Bilmecelerve doğru cevapları Bir Gün Arabayla Bir Çocuğa Çarptım Gittim Baktım Bu Çocuk Benim Çocuğum Ama Ben Bunun Babası Değilim Ben Bu Çocuğun Neyi Olur? bilmecesinin cevabı annesi Ekleyen: aysegül aslan
Keşifhikayesi. Bu kelebek türlerini 1906'da keşfeden ilk Avrupalı, İngiliz bankacı, finansçı ve kelebek koleksiyoncusu Lord Walter Rothschild için böcek toplayan zoolog ve toplayıcı Albert Stuart Mick'di. 1907'de ikincisi, Büyük Britanya Kralı Edward VII'nin karısı Kraliçe Alexandra'nın onuruna türlere isim verdi.
Küçükkarınca Ağzında buğday tanesi ile yol almaktadır Karşısına bir kaya çıkar, kayayı da geçmek ister. Hekim ve Empati Geçtiğimiz gün İstanbul’da bir avukat, Konya’da bir hekim canice katledildi. 2 Başkan Ateş Kuran kursu öğrencilerinin bayramını kutlad
RecepIvedik Ateş Böceği Ile Karınca, Praktisch Recep Ivedik Ateş Böceği Ile Karınca Rezept, Recep Ivedik Ateş Böceği Ile Karınca Wie Man, Zutaten, Zeit, Zubereitung, Leicht Rezepte, www.leicht-rezepte.com
1 Allah var dersiniz, ama görünmez, gösteremezsiniz; gösterin de inanalım! 2- Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz; sonra da Cehennem'de ateşle ceza verilecek, dersiniz. Ateşten yaratılmış şeytana, ateş acı verebilir mi? 3- Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının karşılığını görecek, diyorsunuz.
Vay Tiền Online Chuyển Khoản Ngay. Ağustosböceği yaz boyunca cır cır öter durur; karınca ise çalışır, yuvasına yiyecek içecek taşır...Kış gelince sıcak yuvasında mutlu olan karınca, perişan durumdaki ağustosböceğinin yüzüne vurur"Sen bütün yaz öttün durdun, ben çalıştım!"Bu hikâyeyi çocuklara anlatırlar ki, çalışan ile tembelin farkını anlasınlar, diye.* * *SONRA bu hikâye değiştirildi...O kış, hem çok şiddetli hem de uzun sürmüş, karıncanın yiyecekleri de tükenmiş, içecekleri de, yakacakları da... Zavallı yuvasında tir tir titrerken kapı çalmış, açmış. O da ne?Ağustosböceği arabasına kurulmuş, kürkler içinde, başında kalpak, dizinde kalın battaniye...Karınca "Bu ne hal?" demeden, ağustosböceği dalga geçmiş"Paris'e gidiyorum, diyeceğin var mı?""Var git, o La Fontaine denilen herifi bul, uydurduğu hikâyeden utansın!"* * *TRAKYA Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Funda S. Pala, bu hikâyeyi çeşitli milletlere göre uyarlamış...Çin uyarlamasında, ağustosböceği açlıktan uyarlamasında, ağustosböceği karıncanın kapısını çalıyor. Elinde bavulu, "Kışı geçirmek için Karayibler'e gidiyorum!" diyor.* * *TÜRK uyarlamasına gelince...Karınca bütün yaz çalışır, kış için yiyecek içecek, yakacak depolar. Ağustosböceği ise vur patlasın, çal oynasın yaşar. Kış gelince karınca sıcak yuvasında yaşarken aç kalan ağustosböceği basın toplantısı düzenler"Etrafta bunca aç ve üşüyen varken, bu karıncaların vurdumduymazlıklarına dur diyecek yok mu? Durumu kamuoyunun vicdanına sunuyorum."Televizyoncular, derhal bu haberin üstüne atlayarak, bir yandan aç ağustosböceğinin, öbür taraftan da karnı tok, sırtı pek karıncanın görüntülerini "az sonra" kaydıyla tekrar tekrar yayımlarlar.