr ve tavsiye kabul edilmeyip de ayrılıkçı, bir hâlde bulunmak cehâleti tercih ediliyor. Hiç bunun neticesi düşünülmüyor mu?Beyyine Süresi 6. Ayet Meali Gerek Ehl-i kitaptan, gerek müşriklerden olan kâfirler, hem de devamlı kalmak üzere cehennem ateşindedirler. Onlar bütün yaratıkların en Süresi 6. Ayet Tefsiri Hakikaten o kimseler ki Kitap ehlinden ve müşriklerden kâfir olmuşlardır. Küfürlerinde ısrar edip hakiki dini kabulden kaçınmışlardır, bütün onlar cehennem ateşindedirler. onlar âhirette cehenneme sevk edileceklerdir. Orada ebediyen kalıcılardır. onlar o cehennemde devamlı olarak yanıp bu onların küfür ve şirklerinde ısrar edip durmalarının cezasıdır. Kendi hakikî menfaatlerini zâyi etmiş, hâllerini ıslâh etmekten mahrûm kalmış, en büyük cezayı hak etmiş kimselerdirBeyyine Süresi 7. Ayet Meali Ama iman edip, makbul ve güzel işler yapanlar ise bütün yaratıkların en hayırlı Süresi 7. Ayet Tefsiri Mü’minlere gelince onların istikbâli ne kadar güvenlidir, onlar ne kadar mes’ut zâtlardır, evet.. Muhakkak o kimseler ki imân ettiler kalplerinde imân nûru parlayıp durdu, Allah’ın birliğini ve Hz. Muhammed’in peygamberliğini kalben tasdik ettiler ve dilleriyle söylediler ve sâlih sâlih amellerde bulundular namaz gibi, oruç gibi ve zekât gibi bedenî ve mâlî ibâdetleri yerine getirdiler, hak yolunda cihad sahalarına atıldılar, işte yaratılmışların hayırlısı da onlardır. evet.. Şüphe yok ki Onlardır. çünkü, onlar, yaratılış gâyelerini dikkate almış, hidâyet yolunu takip etmiş, insanî fâziletleri muhafâzada bulunmuş pek seçkin Süresi 8. Ayet Meali Bunların Rab’leri nezdindeki ödülleri içinden ırmaklar akan, hem de devamlı kalmak üzere girecekleri, Adn cennetleridir. Allah onlardan, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. İşte bu rıza makamı da Rabbine saygı Süresi 8. Ayet Tefsiri Artık ahiret aleminde Onların o pek seçkin kulların Rabbilerinin katında mükâfatı, kavuşacakları nîmetler, altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. onlar, âhirette öyle pek mükemmel, gönül alıcı bağlara, bostanlara, ikâmetgâhlara ulaşacaklardır, oralarda ebediyen daimî kalıcılardır. bir daha o cennetlerden ayrılacak değillerdir. Ebedî bir hayata, bir saadete kavuşmuş Allah onlardan râzı olmuştur. o kullarının amellerini kabul edip kendilerini öyle ebedî nîmetlere, tecellîlere kavuşturmuştur, onlar da O ilâhî din ile vasıflanmış, dinî vazifelerini yapmaya muvaffak olmuş kullar da ondan o kerîm, rahîm olan Yüce Yaratıcıdan râzı olmuşlardır. haklarındaki o sonsuz ilâhî lütuflardan dolayı genişliğe gark olmuş, şükrân borçlu olduklarını bilmiş, ebedî bir zevk ve safa içinde kalmışlardır, işte bu Mükâfat bu ebedi rızâ Rab’binden korkan kimse içindir. evet..Allah’ın birliğini, kudret ve azametini bilip tasdik eden, kalbinde Allah korkusu, muhabbeti parlayıp duran, kulluk vazifelerini ruhanî bir zevk ile yerine getirmeye çalışan her mü’mîn için böyle ebedî bir mükâfat, bir ilâhî lütuf takdir edilmiştir. Artık ebedî bir selâmet ve saadete kavuşmak isteyenler, üzerlerine düşen kulluk vazifelerini seve seve yapmaya çalışmalıdırlar. Böyle bir muvaffakiyete erişmeyi o Yüce ve kerîm Mâbudumuzdan niyâz eyleriz. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’ Turan Yazılım / Mürşit 5 / Kur’an / Tefsir Meal = Yıldırım / Tefsir Bilmen
kadir suresi tefsiri ömer nasuhi bilmen