* * *HABER bir anda bomba gibi patlar, onların deyimiyle kamuoyu "şoke olmuştur."Yeşil Böcekleri Koruma Derneği Temsilcisi, Ali Kırca'nın "Siyaset Meydanı"na çıkarak, yıllardır çektikleri sıkıntının nedeninin renklerinin yeşil olmasından kaynaklandığını ağlayarak, gözyaşlarıyla Türkiye'yi çoktan aşmış ve "En çok Nobel kazanamayan yazarlar" unvanını kimseye kaptırmayanlar da, Türkiye'deki bu adaletsizliği protesto "30 bin Kürt'ü, 1 milyon Ermeni'yi katledenlerden başka ne beklenir" diye ahkâm keserler. Bu bizim ilavemizdir. * *KONU Bakanlar Kurulu'na da gelir. Başbakan, "Geçmiş hükümetler döneminde ihmal edilen ağustosböceği kardeşlerimizi huzura kavuşturacağız, onların sorunu bizim sorunumuzdur" Muhtar, karıncayı canlı yayına çıkararak, "Reklamını yapmak için, zavallı bir ağustosböceğinin içler acısı durumundan yararlanmaktan utanmıyor musunuz?" diye azarlar ve akşam da Fatih Altaylı, karıncayı "Teke Tek" karşısına alır, "Ağustosböceğinden çaldığın yiyecekleri nereye sakladın, öt çabuk!" der, bir güzel döver.* * *KARINCA, sonunda çareyi yurtdışına kaçmakta bulur... Ağustosböceği karıncanın yuvasına yerleşir, yiyeceklerine konar, eşyalarının üzerine oturur, gül gibi yaşayıp baskısı bir haksızlığı daha önlemiş; adalet, anlı şanlı medyamız aracılığıyla sağlanmıştır.* * *LA FONTAİNE olsaydı acaba, hikâyenin bu uyarlamasına ne derdi? HİKÂYEYİ bilirsiniz, La Fontaine'in ünlü hikâyesidir.
Ağustos Böceği ile Karınca Masalı Eğlenceyi çok seven bir ağustos böceği varmış. Bu ağustos böceği sürekli saz çalar, şarkı söylermiş. Tüm gününü bu şekilde geçirirmiş. Derken güzel, sıcak günler bitmiş, kış gelmiş. Artık havalar çok soğuk ve yağışlıymış. Ağustos böceği şarkı söylemez hale gelmiş. Soğuktan çok üşüyormuş ve karnıda çok açıkmış. Ama hiç yiyeceği yokmuş. Çünkü tüm yazı saz çalarak ve şarkı söyleyerek geçirmiş. Kış için hiç hazırlık yapmamış. Ama o bu şekilde eğlenirken küçük komşusu karınca tüm yazı kış hazırlığı yaparak geçirmiş. Ağustos böceği bunu hatırlamış ve aklına karınca komşusundan ödünç istemek gelmiş; — Karınca komşumdan ödünç yiyecek bir şeyler isteyeyim, hem ne var ağustosta tekrar öderim, demiş. Ağustos böceği bu düşünce içerisinde karınca komşusunun kapısına gitmiş. Kapıyı çalmış. Karınca açmış kapıyı. Karşısında açlık ve soğuktan perişan olmuş ağustos böceğini görmüş; — Ne istiyorsun ağustos böceği, demiş. — Karınca kardeş havalar çok soğudu çok üşüyorum, üstelik karnımda çok aç ama yiyecek hiçbir şeyim yok. Bana ödünç yiyecek bir şeyler verir misin? Söz veriyorum ağustosta borcumu ödeyeceğim sana, demiş ağustos böceği. Karınca; — Neden yiyecek hiçbir şeyin yok, bütün yaz ne yaptın sen? — Ağustos böceği çok utanmış, çok mahcup olmuş; — Şeyyy, ben bütün yaz saz çaldım, şarkı söyledim. Kış için hiç hazırlık yapmadım. Karınca çok sinirlenmiş bu cevabı duyunca; — Madem öyle tüm yaz saz çalıp, şarkı söyledin şimdide oyna o zaman, demiş karınca ve tak diye kapıyı ağustos böceğinin yüzüne kapatmış.
ağustos böceği, ağustos ayından sonra hayatta kalmıyor. yani kış için yiyecek biriktirmesinin bir anlamı ağustos böceği, uzantılı yumurtlama borusuyla yumurtalarını ağaçların genç sürgün yarıklarının içine bırakır. bunlardan altı hafta sonra “nimf” adı verilen ve erginlere benzemeyen yavrular çıkar. danaburnuna benzeyen bu yavrular, kazıcı ön ayaklarıyla toprağı kazarak altına altında yaşayan ağustos böcekleri ağaç kökleri ve öz suyu emerek beslenirler. 17 sene toprak altında kalan ağustos böceği yeryüzüne çıktıktan sonra 4 haftalık ömre sahiptir. bu dört haftayı eş arayarak geçiren ağustos böceği eşleştikten sonra ölür, kışın yaşamayacağı için yiyecek biriktirme endişesi olmaz. bu da la fontaine'nin ağustos böceğine haksızlık yaptığının ispatıdır. ağustos böceği haklı. sonuçta 3 günlük dünya, çalış çalış nereye kadar. günümüzde geçerli olmayan mantığa sahip fabldır.. günümüzdeki versiyonunda ağustos böceği teoman ya da kaan tangöze gibi ünlü olup paraya para demez, en güzel kızlarla takılır, karınca ise ya iki yakasını zor bir araya getiren bir mavi yakalı ya da yine iki yakasını zor bir araya getiren ve teoman'a, kaan'a imrenmekle ömrünü geçiren bir beyaz yakalı olurdu... karınca ağustos böceğine sorar; "neden çalışmıyorsun? ''ağustos böceği cevap verir;" ben suriyeliyim.'' sanata ve sanatçıya saygısız hikayedir. meseleyi bir de ağustos böceğinden dinlemek gerekir dedirten fabldır.. ağustos böceğinden almış olduğum mektubu sizlerle fe paylaşıyorum“sevgili arkadaşlar, hepiniz karıncayla aramızdaki meseleyi duymuşsunuzdur. duymamak ne mümkün? mini mini çocuklara yok tembel ağustos böceği, yok çalışkan karınca diye anlatırlar da anlatırlar… çoluk çoluğun maskarası ederler bizi. bu fabl yüzünden tüm dünyada son derece kötü bir üne sahip oldum. ben de artık bana yapılan bu haksızlığa bir dur demek amacıyla bu satırları kaleme alıyorum. olayın aslı şudur yaşadığımız orman da büyyyük bir ekonomik kriz yaşandı. bu krizleri bilirsiniz. faturaları hep çalışan hayvanlar öder. işte bende onlardan birisiydim. işten atıldım. o koskocaman işsizler ordusuna ben de katıldım. senelerce çalışıp, didinmek sonrasındaysa bir hiçmiş gibi kapı dışarı edilmek ne korkunç bir şeydir, yaşayanlar bilirler. neyse, ben bu olayın bende yarattığı psikolojik, ekonomik, fiziksel çöküntüden bahsederek lafı uzatmayayım, tekrar konumuza bağlayayım. bizim ormanda çalışmayan aç kalır. ben de zaman geçirmeden iş aramaya koyuldum. heyhat, öyle ha deyince iş bulabilmek ne mümkün. hangi kapıyı çaldıysam iş için, yüzüme kapandı. kimi dedi çok kısasın, kimi dedi çok şişman. kimi çok deneyimsiz buldu, kimi çok yaşlı. velhasıl olmadı. kimse beni işe almadı. işsiz kalmak yetmiyormuş gibi bir de evsiz kaldım. laf aramızda şu ev sahipleri çok zalim. bir ay parayı veremeyince hemen eşyalarını kapı dışarı ediveriyorlar. bir gün iş aramaktan ayaklarıma kara sular inmiş vaziyette geldim eve ki ne göreyim. eşyalar dışarıda... öyle çok eşyam da yok hani, neyim varsa yüklendim sırtıma düştüm yola. sonunda dedim ki kendi kendime, ağustosböceği sen iyisi mi en iyi bildiğin işi yap. sonra da aldım elime elektro-gitarımı.. hem çaldım, hem söyledim… eğlenip, günümü gün ettiğimi söylüyorlar. külliyen yalan… insanın bunca sorun, dert arasında eğlenceli şarkılar söyleyesi gelmiyor ki içinden. o hakkımda yalan yanlış rivayetlerde bulunanlar birazcık kulak kabartsalardı, anlarlardı ki ben içimdeki acıyı, derdi dile getirmekteyim. bir de bir kez daha anladım, bizim orman ahalisi anlamıyor sanattan. biz sanatsal bir üretim içerisindeyiz, o bizi aylaklıkla suçluyor. zaten tarihte yaşamış önemli sanatçılarda yaşadıkları dönemlerde anlaşılamamıştır. biz sanatçıların talihsizliği işte! çok çok af edersiniz, konuyu dağıtmaya başladım ben yine; hemen toparlayalım. yaz yavaş yavaş yerini güze, sonrada kışa bıraktı. bizim ormanda kış çok sert geçer. ben o kışta kıyamette, hem işsiz, hem de evsizim. hani, insanlık ölmüş diyorlar ya, hayvanlıkta ölmüş. artık öyle bir çağda yaşıyoruz ki, tam vahşi orman kanunları geçerli. güçlünün zayıfı ezdiği, böylece hayatta kaldığı, düşene bir tekme daha vurulduğu bir yer burası. işte geldik karıncayla ilgili kısıma. biz karıncayla işten atıldığım ağaçta beraber çalışmaktaydık. ben atıldım, o biraz yalaka olduğu için çalışmaya devam etti. aynı muhitte otururuz kendisiyle. daha doğrusu benim evim varken otururduk. ben de bu kışta kıyamette dışarıda kalmamak için çaldım kapısını. ne de olsa benim arkadaşım, bu zor zamanlarımda beni içeri alır diye düşündüm. ne gezer… bana ne dese beğenirsiniz, “bunca zaman çalışmadın; gezdin, eğlendin, gününü gün ettin; bundan sonra da öyle yap…” sonra da kapıyı yüzüme çarpıverdi. ben dondum kaldım tabi. insanların yabancılaşma dedikleri şey buymuş onu öğrendim. hayvan hayvana sırtını dönermiş. hayvan dayanışmasından bihaberler bu karınca gibisiler. işte olayın özü özeti budur. bunca zamandır hakkımdaki söylentilere, yaratılan kötü ağustos böceği imajına sakın inanmayın oldu mu çocuklar. ben aslında bu vahşi sömürü düzeninin kurbanlarından birisiyim. son olarak yaratıcım la fontaine’e teessüflerimi bildirmek istiyorum… bir hayvana bu kadar da yüklenilmez ki canım…”edit imla hikayenin ağustos böceği ile ilgili bölümü tamamen asparagastır,hassas olduğum bir konu olduğu için yüzeysel anlatılmış gerçek hikayeyi de ekliyorum.[ ben bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum sevgili dostlar agustos bocegi toprak altında 17 yıl toprak üstünde 4 hafta yaşarmış ama bize hikayede agustos böceği keyfine düşkün diye anlatıldı sorarım size 4 hafta ömrünüz olsa ne yapardınız yaşasın ağustos böceğiyaşasın senin gibi hor görülüp anlaşılmadan eleştirilenler !" agustos böceği yalnız değildir sen adamsın seni eleştiren seni yanlış tanıtan tribüne oynayanlar madam " hayat bakış acısının örnek alınıp ağustos böceği gibi yaşanması gerekir. kukla kabareden de dinlemeniz gereken hikaye.* ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
Uzun zaman önce yeşil ormanda ağustos böceği ve karınca aynı bölgede yaşarken, karınca yazları yuvasına sürekli yiyecek taşır ağustos böceği ise tembelliği yüzünden uzanıp ötermiş. Karınca yine bir gün yiyecek toplamak için yuvasından çıkmış ve yürümeye başlamış, yolun kenarında ağustos böceğini görmüş ve seslenmiş. Karınca; Ağustos böceği nasılsın demiş. Ağustos Böceği; İyiyim senin gibi güneşin ortasında çalışmıyorum demiş. Karınca buna çok kızmış. Öfke ile konuşarak; Ağustos böceği sen hiç bu sene yiyecek toplamamışsın galiba. Ağustos böceği gülerek amaaaan karınca boşver yiyeceği. Yaz günü rahatına baksana ama karınca onun bu tavrına gıcık olmuş. Onu önemsememiş ve evine gitmiş. Kış iyice yaklaşmış. Ağustos böceği de yiyeceksiz kaldığı için karıncadan biraz yiyecek ala bilirim diyerek karıncanın evine gitmiş. Karıncaya dönerek; Karınca kardeş bana biraz yiyecek verebilir misin demiş. Ama karınca ona yiyecek vermemiş ve kapıyı çat diye kapatmış. Ağustos böceği yiyeceksiz kalarak keşke ondan önce yiyecek ben toplasaydım diyerek bir daha böyle yapmayacağına kendine söz vermiş. Herkes anladı ki; BU GÜNÜN İŞİNİ HİÇ BİR ZAMAN YARINA BIRAKMAMAK GEREK!.
Oluşturulma Tarihi Aralık 14, 2003 0000GEÇEN yaz başında, bilinen ağustos böceği ve karınca hikayesinin ülkelere göre uyarlanmış çeşitlemeleri internette dolaşıyordu. Abartılı da olsa, bu çeşit hikayeler toplum yapısıyla ilgili bazı önemli noktaları güldürüyle karışık dokunmadan, ama hikayedeki isimleri atarak dikkatimi çeken iki örneği kadar komünist bir rejim altında yaşayan Çin'de ağustos böceği ile karıncanın hikayesi şöyle geçiyormuşKarınca bütün yaz boyunca çalışır ve kış için evini ve yiyeceklerini hazır eder. Ağustos böceği de yan gelir yatar. Karıncayla alay eder. Kış gelir. Karınca sıcacık yuvasında karnı tok bir şekilde kışı geçirir. Ağustos böceği açlık içinde soğuktan iki gün içinde ölür.’’TÜRKİYE'DEAynı hikayenin Türkiye için uyarlanmış versiyonu ise şöyleKarınca bütün yaz boyunca çalışır ve kış için evini ve yiyeceklerini hazır eder. Ağustos böceği de yan gelir yatar. Karıncayla alay eder. Kış gelir. Karınca sıcacık yuvasında karnı tok bir şekilde kışı geçirken...’’ Hikayenin devamı Türkiye'de çok farklı biter.Ağustos böceği bir basın toplantısı düzenleyerek etrafta onca aç ve üşüyen varken karıncanın nasıl bir vurdum duymazlıkla sıcacık yuvasında karnı tok yaşıyor diye konuyu kamuoyunun vicdanına televizyon kanalları zavallı, aç ve açıktaki ağustos böceği ile karnı tok sırtı pek karıncanın filmlerini yan yana yayınlayarak tarafları tartışmaya davet ederler. Türkiye olayın şokunu yaşamaktadır. Nerededir bu devlet? Yeşil Böcekleri Koruma Derneği'nden YBKD bir temsilci ulusal kanallardan birindeki programda hayatları boyunca çektikleri sefaletin tek nedeninin sırf yeşil renkli olmalarından kaynaklandığını Bakanlar Kurulu'nun gündemine alınır. Başbakan ulusal bir televizyon kanalına özel bir demeç vererek daha önceki hükümetler tarafından bunca yıllık sorunları göz ardı edilen değerli ağustos böceği kardeşlerimizin bundan böyle huzur ve refah içinde yaşamaları için ne gerekiyorsa yapacağız' yandan, programına çağırdığı konukları azarlamasıyla ün salmış bir televizyon sunucusu karıncayı canlı yayına alarak reklamını yapmak için zavallı bir ağustos böceğinin içler acısı durumundan yararlanmaktan utanmıyor musun?' diye sorarak bir güzel ertesi akşam hesap sormasıyla ünlenen bir başka televizyon sunucusunun programında sunucunun ağustos böceğinden yürüttüğün para ve yiyecekleri nerede sakladın? Çabuk öt!' gibi sorularına muhatap olur ve bir güzel dayak bunlar olurken karınca en sonunda haksız kazanç elde etmiş kötü niyetli herkes gibi kurtuluşu yurt dışına kaçmakta bulur. Ağustos böceği onun evine yerleşir, yemeklerin ve eşyaların üzerine yatar. Ve refah içinde yaşar gider.’’Öğretici ve güldürücü bir hikayeyi kendisine bu şekilde uyarlayan bir ülkeye yabancı sermaye gelir mi? Bu ülkede, yatırım ortamı nasıl düzeltilir? Çalışıp kazananla çalışmayıp sırtını devlete yaslayanlar nasıl ayırt edilir?
ateş böceği ve karınca hikayesi